Türkiyemizin sayıları çok az olan yüzyılı aşmış  tarihi ve köklü eğitim kurumları arasında olan askeri liselerinin darbe sebep gösterilerek kapatılmasıyla, askeri gelenek ve eğitimimizde büyük bir boşluk doğacağına inanıyorum. Bu okullardan Kuleli (1845), Işıklar Askeri Lisesi (1845), Maltepe Askeri Lisesi (1928), Deniz Lisesi  (1773) yılından bu yana binlerce Komutan, devlet ve siyaset adamı, sanatçı, sporcu, akademisyenin yetişmesinde temel olarak, Türkiye’nin aydınlık ve çağdaş yüzünü temsil etmişlerdir.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası yürürlüğe konması planlanan ikinci kanun hükmünde kararnameyle askeri liselerin kapatılması, harp okullarındaki tüm öğrencilerin ilişiğinin kesilmesi, subay ihtiyacının üniversitelerden karşılanması planlanıyormuş. Harp okulları kapatılmayacak, ancak bu okullarda okuyan öğrencilerin okulla işbirliği kesilerek, harp okulları yalnızca normal liselerden öğrenci alacakmış.
Askeri Lise ve Harp Okullarının şanlı tarihimizde oynadıkları rol ve katkıları, yüksek eğitim kaliteleri ve yetiştirdikleri ATATÜRK, İNÖNÜ, Mareşal Fevzi ÇAKMAK vb. gibi bir çok tarihi şahsiyetin yanında yüksek nitelikli bireyler her zaman ülkemizin gururu olmuşlardır.
Zamanında siyasetin de göz yumması ve desteğiyle ülkemizi örümcek ağı gibi saran dini bir cemaatçi yapılanmanın kurbanı olan 14 yaşındaki çocukların askerlik hayatlarına ilk adımı atarken ettikeri yemine aykırı olarak yanlış işlere girmesinin faturasını bu köklü kurumlara çıkartmak, bence kaş yaparken göz çıkartmaya benzemektedir. Yapmamız gereken buraları kapatmak değil, Atatürk ilkeleri ışığında, ülkemize sıtkı sadakatle hizmet etmeye andiçimiş gençlerimiz için bu sinsi hainlerin tuzağına düşmeyecek sağlıklı bir yapı kurmaktan geçer.
12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde sivil kaynaklardan Harp Okullarına gelen öğrenciler arasında aşırı uçlarla bağlantı ve yakınlıkları nedeniyle atılanlar olmuş ve bu nedenle Harp Okulu öğrenci kaynağını askeri liselerden karşılama yöntemi ağırlıklı olarak tercih edilmişti. Maksatlı çevreler bu sefer de son örnekte gördüğümüz gibi kaleyi içten fethetme yöntemiyle devşirdikleri bazı adamları vasıtasıyla sinsice ordunun kılcal damarlarına sızmak üzere askeri okullara el atmışlardır.
Bu konuda görev sadece askerden beklenmemeli, yetkili tüm kurumlar üzerine düşeni yapmalıdır. Örneğin askeri okullara alınan tüm öğrenciler için yapılan güvenlik tahkikatında yetkili kurumlar (MİT-EMNİYET) eğer doğru düzgün görev yapsaydı, bu çocukların okula girmeden evvel varsa örgüt-cemaat bağlantıları tesbit edilemezmiydi!!! Veya okula girdikten sonra çengel atılmışsa, bu yetkili kurumlar uyuyormuydu, yoksa onların da içindeki kripto görevliler nedeniyle göz mü yumulmuştu. Ya da ilgili kurumlar isimleri bildirdiği halde yetki komutanlar görevlerini ihmalmi etmiş ya da göz mü yummuştu.
İşte bu nedenlerle üzüm yemek yerine bağcıyı dövmeyelim, sorun da ortadadır, çözüm de... Bunun çaresi var, her türlü hastalıklı görüş ve yapıya neşter vurulur, şimdi yapıldığı gibi kararlılıkla temizlenebilir. Her yanlışta köklerimizden kopmak yerine yaraya neşter vurup sorumlu ve suçluları ayıklayalım ve sistemi bu arızaları yapmayacak şekilde revize edelim. Yoksa 15-20 sene sonra bu sefer sivil lislerden ve üniversitelerden gelen bilmemne tarikatına/cemaatine bağlı  subayların yediği haltlarla karşı karşıya kalabiliriz.
Bu coğrafyada varolabilmek için daima çok güçlü orduya ihtiyacımızın olduğunu unutmayalım.  Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve ATATÜRK ilkelerine bağlı, herkesi kucaklayan, çağdaş, medeni, aydın bireyler yetiştirecek bir eğitim sistemi hem ordumuz hem de TÜRKİYEMİZ için en kalıcı ve gelecek yüzyılımızı kurtaracak en kolay çözümdür.