Aşksız ömür mü geçer? Yürek çarpıntısız, heyecansız, sevgilisiz bir yaşam nasıl anlamlanır ki? Hele bir de demlenmişse, tavşan kanı aşksa, sevgiye dönüşmüşse tadına doyum olmaz.  Acısıyla tatlısıyla, çeşnisiyle aromasıyla yoğrulur, harmanlanır, tecrübe olur, yaşanmışlık olur, paylaşılan ömür olur.
Aşk ekersen, emek verirsen sevgi biçersin. 7’den 70’e tüm yaş grupları için vazgeçilmez bir gerçektir bu! Mal varlığı, servet yetmez, yeterli gelmez gönlü, yüreği doyurmaya. Sevgiyle, aile bütünlüğüyle beslenen nesiller yarının özgüvenli ve en önemlisi mutlu ve sağlıklı bireyleri olurlar ve genetik miras böylelikle devrolur sıradaki nesillere.
Ne ilginç değil mi? Tık tık ritmiyle bizi hayata tutunduran organımızın yegane besini sevgi! Sevgisiz bir yürek küllenmiş ateşe benzer. Derin ve buz gibi bir soğukluk, donuk ve mutsuz bakan gözler, bir türlü sevgiye doyurulamıyışın tipik bir isyanıdır aslında.
Diğer yandan azı vardır da çoğu hiç yoktur bu sevgi kavramının. Ben hiç sevgi obezi bir insana rastlamadım mesela. Ya da sevgiye, sevgiliye son, aşk diyetine başlıyorum bu pazartesi klişesine. Çünkü sevgi bizim mayamızda, özümüzde var. Ondan koptukça, sevgiden yoksun kaldıkça bu özden uzaklaşıyoruz, tam tersi sevgiyle sarmalandıkça da özümüzle özdeşleşiyor, adeta yeniden doğmuş gibi hissediyoruz.
Dünyaya yumuk gözlerini açan bir bebek sevgiyle kucaklanıyor ve bu sevgi sayesinde hayata tutunuyor. Sevgiyle büyüyor, aşkla yuvasını kuruyor, severek mesleğini yürütüyor, severek ve sevilerek yaşlanıyor, yaşlılığın erozyonuna aşk ve sevgi dolu kalbiyle karşı koyuyor. İnsan yaşlansa da yüreği ve ruhu gencecik kalıyor. Ekseni kaysa da, çivisi çıksa da dünya aşkla dönmeye devam ediyor. Tıpkı Yaradanın aşkıyla durmaksızın dönen bir semazen gibi. İşte bu yüzden dünya döndükçe, insanoğlu varoldukça sevgi ve aşk hep varolacak. Ve biz daha nice sevgililer gününü kutlayacağız. Barış Manço’nun şarkısındaki Sakız Hanım’la Mahur Bey gibi… Sevdiklerimiz ve sevenlerimiz hep yanıbaşımızda. Aşkla…