Aşk, sabır, müsamaha, muhabbet ve fedakârlık gibi gayretlerle beraber geniş zamanlı bir tefekkür neticesinde sağlam bir zemine oturur.
Devamı nihai hedefe ulaşma arzusunu besler ve geliştirir. Bilgi ve tefekkür mücehhez olmanın yanında, asıl gayenin hakka vasıl olmak esasına riayettir.
Kişinin, kendisini hayatın gelgitlerinden kurtarmak suretiyle eldeki bilgiler ve belgelerden hareketle aşkı tefekkür etmesi ve icaplarını yerine getirmek arzusuyla devam etmesi gerekmektedir.
Tabiatıyla içinde bulunduğumuz şartlar düşünüldüğünde başarabilmek hemen hemen mümkün görünmüyor. İhtiyaçlar giderek artıyor, değişiyor ve ayak uydurmak isteği bir takım esasları maalesef gölgeliyor.
Aşkı sadece bir noktadan ele alarak basitleştirdiğimiz için pek bir şey ifade etmez olmuştur.
Oysa aşk bütün menfiliklerden arınarak, her türlü aldanıştan, geçici heveslerden kurtularak Hakk’a vasıl olmak, yükselmektir.
Yani eşyanın ve hadisenin hakikatini kavrayıp varoluşundaki hikmeti tefekkür ederek asıl kapıya varmaktır.
Çünkü her şey gelip geçici yani fani, Sınırlı olan ömrün varacağı nihai hedefi doğru tutturmaktır.
Dünya nimetlerine, lüksüne, şaşaasına aldanmamak bununla beraber yüklendiğimiz sorumlulukları ihmal etmeyerek yerine getirmek suretiyle ifaya çalışmak.
Sevgi, inanç ve muhabbetle olup bitenleri anlama çalışmak bize tahsis edilen zaman dilimini yerinde değerlendirmek bize gereken kolaylığı sağlayacaktır.
O zaman aslolan aşkı daha rahat paylaşarak ihtiyacımız olan huzuru ve mutluluğu yakalayabiliriz. Eşimizi, çocuklarımızı, komşularımızı hâsılı varlığı bir hikmete ve sebebe dayanan hemen her şeyi sevebiliriz.
Sevmek, sevilmeyi beraberinde getirir. Asli vazifemizde budur. Sevgi paylaştıkça artan büyüyen, yayılan bir güzellik manzumesidir.
Her hangi bir canlıya bile sevgiyle yaklaştığımızda bize sevgiyle mukabele ettiğini müşahede ederiz.
Sevgiyi ve aşkı samimiyetle değerlendirip yaygınlaştırabildiğimiz müddetçe huzur ve saadet buluruz. Güven ve emniyet içinde yaşarız. Hiçbir zaman mala mülke endekslememeliyiz.
Çünkü servet bağımlılığı asıl sevgi ve aşkı gölgeleyecektir.
Bu yoksulluk içinde yaşamak manasına gelmesin, elbette herkes imkânları nispetinde meşru servet edinecektir. Fakat bu bir yarış haline dönüşüp benimde olsun anlayışıyla olmamalıdır.
Tabii şartlarla meydana gelen meşru mal mülk ile benimde olsun anlayışıyla gerçekleştirilen arasında ciddi farklılıklar vardır ki gerçek aşkı bulabilmemize manidir.
İstesek de istemesek de imkânımızın dışında zorlamalarla sahip olacağımız her şey az veya çok kirlenecektir.
Belki geçici bir takım kolaylıklar rahatlamalarda getirebilir, fakat vicdani rahatsızlıkları olacaktır.