Aşk denilince aklımıza gelmesi icabeden en güçlü, en yoğun sevgi olması gerekir. Yani varoluşumuzun sebepleriyle beraber taşımamız şart olan sorumluluklar gelmeli.

Önümüzde sonsuz bir hayat var, biz insan olarak o sosuz hayatı kısacık ömrümüzde yaşayışımızla bir bakıma inşa edeceğiz. 

Ömür dediğimiz nihayet yetmiş seksen senelik zaman diliminden ibarettir ki ne kadar gitti, ne kadarı kaldı hesabı aşağı yukarı ortadadır. 

Burasını ne kadar doğru değerlendirebilirizin biricik şartı ‘aşk’ olsa gerektir. Yunus’un ifadesiyle  ‘yaratılmışı severim, yaratandan ötürü.’ Anlayışı içinde meseleye sevgiyle yaklaşmak ve onu daha yukarılara çekerek gerçek aşka ulaşmak hem dünya hem de ahiret hayatını kolaylaştıracaktır.

Günümüz insanını kuşatan maddi endişe, aşkın olmayışındandır. Zengini fakiri çevremizde görürüz alabildiğine bir yarışın içindeyiz, bir şeylere sahip olma arzusu bizi istediği istikamete sürüklemektedir. Şikâyet ederiz bu yarıştan ama peşini de bırakamayız. Neticede ele geçirebildiklerimizi terk eder gideriz.

Uğruna çektiğimiz çile, karşılaştığımız belalar ve sayısız sıkıntının değmediğini anlarız sonunda.

Sahip olduklarımız çoğaldıkça dertlerimizde çoğalır. Varlığı koruma uğruna haksızlıklar da yaparız. Merhamet dediğimiz adalet dediğimiz, sevgi dediğimiz güzelliler bir bir uçuverir elimizden.

Aslında sahip olmak için onca zaman uğraşıp didindiğimiz emek verdiğimiz her şey asli değerini de kaybeder. Bunu da fark etmemize rağmen, sağladığı birkaç göstermelik avantajı muhafaza uğruna devam ederiz bildiğimizi okumaya.

Aşkla, bir şeylere sahip olma hırsı yer değişmiştir. Aslında bunca mala mülke sahip olma arzusu, huzurlu ve rahat yaşama düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ama sahip olduklarımız bu huzuru temin etmiyor maalesef.

Peki, sevgi aşka dönüşse ne kadar huzurlu olabiliriz. Aşk bizi nereye götürür. Galiba aile sağlam temeller üzerine oturur ki en başta gelen ve en önemli müessesedir. Geçmişte sevgi ve aşk temelinde olan aile bu gün maddi varlık üzerine inşa edilmektedir. Ve devamlı olarak yıkımla karşı karşıyadır. Sahip olunan servetin, maddi imkânın erimesi halinde ailede ortadan kalkmaktadır.

Sevgi ve muhabbeti beslemek gölgesinde barınmak her halükarda daha kolay ve rahattır. Bundan ‘başka hiçbir şey olmasın’ anlaşılmamalıdır, elbette içinde yaşanılan zamana ve şartlara göre olmalıdır.

Bunu ‘Benimde olsun’ anlayışıyla bir yarış haline getirip bir sürü borca girmenin ağır faturası maalesef ödenemiyor.

Sevgi ve muhabbetin, aşkın gelişip büyümesi hem daha sade hem daha huzurlu bir hayat getiriyor.

Burada fert fert düşünmemiz hesaba katmamız gereken çok önemli hususlarda var maalesef hiç akletmediğimiz. 

Şu kısacık ömrümüzü nelere ve kimlere feda ediyoruz bunca zahmete katlanarak oturup düşünmek lazım. Daha açıkçası kimleri, neleri, nasıl besliyoruz.

Bu hususlarda gösterdiğimiz fedakârlığın çok daha azını sevgi ve muhabbete ayırabilsek hem gerçek aşkı bulmak hem de saadeti yakalamak kolaylaşacaktır.

Tabiatıyla kimsenin tercihine diyeceğimiz olamaz, fakat gördüğümüz manzara bu. Çoğu insanın ifade edişleri farklı da olsa sevgiyi, aşkı, muhabbeti aradıklarına şahit oluyoruz.

Bize göre bulunabilir, yaşanabilir, imkân dâhilindedir.

İbrahim Kalkan