Adam kitaba baktı.

                                Kadın adama…

Adam döndü ardına, kadına baktı.

                                Kadın kitaba…

Adam kitabı açtı.

                                 Kadın içini…

Adam uzun uzadıya kitaba daldı.

                                Kadın adama…

En sevdiği rakam yirmi dörttü.

Adam açtı yirmi dördü başladı mırıldanmaya.

“Ben hiç hapse girmedim.

Avluda volta atmadım.

Dostuma sırtımı,

               Düşmanıma yüzümü dönmedim.”

Hafifçe kafasını salladı. Minicik bir tebessümle onaylayan bakışını usulca ardına çevirdi.

Ben de dedi ardından adam. Ses havada yankılandı, kendisine geri döndü. Meraklandı. Kadının nerede olabileceğiyle ilgili fikir yürütmeye çalıştı. Göremedi. Bilemedi. Havadaki keskin kitap kokusunun arasına gizlenmiş kokusunu seçmeye çalıştı. Beceremedi.

Gitmiş dedi.

Elindeki kitabı bırakarak gitmek, onu bulmaya çalışmak değildi yapmak istediği.

Bir süre düşündü. En sevdiği ikinci rakam neydi? Evet, tabii ya on yedi diye hafif yüksek sesle kendisine hatırlattı.

Heyecanla on yedinci sayfayı açtı. Yarım kalan bir şiirin son demiydi.

Olmaz dedi. Başından başlamalıyım.

Kendisine bir şans daha verdi. Son şansım bu dedi. İyice düşündü.

Otuz beşinci sayfayı hemen açıverdi.

Sen ve ben her şeyiz.

Senden beni çıkartınca eksilen bir şey olmazken

Benden seni çıkartınca elde bir şey kalmıyor.

Ya çıkartmayı beceremiyoruz

Ya da sevmeyi.

Sağlamasında tüm yollar aşka çıkıyorken,

Aşkı ayrıştırdığında bir tek ben.

Ya aşkın bize garezi var

Ya da denklemlerin!

Kitapla ilişkisini bu raddede kesmeli, ona sahip olmalıydı. Her zaman uyguladığı, üç sevdiği rakam tekniğini yine uygulamış, üçte üç yazılanlara içi ısınmıştı. Almaması için bir sebep yoktu artık.

Elindeki kitabı kasanın yanına koydu. Elini, derisi kalkmış Bond çantasının içine daldırdı. Cüzdanını bulup çıkardı. Kitabın arkasını çevirdi fiyatına bakıp, parayı uzattı.Eli birkaç saniye havada asılı kaldı.Gözlerini kitaptan ayırıp kasiyere baktı, oydu. Oradaydı. Hiç gitmemişti. Eli bir an titredi, masaya indirdi. Bakışlarını kitaba çevirdi. Adam kitaba bakarken, kadın adama bakmaya devam ediyordu. Adam salona çevirdi gözlerini. Kadın adama bakıyordu. Adam kolundaki saate baktı. Kadın adama bakmaya devam etti. Adam dayanamadı.

Ne istiyorsun? Diye birden patladı. Kadın adama bakmaya devam ediyordu.

Hiç. Hiç bir şey.

Tezgâhın üzerinde duran renkli ayraçlardan birini alıp kitabın arasına sıkıştırdı. Parasını alıp, üstünü verdi. Ve hiçbir şey olmamış gibi iyi akşamlar yine bekleriz  her zamanki satıcı cümlelerinden birini kurup, uğurladı.

   Adlandıramadığı garip bir kıstasın ortasında kalmıştı adam. Neydi az önce yaşanan?  Ya da bir şey yoktu da tamamen kendi paranoyasından mı kaynaklanmıştı. Kitapçıdan çıkana dek durumun tuhaflığı kafasını karıştırmış olsa da, kapıdan çıktığı an yaşanan yaşanmış olarak kitapçıda kalmıştı.

Evine geldi. Yorulmuştu. Kendisine hemen çay yaptı. Üç gün öncesinden kalma cookie lerden tabağına koydu ve koltuğuna oturdu. Soluklandı, çayını içti. Bayatlamış cookielerini afiyetle yedi. Aklına kitapçıdaki o bulanık zaman dilimi geldi. Televizyondaki saçma sapan reklamlardan birini izlerken yine unuttu.Bond çantasından  aldığı kitabı çıkardı.Ayracın bulunduğu sayfa açıldı.Yetmiş altıncı sayfa.Yazılanlara bakmadan bir süre rakama takıldı.Yetmiş altının çağrışımını kısa sürede çözdü.Kitapçıdaki üç şanslı rakamın toplamıydı.

Tesadüfe bak dedi. Gülümsedi.

Ayracın üzerine sonradan yazılmış cümleyi görünce şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi.

 Hiçbir şey tesadüf değildir. Aşkı yakalamak için matematiğe gerek yok. Çıkartmaya hiç gerek yok. İlle de matematiği işin içine sokmak istiyorsan iki yüreği topla, başka bir şey yapma.Olacaklar matematiğin hızını geçecektir.İyi okumalar.

Ayracın üzerindekileri okuduktan sonra bakışını yetmiş altıncı sayfaya çevirdi. Biten bir şiirin son cümlesi yazılıydı.

Unutma çocuk. Aşk tesadüfleri sever.

Sevda kaçsın çayınıza