Aşk için ne çok tanımlamalar yapmışızdır da bitmemiştir. Aşk için tanım yapar, bazen aynı gün içinde dahi yeniler, değişiklikler yaparız. Aşk bir element değil ki, sabit değerleri ile ortaya koyabilelim. İnsan nasıl süreçte değişime tabi ise, an be an değişim ve gelişime, hatta kapalı yaşama geçişe meyilli ise, aşk içinde tanımlar yapılmış ve çokça yapılmaya devam edecektir. Tanım getirme öncesi hangi pencereyi ya da pencereleri kullanıyorsun bakmak için, tanıma ve getirilen sınıra en önemli etken değil mi ?

İnsan dışında ki canlılara dair “AŞK” için düşünce ve yaklaşımlarını görmek, bilmek, sadece tahminden ibarettir. İnsan ise asırlardan bu yana milyonlarca kez tanım yapmış ve sürekli güncelleme, ekler yapma gereği duymuştur. Dünya düşünürler dünyası ve ismi ön plana çıkmış popüler isimlerden birkaç örnek ;

-Freud : Aşk yoktur, libido vardır.
-Camus : Aşk, akıllı aptal demeden tüm insanlara bulaşan bir hastalıktır.
-Bukowski : Aşk, gerçekliğin ilk ışığında yok olacak bir sistir.
-Sartre : Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır.
-Pavese : Aşk, geride tiksinti bırakan geçici bir bunalımdır.
-Platon : Aşk, bir çeşit şuur bozukluğudur.
-Kierkegaard : Aşk, insanın sahip olmadığı bir şeyin eksikliğini hissetmesi ve onu arzulamasıdır.
-Schopenhauer : Aşk, türün hayatta kalması, soyunu devam ettirmesi ihtiyacından başka bir şey değildir.
-Nietzsche : Benim hayalimdeki aşk, iki insanın birbirini sahiplenme duygusundan çok daha öte bir şey..

Çokça zamanınız olsa da, aşk için en uygun tanımı işaretleseniz ve bu notu saklayabilseniz. Bir ay, bir yıl sonra aşk için düşünün ve tanım yapın, tarifinizi bir kağıda not edin ve sakladığınız notla karşılaştırın. Göreceksiniz ki bakış açınız, tarifiniz, hemfikir olduğun tanım da değişme var. İnsan süreç içinde sürekli değişim halindedir, farkında olsa da olmasa da. Bu küçük, basit oyun oynamaya değer, kendinizi test etmenin en tebessümlü hali değil mi ?

Gerçek aşk, öz aşk, hakiki aşk, süper aşk gibi polemik yaratacak tanımlamalardan uzak, aşk için hesapsızlık, kabulleniş diyebiliriz. Sevmenin zirvesi ve sürekliliği  ise aşk diye tanım getirebiliriz. Aşk kesinlikle biyolojik bir ihtiyaç değildir, su gibi, hava gibi, gıda gibi bir gerekliliği yoktur. Ruhsal bir ihtiyaç, soyut bir kavram grubunda incelesek dahi, biyolojik ihtiyaçlar gibi kesinliği yoktur. Aşkı tatmamış, aşık olmamış, aşık olunmamış insan sağlıklı bir hayat sürebilir. Aşk ve sevme birbirlerinden ayrı tutulamaz, aşık olunan ya da aşık olmak kapılarını açık tutabilmek için insan, ilk ders, ilk adım çok basittir, kendini sevmek, kendine aşık olmak. Kendine aşık olmak en kolay tarafı gibi görünse de oldukça zor olandır. Kendini sevmek başarılsa dahi ego dürtüleri, kibir, bencillik duyguları yanına katıldığından, samimi ve sürekli sevme halleri, eylemi gerçek olmaz.

Aşık olmak ve sevmek nasıl ilk kendinden başlıyor ise, samimi bir aşkı yaşamak da, tanımakla doğru orantı da seyreder. Aşık olmak ve aşık olunacak kişi olmak yine ilk kendini tanımaktan geçer, aşık olunacak adaylar arasında olabilmen de aynı gereği ister.

Hep bildiğimiz, ezberimiz, aşk ve yürek, gönül eşleşmesidir. Aşk doğru yaşanmışlıklarda kalpten ziyade tam bir akıl ister, analitik düşünme yeterliliği ister, algoritma çözümleme de aktiflik ve başarı bekler. Aşk tanımlamaları, yönlendirme ve önerileri ne şekilde olursa olsun, insan yaşadığı hayatta minimum bir defa aşık olup, aşık olduğuyla hayatını aşık olunarak tamamlamak ister.