Hayatı kendimize değil, belki hak ve hakikate vakfetmeliyiz. Fakat bu ulvi gaye için, önce geci- ken demokrasi ortamını hazırlamak gerekiyor. Demokrasi'nin gecikmesini ise, içimizde yerleşmiş bulunan; başta “CEHALET EJDERHASI” olmak üzere “vahşet ayıları” ve “husûmet kurtları”nın henüz bertaraf edilmemiş olduklarından ileri gelmektedir. Öyleyse:
     “Önce bir hastalıktan kurtulmak lâzımdır. Biz demokrasiye ne kadar hazırsak, o da bize o kadar gelecektir. 'Türkiye'de demokrasi ne düzeyde?' diyenlere: 'Siz ne düzeyde demokratsınız?' ...demek lâzımdır. Kendisi demokrat olmayanların, ileri demokrasi beklentileri çok da anlamlı değildir...Demokrasi, içinde barışı temsil eden bir çözüm kapısı mutlaka taşır.” (Sabahattin Yaşar, Yeni Asya, 3 Ekim 2016)
     Demokrasi yolunda zararlı ihtilâf ve anlaşmazlık sebeplerinden bazıları: “Bu haktır / doğrudur.” Yâni başka “Hak ve doğrular” da vardır  ama, bana göre “Hak budur.” düstur ve kuralının yerini; “Hak yalnız budur.” Yâni “Bundan başka doğru yoktur.” hükmünün alması.
    “En güzeli budur.” Yâni “Bundan başka güzelleri de bulunabilir ama, bence en güzeli budur.” hükmünün yerine; “Güzeli budur.” Yâni “Başka güzeli yok. Varsa da yoksa da ancak güzeli budur.” hükmünün geçmesi.
     “El-hubbu fillah. / Allah için sevmek. / Allah için merhametli ve sevecen olmak.” hükmünün yerini; “El-buğzu fillah. / Allah için düşmanlık etmek.” kaide ve kuralının alması.
      Kendi mesleğini seveceği yerde, başka meslekten nefreti; anlayışına hâkim kılmak. Haki-
kate muhabbet ve sevgi göstereceği yerde; benlik ve bencilliğe taraftarlığının ağır basması.
     Vesîle, sebep ve delillerin; maksat, gaye ve gözetilecek hedefin yerine geçmesi. Amacın yerini aracın alması. Gaye ve amaç bir tarafa bırakılarak, varsa yoksa vasıta ve aracın dillendirilir olması.
     Halbuki fasit / bozuk bir delil ile, hak bir netîce zihinde yerini alabilir. Bâtıl / yanlış bir vesîle / sebep ve metod ile hak bir gaye; fikirde tespit edilmiş ve kesinlik kazanmış olabilir.
     Madem gaye ve maksat haktır; delil ve vesîlelerdeki fesat / karışıklık, böyle kalplerin bir olmamasına sebebiyet vermemeli.
     İhtilâf ve anlaşmazlık sebeplerinden biri de, zâlimce / haksız olarak hükmeden, yâni haklı haksız sözlerle hakikati gizleyen, aldatıcı bir kurnazlık olan ve demagoji de denen cerbezedir.
     Tenkit fikri / eleştirel düşünce ve bedbinliğe / kötümserliğe dayanan cerbeze; daima  zâlim ve zulmedicidir.
     En müthiş / ürkütücü maraz / hastalık ve musîbetimiz, dert ve sıkıntımız olan cerbeze; haklı haksız sözlerle hakikati gizler.
     Cerbeze; yaptığı kötülüğe, inanç zayıflığının da eklenmesiyle; din mes'elelerinin en zayıf tarafını göstererek, dinsizliğe zemin ve ortam hazırlar.
     Onun sonuçlarındandır ki, insanlığın gereği olan geçmiştekiler arasında cereyan eden / meydana gelen hakperest veya rakipçe tenkitleri; sofestaicesine, yâni  yanlışı; söz oyunları ve kelime hileleriyle kabul ettirmeye çalışan safsatacı gibi bir cerbeze ile, her birinin hakkında başkalarının tenkit ve eleştirilerini gösterip, müslümanların en büyükleri hakkında hürmetsizlik ve emniyet ve güvensizliği telkin edip aşılayarak; o vasıta ile zihinlerdeki İslâmiyetin; kudsiyetini, kusur ve noksanlıktan uzak oluşunu yâni kutsallığını sarsar.
     Çeşitli büyük işlerde, yalnız kusurları görmek cerbezeliktir. Aldanır ve aldatır. Cerbezenin gereği; bir kötülüğü sümbüllendirerek; hasenata / iyi ve hayırlı işlere galip ve üstün kılmaktır.
     Mesela, bir toplumun her bir ferdinin; bir günde tükürdüğü balgamı; bir şahsın tükürdüğü şeklinde nazara vermek cerbezedir. Veya bir senede birinden gelen kötü kokunun; bir dakikada meydana  geldiğini ileri sürmek cerbezedir.
     İşte cerbeze; farklı zamanlarda olan, ayrı mekânlarda oluşan şeyleri toplar; bir anda yapılmış gibi gösterir. Küçük bir kötülüğü dağlar gibi, küçük bir iyiliği okyanuslar gibi göstermek maharetine sahip bir makine hükmündedir.
     Kısaca: Cerbeze, mübalağa ve abartma; ihtilâlci, karıştırıcı, bozucu ve yıkıcı olup; cehalet ahtapotunun en korkunç kollarından biridir.