Hak Ehli'nin ihtilâfı / anlaşmazlığı namertliklerinden / mert olmadıklarından, himmetsizlik / ciddî gayretten uzak olduklarından ve hamiyetsizliklerinden / İslâmî çabasızlıklarından değildir.
     Gafletli Dünya Ehli'nin ve Dalâlet Ehli'nin dünya hayatına ait işlerde samimî bir şekilde ittifakları / birlikleri de mertlikten, hamiyet / yurtseverlik ve himmetten / gayretli oluşlarından değildir.
     Şüphesiz Hak Ehli ekseriyetle / çoğunlukla âhirete / ölümden sonraki hayata ait olan faydaları düşünür. O ehemmiyetli / önemli ve her an karşılarında bulunan meselelerle ilgilenir.
     Bütün hamiyetini, himmetini ve mertliğini kısaca tüm çabasını bu saydığımız hususların her birine dağıtır.
     Hakikî / asıl sermaye olan vaktini / zamanını salt bir meseleye sarf edip ayırmadığı için, meslektaşlarıyla ittifakı / birlik ve beraberliği; muhkem / sağlam bir durum almıyor, alamıyor.
     Çünkü mesele ve problemler çok, daire dahî geniştir.
     Gafletli Dünya Ehli ise, yalnız dünya hayatını düşünür.
     Bütün his ve duygularıyla, tüm ruh ve kalbiyle; şiddetli bir surette dünya hayatına ait meselelere sarılır.
     O meselede ona yardım edene kuvvetle yapışır. Hakikat ve asıl bakış açısından beş paraya değmeyen, Hak Ehli'nin ona on para kıymet vermeyen meselelere, deli-divane olmuş elmasçı bir Yahudi'nin beş paralık cam parçasına beş lira fiyat verdiği gibi, beş yüz lira kıymetindeki vaktini o meseleye hasreder / ayırır, verir.
     Elbette bu kadar fiyat verip, şiddetli his ve duygularıyla sarılmak; bâtıl / sapık ve yanlışlık yolunda bile olsa, samimî / içten bir ihlâstır. İşte bu yüzden, o meselede muvaffak olur / başarır. Binaenaleyh Hak Ehli'ne galebe eder. O'na üstün gelir.
     Bu galebe / üstünlük netice ve sonucunda ise, Hak Ehli zillete / horluk ve aşağılık bir duruma düşer. Mahkûmiyete duçar olur / yenilir. Bununla da kalmaz. Tasannua / yapmacık bir duruma girer. Riya ve gösterişe bürünmek zorunda kalır. İhlâsı / samimiyet ve içtenliği kaybeder.
     O namert / mert olmayan himmetsiz, hamiyetsiz bir kısım Dünya Ehli'ne dalkavukluk etmeye / menfaat için zillete katlanmaya mecbur olur. Bu hâl onun için zorunlu bir vaziyete dönüşür.
     Ey Hak, Hakikat ve Tarikat Ehli! Bu müthiş / dehşetli ihtilâf marazına / anlaşmazlık hastalığına karşı durmak için: Birbirinizin kusurunu görmeyiniz. Yekdiğerinizin ayıbına karşı gözünüzü yumunuz.
     “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan: 72) Furkanî / Kur'anî edep ile edepleniniz. Dış düşmanın hücumunda dahilî / iç münakaşa ve tartışmaları terk ediniz. Hak ehlini sukut ve düşüşten ve zilletten / aşağılanmaktan kurtarmayı en birinci, en önemli bir ahiret görevi sayın.
    Yüzlerce âyet ve hadisin şiddetle emrettikleri uhuvvet / kardeşlik, muhabbet / sevgi ve teavünü / yardımlaşmayı aranızda gerçekleştirin. Bütün his ve duygularınızla, Dünya Ehli'nden daha şiddetli bir şekilde meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz. Yani ihtilâfa / anlaşmazlığa düşmeyiniz.
     “Böyle küçük meseleler için kıymetli vaktimi sarfetmektense, o çok kıymetli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymetli şeylere sarf edeceğim.” deyip, çekilerek İTTİFAKI zayıflaştırmayınız. Çünkü bu manevî cihadda küçük mesele zannettiğimiz çok büyük olabilir. Bir neferin bir saatte, mühim ve hususî şartlar içindeki nöbeti; bâzan bir sene ibadet hükmüne geçmesi gibi.
     Bu Hak Ehli'nin yenilgisi zamanında, manevî mücahede meselelerinde, küçük bir meseleye sarf olunan senin kıymetli bir günün; o neferin o saati gibi bin derece kıymet alabilir. Bir günün bin gün olabilir. Madem livechillahtır / Allah içindir. O işin küçüğüne, büyüğüne kıymetli ve kıymetsizliğine bakılmaz. İhlâs ve İlâhî rıza yolunda zerre; yıldız gibi olur.
     Vesile, vasıta ve sebebin mâhiyetine / içyüzüne bakılmaz. Neticesine bakılır. Mâdem sonucu İlâhî rızadır / İlâhî hoşnutluktur ve mâyesi / aslı ve mayası ihlâstır; o küçük değildir. Büyüktür.