Sevgili okuyucularım dosttan kazık yemek öyle bir şey ki hayata dair tüm inançlarınızı ve değer yargılarınızı bir anda yok eder…

İçinize kızgın yağ dökülüyormuş etkisi bırakan lanet bir durumdur.

Aslında dostum dediğim bir arkadaşımdan yeni yedim okkalı şeklinden bir kazık.

Bu yüzden gırtlağım (!) halen yanmakta diyebilirim...

Boşuna dememiş atalarımız  “Söyleme sırrını dostuna,  söyler dostun dostuna tus serperler postuna” ...

Varmış bir bildikleri... 

Dost kazığı göz ardı edilebilir bazen çünkü dosttur.

“Tabii ki çok büyük değilse”...

Çünkü dostunuz kanımızdandır, canınızdandır kısaca kardeşiniz gibidir.

Kan kusarız ama dönüp “kızılcık şerbeti içtik” deriz.

Dostu üzmemek için kazığı yesek de…

Ey dost sen bana kazık attın gün gelir ben de o kazığı sana sokarım diyeceğim ama “Yaradan’ından bul” dedim çoğu zaman…

Helal edilmeyecek bir haktır dosta atılan kazık!

Hani ayrılık acısı var ya ayrılık acısından daha acıdır dosttan yenen kazık.

Daha düne kadar sana “dostum” diyen insan ve kardeşten de öte hissettiğiniz insan...

Birlikte hayallerinizin olduğu, ağladığınızda bir omuz olduğunu bildiğiniz o kişi, aynadaki gülen yüzünüz, dostunuz, nasıl olur da kazık atar ki?

Ama oluyormuş işte…

Yediğiniz diğer kazıklardan da en çok koyanı onun ki oluyormuş. Sizi bilmem ama ben hep öyle hissettim...

Yüzünüze gülüp arkanızdan konuşabilmesi, sizi başkaları için satabilmesi, dün dostunuzken bugün hiçbir şeyiniz olması...

Yani derler ya işte “anasını sattığımın dünyası”...

Boşuna dememişler...

Neticede insan dostundan kazık değil, destek bekler…

Mehmet Akif  “en çok kime iyilik ettiysen ondan sakın kendini” diye boş yere dememiş...

Zaten dost bulmak da zor şimdilerde…

Dost görünen arkadaşın ya üç ya da beş, bilemedin bir elin parmak sayısını geçmez…

Ama bir tanesinden mutlaka gelir şaşılacak bir şey…

“Yaradanım bunu bana nasıl yaptı biz dosttuk n’olamaz” moduna girmeyin…

Çünkü hiçbir gereği yoktur bence…

Arkadaşlar vardır, çok iyi arkadaşlar vardır, yakın arkadaşlar vardır bunlar atar ama gerçek dost kazık atmaz!

Birde ne var biliyor musunuz?

Bakın Aşık Veysel de demiş “dost dost diye nicesine sarıldım”...

Hangimizin canı yanmadı ki bu yüzden?

Çocukluğumuzdu, birlikte büyüdüğümüz insanlardı, bazı zaman bir anda kanımızın kaynadığı, hayatımızın başköşesinde yer alan insanlardı.

Vardır onlardan hepimizde, yok diyemez kimse.

Can yaktım mı? Hayır... yakmadım demiyorum ama benim canım fazlası ile yandı...

Ama bana fazlasını yaşattılar.

Hata baya yaktılar canımı!

Ben dost diye onlara sarıldıkça onlar boynuma sarılan birer yılan olup çıkmışlar da haberim olmamış… 

Boşuna dememiş Konfüçyüs “Aşırı iyi niyet ahmaklıktır”...

Sırtımı yaslayabileceğimi düşündüğüm insanlar, sırtımı paramparça ettiler...

Ben göremediğim için sırtımı, kaç tane hançer yarası var bilmiyorum…

Asla kulak arkası etmeyin Mehmet Akif’in sözlerini “her kime iyilik ettiyseniz, mutlaka sakının ondan kendinizi”

Unutmayalım ki yıkmak her zaman yapmaktan daha kolaydır.

Zor kazanılan dostluklar kalp kırmak, yanlış anlaşılmak gibi nedenlerle yıkılmaktadır bazen… 

İki taraf da üzülür işin sonunda ama iş işten geçmiştir bir kere. Asla unutmayalım; Dost üşümektir, dost yanmaktır!

Aslında sahte dostluklar da kardan adam gibidir…

Bir gün eriyecekleri bile bile inşa edilir...

Tam yerinden vurmasını da tam yerini onarmasını da bilenlere; gözlerin ta derinlerine inip de yürekte saklı olanları bulabilenlere; türküyle, ahenkle gönlü taşıp dolanlara; dostluğu bir ömür boyu saklayanlara ve hatıralarını yardan yadigar mendilmiş gibi koruyanlara; ekmeği şaraba banarak yaşayanlara; sabaha erenlere, aşkı tadanlara, güneşi hiç batmamacasına sevenlere lafım yok. Onlara selam olsun…

Gayrısına da aşk olsun!

Kimilerine çok kolaydır; Güvenden çalın ve tam kalbinden vurun.

Üstüne tuz biber olarak da arkadan iş çevirip, kuyu kazmayı ekleyin.

Oldu mu size güzel bir kazık!

İşte bunun adına derler “dost kazığı!”

Gelir beklemediğin bir zamanda.

Yuh olsun “O KAZIĞI” atanlara!

Değerli okuyucularım dostça ve sağlıkla kalın...