Güney Doğu Asya Ülkeleri Topluluğu (ASEAN), Brunei, Endonezya, Malezya, Filipinler, Kamboçya, Laos, Singapur, Miyanmar, Tayland, Vietnam’dan oluşan 2017 itibariyle 50. Kuruluş yıldönümünü kutlayan bir uluslararası ekonomik işbirliği örgütüdür. Örgütün belirgin vasfı, ekonomik entegrasyonun ilk basamağı olan tercihli ticaret anlaşmasıdır. Bununla beraber örneğin Rusya’nın kontrolündeki Avrasya Ekonomik Birliği kağıt üzerinde (sözleşmeler bağlamında) bu aşamayı çoktan geçtiği halde uygulamada ASEAN’ın gerisindedir. Örgütün birçok ülke ve örgütlerle ortaklıkları bulunmakta olup Çin, Japonya, Hindistan, Rusya gibi ülkeler yanında örneğin AB ile diyalog ortaklığı ilişkileri sözkonusudur.

Önemli bir kısmı Müslüman olan üye devletler, daha çok gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer alır. Bununla beraber örneğin Singapur birçok açıdan gelişmiş ülke özelliğine sahipken LAOS dünyanın en fakirlerindendir. Bu anlamda örgüte üyelik sınıf atlamaya yetmiyor, üretebildiğiniz takdirde avantajları vardır.

Türkiye, 2010’da örgütle Dostluk ve İşbirliği Anlaşması imzalamış, Ağustos 2017 itibariyle de sektörel diyalog ortaklığı statüsünü elde etmiştir. Dünya ekonomisinin üretim, tüketim, yatırım gibi unsurları açısından yoğunlaştığı bölgenin önde gelen örgütü ile kurulan bu statü önemli bir başlangıçtır. Bu ilişkiler çerçevesinde dış ticarette örgüt avantajlarından istifade etmek mümkün olacaktır. Örgüt üyeleri de Türkiye’ye daha uygun şartlarda mal satabilecektir. Netice itibariyle her iki taraf halklarının refah seviyesinin yükselmesi amaçlanmaktadır.

Belirtildiği üzere örgüt üyelerinden Laos dünyanın en fakir ülkeleri sınıfındandır. Üretip pazarlayabildiğiniz oranda örgütün verdiği ayrıcalıklardan istifade edebilirsiniz. Eğer yeterli üretim sözkonusu değilse mevcut sektörlerinizin de çökme tehlikesi vardır. Birçok entegrasyon örneklerinde özellikle zayıf ülkeler daha da fakirleşmiş, yetersiz üretimleri de yok olmuştur. Birçok tarım ve hayvansal ürünü ithal etmek zorunda kalan Türkiye’nin bu bölge ülkeleriyle aynı pazarı paylaşabilmesi için temel politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Dünyayı besleyecek ovalara sahip olduğu halde buğday, saman, kırmızı et ithal etmek zorunda kalan ülkemizin bu alanda özellikle son 10-20 yıllık dönemde yapılan temel politik hatalardan dönmesi şarttır. Üretimi artırma adına her yeni paket eninde sonunda üreticiyi daha fazla vurmuş, ithalatçı ve komisyonculara yeni fırsatlar sunmuştur. Halbuki bu alanda dünyanın uyguladığı temel politikalar bellidir: Üreticilerin örgütlenmesi, ilaçta, gübrede, yakıtta, tohumlukta destek politikaları, alım garantileri gibi uygulamalarda körlük dönemi sona ermelidir. Benzer sorunlar sanayi üretimi için de sözkonusu olup dünya ile entegre olma politikalarına halel getirmeden üretenin, çalışanın desteklenmesi alanında yapılması gerekenler vardır.

Asya’nın doğusunda yer alan ASEAN ile yeni dönem başlarken aynı günlerde Batı ile ilişkilerde de kritik bir dönemeçteyiz. Türkiye’nin Avrupa ile bağlarında büyük öneme sahip olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) temsilcimiz durumundaki hâkimenin görev süresi dolmuş olup yenisini göndermemiz gerekmektedir. Mahkemede her üye ülkenin bir temsilcisi olup 9 yıl görev yapmaktadır. Mevcut üyenin görev süresinin sona ermesine yakın ilgili ülkeden yenisi için aday listesi istenir. Listedeki adaylardan istenen özelliklerden bazıları iyi derece İngilizce ve Fransızca bilmek, hukuk eğitimi almış olmak, başta Kamu Hukuku olmak üzere ilgili alanlarda uzmanlık, tarafsızlık.. Türkiye’nin daha önce gönderdiği liste ön incelemeden sonra iade edildi. Ve yeni bir liste gönderildi. Geçen hafta bu da iade edildi ve şimdi yenisi hazırlanıyor. Mevcut üye Işıl Karakaş’ın süresi dolduğu halde yenisi seçilmemiş olduğundan görev süresi yıl sonuna kadar uzatıldı. Işıl hanımın bu göreve gelme sürecinde yani yaklaşık dokuz yıl önce de bir kaç liste gidip gelmişti. O günkülerde olduğu gibi bugünkü iadelerde de hemen hemen benzer gerekçeler sözkonusu: listedeki isimlerde hâkimlik mesleğinin gerektirdiği tarafsızlık, objektiflik gibi kriterlerde görülen sorunlar.

Gönderilen aday listelerinde yer alanlar genellikle bakanlık üst düzey görevlileri, parti avukatları veya seçimlerde aday olmuş isimlerdir. Bu bağlamda bir hukukçunun parti avukatı olması, bir partiden aday olması veya bakanlıkta üst düzey görev yapması elbette kusur değildir. Ancak AİHM başka ülkelerden olduğu gibi bizden de hükümet veya parti karşısında dahi hukukçu kimliğini tercih etmiş isimler istemektedir. Bu bağlamda gerek yargı alanında gerekse üniversitelerde bu özelliklere sahip yeterince isimler bulunabilir.

Belirtmek gerekir ki AİHM’de Türkiye’nin temsilcisi olacak hâkimin siyasi parti/hükümet bağlantısı olmaması kriteri, her dönemde herkesin çıkarına olacaktır. Böylece gelecekte bir başka parti iktidarında da aynı kriterlerin aranmasıyla hakkını bu mahkemede arayacak olanlara güvence verilmiş demektir. Unutmayalım ki AİHM’nin yetkisini tanıma kararına geçmişte şiddetle karşı çıkan parti de daha sonra hakkını bu mahkemede aramak zorunda kalmıştır.

Diğer önemli bir husus ise gerek bürokraside gerekse üniversitede parti bağlantısı olmayan mesleki veya bilimsel kriterleri herşeyin üstünde tutan kişiliklerin yetişmesi, gelişmesi, önünün açılmasının güvence altına alınmasıdır. Liyakat sahibi, başarılı bir bürokrat ancak parti bağlantısı olduğu takdirde terfi edebiliyorsa liyakat tartışılır olmaya başlamış demektir. Hemen her dönemde her ülkede liyakat-sadakat çatışması yaşanır. Açık rejimler liyakatı tercih ederken diktatörlükler sadakat aramışlardır. Bu tercihleri yüzünden ekonomi, eğitim, adalet, sosyal güvenlik, dış politika gibi her alanda baskıcı rejimler iflas etmiş, kendi çöküşünü hazırlamışlardır.