Tarih, 8 Şubat 1921.

Büyük Millet Meclisi, Antep’e “Gazilik” unvanını veriyor oy birliği ile.

Boşuna mı veriyor bu unvanı? 

Hak ediyor tabi ki, hem de fazlasıyla.

1921’in Antep’inden bir sahne:

Yer, Kürkçü Han. 

Bakırcılar Çarşısı’nda kutsal bir mekân. Yüzlerce Türk kadını; anası bacısı toplanmış; ellerinde el değirmenleri taştan; zerdali çekirdeklerini öğütüp un yapıyorlar. 

Bu kadınlar, bizim kadınlarımız.

Şefik Bey buyruk vermiş; kentte açlığa ve ölüme karşı önlem almak için; “Zerdali çekirdeklerinden un yapılacak; zaten bitmek üzere olan una katılacak; avuç hesabıyla halka dağıtılacak!”

Niçin avuçla?

Çünkü kıtlık var.

Ancak niçin?

Önce İngilizler işgal etmişti Antep’i, hiç bir hukuka dayanmadan. Oysa Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren Mondros Bırakışması uyarınca yapmamaları gerekiyordu bunu. Yapmışlar, hukuk mu tanır İngiliz? Saldırılar başlayınca üzerine öyle bir direnmiş ki Antep; İngiliz baş edememiş. Bıkmış, irkilmiş. 

Sonunda İngilizler geri çekilmiş ve yerini Fransızlar’a bırakmışlar. 

Güya Fransa “uygar” ülke! 

Bölgeye uygarlık götürecek! 

Yersen.

Almış parayla pulla yanına Ermeni Lejyonerleri, giydirmiş Fransız üniformasını. Bir de doldurmuş ki Türkler aleyhine, deme gitsin! Kinle salmış Ermenileri Antep’in üzerine.

Kan, kan, kan!

Bir savaş, bir döğüş ki deme gitsin!

Kan revan her yan… 

Ne hak, ne adalet; ne insaf; ne vicdan… 

Ara ki bulasın…

Önce Karayılan nam bir yiğit çıkmış ortaya, hay maşallah!

Bir sürü çobanı garibim. Sürüsü var! Gün gelmiş, satmış koyununu kuzusunu; paraya çevirmiş. Silah cephane alıp, kendine güvenip bağlanan yiğitlerle bir halk müfrezesi kurmuş.

Önce bölgedeki Fransız Komutanın karısını kaçırmış. Sonra da fidye alarak hak için, kadını serbest bırakmış. Bu parayla da silah almış, adamlarına dağıtmış! Gözü pek yiğitler vermiş kurşunu Fransız’ın, Ermeni’nin üzerine hay maşallah! 

Hay babam hay! 

Fransız ne diyebilir ki Karayılan’a; onun gözü pekliğine, yüreğindeki mertliğine? 

Ve bir çarpışma anında bir top mermisi çarpıp gövdesine, parça parça oluncaya kadar yiğitçe direnmiş; bu gözü pek yurtsever!

Bir destan, bir efsane olmuş Antep’te Karayılan.

Adı geçtiğinde insanlar minnetle, şükranla anmışlar içlerinden çıkan bu yiğidi. Dualar etmişler, kaldırıp ellerini yüzlerine sürmüşler. 

Karayılan ölmüş, ancak bir örnek olmuş ki geride kalanlara; yüreği korkanlara cesaret, pazusu cılızlara güç olmuş; sessizlikte ses, gecelerde nur olmuş!

Bir Karayılan ölse ne olur, Antep için, Türkiye için!

Bir türkü dökülmüş ki dudaklardan, deme gitsin:

Karayılan der ki harbe oturak,

Kilis yollarından kelle getirek,

Nerde düşman varsa orda bitirek,

Vurun Antepliler namus günüdür!

Hey, hey!

Türk’üz biz, Türkiye’yiz! 

Bu topraklar bizim topraklarımız! Yedi bin yıllık Anadolu’yuz, Urallarız, Altaylarız biz!

Bir Karayılan ölür, bini birden doğar. 

Daha bu topraklarda Türk anası, ne Karayılanlar doğurur. Öper, koklar, koynuna sarar yavrusunu. Mayasına şehit kanı katar! 

Kolay mı? 

Bir kokla toprağını Antep’in; yurt sevgisi kokar; yiğitlik kokar, Türkiye kokar.

Ve bu kez Şahin Bey çıkmış ortaya. 

Antep’in yurtseverlerine önderlik etmiş. 

Asıl adı “Sait”; bir asker. Ama halkın gözünde Şahin Bey’dir O. Gözünü budaktan sakınmaz. Antep halkı hedef olmasın diye; kentin dışını mekân tutmuş kendine. Küffarın topu tüfeği halkıma yöneleceğine bana yönelsin deyip, şehrin dışında mevkiler kurmuş, müfrezeler oluşturmuş. Ve artık Fransız’a göz açtırmıyor.

Fransa ne yapsın? 

Gücü yetmeyince Şahin Bey’e; çevirmiş toplarını kahrolası tüfeklerini sivil halkın üzerine. Ne çoluk demiş, ne çocuk demiş; günlerce, aylarca insafsızca ateş yağdırmış, ölüm yağdırmış. 

Her yan ölüm, her yan yıkım ve yangın yeri! 

Ancak zalim ateş yağdırsa da her hareketinde Azrail gibi Şahin Bey’i buluyormuş karşısında, iyi mi?

Günün birinde oturmuş bir mektup yazmış Fransız Komutanı’na Şahin Bey. Demiş ki kaleme alıp:

- “Ayağını denk al! Bu toprak Türk’ün toprağı. Türk bağımlı yaşayamaz, bunu bilmez misin? Çek git yoksa kıyarım canına! 

Vay babam vay…

Ne yapsın elin Fransız’ı

Zulmü artmış doğal olaraktan, mertlikten nasibini almamış ya!

Yapabildiği daha çok sivil halkı öldürmek, zulmüne daha çok zulüm, döktüğü kanlara daha kanlar eklemekmiş. Şahin Bey’den gün gelip öylesine bunalmış ki Fransız komutan, bağlı olduğu üst komutanına bir yazı yazarak inildemiş:

-“Aman bu adam bize göz açtırmıyor! Daha çok güç gönderin! Yoksa bittik!” 

Sefil sefil olduktan sonra; dilenmekten öte ne yapabilir ki başka?

Bu kez binlerce Ermeni Lejyoner daha katılmış Fransızlara. 

Ve sivil halk, yeniden top namlularının hedefi olmuş. Kente giriş çıkış yasak! Analar göğüslerine yatırdıkları bebeleriyle ölümü seçmişler teslim olmaktansa! 

Türk’ün onuru var, namusu var! 

Ancak kimse boynunu eğmemiş, merhamet dilenmemiş; açlıktan kırılmış, “Aman bir parça ekmek!” deyip dilenmemiş.

Açlıktan kırılmaya başlamış halk.

Sabahları, açlıktan ölmüş insan manzaraları çarpıyormuş hep gözlere.

Fransa uygar ya; işte uygarlığını böyle gösteriyormuş Antep’e.

Ve derken, Şahin Bey’in üzerine daha kalabalık kuvvetler sürülmüş. Günler boyu direnmiş ol yiğit, elin Fransız’ına, Ermeni’sine.

Ve an gelmiş, yağlı kurşunların hedefi olmuş, kutsal bedeni. Kan revan içinde düşmüş yurt topraklarına; kınalı koklar gibi, hay maşallah!

Kefensiz toprağa girmeyi göze almış bir kez, ölse ne!

Ancak bir nam; bir top cesaret, kucak kucak yurtseverlik duyguları bırakmış Antep’in ve Türkiye’nin önüne. Bayrağı en yükseklere taşımış, onuru ve canıyla.

O bayrak orada kalır mı hiç!

Yetmiş bu kez Kılıç Ali; Şefik Bey…

Açlık öldürmüş en çok Antepliyi ve dahi düşman kurşunu, top mermisi. Ama teslim olmamış. Teslim olmak lanetli bir şeymiş gibi, aklına bile getirmemiş!

Ve gün gelmiş gücü kalmamış koca kentin; nefes alamayacak hale gelinceye kadar direnmiş; tek kurşunu kalıncaya dek kendini savunmuş!

Yardım İstemiş boşuna İstanbul’dan. 

Elde yok, avuçta yokmuş.

Ölüm nefes donduran soğuklukta; nefes gibi esiyormuş, aç bedenlerin üzerine.

Ve günün birinde düşmüş Gazi Antep…

Ve elin Fransız’ı öyle bir girmiş ki kente; büyük bir tantana içinde; sanki büyük bir meydan muharebesini kazanmış gibi! 

Gösterişi kimeyse.

Ve kente girse de; Antep’in ruhu karşısında gerçekte yenildiğinin farkında bile olmadan, caka satıp durmuş boşuna. 

Girse ne olur? 

Bir süre sonra Fransa yalnız Antep’te değil, Anadolu’nun her yerinde yenildiğinin farkına varmış. Yurtseverce direnişin karşısında onca zulmü, topu, tüfeği para etmemiş, çekilme kararı almış.

İşte Antep; bu “Gazi” kent, Türkiye’nin onuru ve güvenci olmuş. 

Bu koşullarda almış “Gazilik” unvanın:

Tarih: 8 Şubat 1921’i gösterirken.

İşte bu nedenle, her Anteplinin gönlünde bir Karayılan, bir Şahin Bey, bir Kılıç Ali, bir Şefik Bey yatar.

Sakın Antep’e dokunmayın Antep’e onu Türkiye’den koparacağız diye ey kötüler! Genlerinde yiğitlik vardır Antep’in. Her Antepli o nedenle Karayılan’dır, Şahin Bey’dir, Şefik Bey’dir, Kılıç Ali’dir.

Antep’e dokunan yanar!