ANNELER GÜNÜ YAZISI DERİNDEN BİR AH ÇEKEN CEFAKAR ANNELERİMİZİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN

 Safiye Hüseyin, İngiltere’de Denizateşeliği görevinde bulunan Ahmet Hüseyin Beyin kızıdır. Babasının görevi sebebiyle öğrenimini Avrupa’da yapmış bu vesile ile İngilizce ve Almanya öğrenmiştir. Balkan Harbin’nin son senesinde İstanbul’a akın eden yaralı ve hasta askerlerimize elinden gelen hizmeti yapmıştır. Trablusgarp (1911) ve Balkan Harbi’nde (1912-1913) çok sayıdaki Osmanlı askeri gerekli tedaviyi görememiş ve şehit olmuştur. Sağlık teşkilatları tarafından can kayıplarını en aza indirmek için derhal çalışmalara haç Kongresi’ne katılan Besim Ömer Paşa (Akalın, 1862-1940) burada ünlü hemşire Florance Nightingale ile tanışmıştır. Hemşirelik hakkında kendisinden bilgiler almış daha sonra 1911 yılında Amerika’daki bir sağlık kongresine katılan Besim Ömer Paşa ve Dr. Nihat Reşat Bey (Belger), orada hemşireliğin doktorluktan ayrı bir meslek olarak yapıldığına şahit olmuşlardır. Yeni bir meslek sayılan hemşirelik çeşitli dallara dahi ayrılmıştır.

Amerikadan yurda dönen doktorlardan özellikle Dr. Besim Ömer Paşa, Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti’ne hemşirelik konusunda bilgi vererek gerekli hazırlıkların yapılmasını istemiş ve yetkililere hemşireliğin önemini anlatmıştır. Bunun üzerine, cemiyetin hasta bakıcılık ve hemşirelik konusunda çalışmalar, hazırlık yapabilmesi için ayrı bir ödenek ayrılmış, cemiyet, Kadırga Hastanesi’nde ve Bursa’da 6 ay süreli hastabakıcılık kursu düzenlenmiştir. Bu konuda kadınlara yönelik duyurular yapılmış, gönüllü olanların kabiliyetlerine göre seçilen hanımlar kurslara katılmışlardır. İstanbul’un zengin ve seçkin ailelerine mensup kadınlar dahi hastabakıcılık için müracaatta bulunmuşlardır (1912). Bu yüzden 1912 yılı Türk hemşireliğinin başlangıcı sayılmaktadır. 

Reşitpaşa Vapurunun Başhemşiresi

1913-1914 yıllarında üniversitede açılan kurslara gönüllü katılanların başında Safiye Hüseyin Gelmektedir. Safiye Hüseyin, İngiltere’de Denizateşeliği görevinde bulunan Ahmet Hüseyin Beyin kızıdır. Babasının görevi sebebiyle öğrenimini Avrupa’da yapmış bu vesile ile İngilizce ve Almanca öğrenmiştir.Balkan Harbi’nin son senesinde İstanbul’a akın eden yaralı ve hasta askerlerimize elinden gelen hizmeti yapmıştır.Daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşı’nda dokuz cephede savaşmak zorunda kalmıştır. Bu cephelerden özellikle Çanakkale Cephesi çok önemli sayılmıştır. İstanbul’un düşmemesi, Çanakkale’nin geçilmemesi için her tedbir alınmıştır. Gelibolu Yarımadası’nda 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren yapılan şiddetli muharebeler esnasında yaralanan çok sayıdaki asker cepheye yakın yerleşim merkezine dağıtılmış (Biga, Edremit, Keşan, Şarköy, Mürefte, Tekirdağ vb.) Ancak hastanelerdeki personel ve yatak sayısı yetersiz kalmıştır. Bunun üzerine, Çanakkale’den İstanbul’a vapurlarla yaralı taşınması gündeme gelmiştir. Ancak bu iş gayet tehlikelidir. Çünkü savaş esnasında İtilat Devletlerine ait denizaltılar boğazı geçip Marmara Denizi’ne açılmakta, nakliye, iaşe ve personel taşıyan gemileri batırmaktadırlar. Hatta E 11 Denizaltısı (Mayıs-1915) Haliç’e dek sokulup cepheye yapılacak olan sevkiyatı engellemeye çalışmıştır. Limandaki gemilere saldırı düzenlemiştir. Zamanın hükümeti bir çağrıda bulunarak Çanakkale’ye gönderilecek olan Reşitpaşa vapurunda görev yapacak hastabakıcılar aramaya başlamıştır. Bu çağrıya Safiye Hüseyin Hanım olumlu cevap vermiş ayrıca yabancı dil de bildiği için hemen kabul edilmiş. Reşitpaşa vapurunda “Başhemşire” olarak görevlendirilmiştir. 

Reşitpaşa vapuru Marmara Denizi’ne açılmış denizaltıların her an saldıracağı endişesiyle sıkıntılı yolculuk yapmıştır. Ancak bir saldırı olmadan vapur Eceabat’a yaklaşıp Kilye Limanı’na demirlemiştir. Vapur belli bir süre bu limanda kalmış, yaralıları alıp istanbul’a doğru yola çıkılacağı anda İngiliz keşif uçakları tarafından saldırıya uğramıştır. Uçaklar attıkları işaret fişekleri ile Saroz Körfezi’nde bekleyen savaş gemilerine vapurun koordinatlarını vermişler, bu kez gemiler tarafından bombardımana tutulmuşlardır.

Hatta bu saldırılardan dolayı “Reşitpaşa vapuru batırıldı” diye İstanbul’da bir söylenti dahi yayılmıştır. Pek çok kişi yaralılara ve vapurda görev yapan yakınlarına yanıp yakılmıştır. Daha sonra olayın doğru olmadığı anlaşılmış ve herkes rahat bir nefes almıştır. 

Safiye Başhemşire anlatıyor…

Safiye Hüseyin kendisi ile yapılan röportajda birçok yaralı gencin son nefesini verdikten sonra gözlerini kapadığını belirtmiş ve ilginç bir tespitte de bulunmuştur: “Herkes on anlarında hep “anne” diye sayıkladı. İster İngiliz, ister Fransız, isterse Alman, Türk olsın hepsi “anne” diyerek can verdiler.” Bu arada bir İngiliz gencinden bahseder. Bu İngiliz genci gözlerini kaybetmiştir. Aldığı yaralar sebebiyle de çok yaşamayacağı belli olmuştur. Safiye Hüseyin onu teselli etmiş, dayanması gerektiğini, nişanlısına er ya da geç kavuşacağını söylemiştir. Yalnızca bu İngiliz erinin nişanlısının ismini sayıklayarak can verdiğini belirtmiştir. 

Bir gün Reşit Paşa vapuruna yaralı Bekir Çavuşu getirmişlerdir. Yapılan ameliyatla Bekir Çavuş’un ayağı kesilmiştir. Daha sonra vapurda görevli Alman Hemşirelerden birisi Safiye Hüseyin’in yanına gelmiş , telaş içinde şöyle demiştir:

“Hani ayağını kestiğiniz yaralı yok mu? 

-Bekir Çavuş mu?

-Evet.

-Ne oldu peki?

-Kendisine bir hal oldu hemşire. Tek bacağı ile odanın içinde dolaşmak istiyor

Hemen koştum. Bekir Çavuş yarasından kanlar aka aka ayağa kalkmıştı. Bileğinden tuttum. Müthiş bir ateşi vardı:

-Aman Bekir Çavuş! Ne yapıyorsun bu hal ile ayağa kalkılır mı? Dedim.

Bekir Çavuş ise kendini kaybetmiş bir halde idi:

-Elbette kalkılır! Dedi. Sen ne diyorsun! Emir geldi. Emri yerine getirmek lazım! Tabii kalkacağım!.. 

Sabaha karşı Bekir Çavuş kollarımızın arasında dünyaya gözlerini büsbütün kapadı. Bu adamcağız son dakikasına kadar kumandanının emrini kendine verilen vatan vazifesini yapmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Son dakikasında bile ne annesini ne de sevdiğini düşünüyordu. Kansız dudaklarından çıkan son cümleler: “Emri yapamadım” oldu. Fakat ben şuna kani idim ki, Bekir Çavuş vazifesini en güzel şekilde yapmış idi.” Safiye Hüseyin Çanakkale Muharebelerinde Maydos’ta (Eceabat), daha sonra da Anafartalar’daki sargı yerlerinde fedakarca görevini yapmış ve yine Reşitpaşa vapuru ile İstanbul’a dönmüştür.

Safi Hüseyin adı unutulmamalı…

Safiye Hüseyin 1. Dünya Savaşı’ndan sonra mütareke döneminde uzun süre parasız kalan ve yurt dışındaki okuyan Türk öğrencilerine para götürmüş, çeşitli sağlık kongrelerine katılmış, Cumhuriyet döneminde de hemşirelik okulunda çalışmaya başlamış, kendini bu mesleğin yayılmasına ve tanıtılmasına adamıştır. Hemşire Okulu için kitaplar yazmış ayrıca İstanbul Büyükşehir belediyesi Sağlık Kurulunda da görev yapmıştır. Hemşirelik mesleğinin kurulmasında büyük emeği geçen Safiye Hüseyin İlk Türk hemşirelerinden sayılmaktadır. Soyadı kanunundan sonra “Elbi” soy ismini almıştır. Hiç evlenmeden 82 yaşına dek durup dinlenmeden Türk Hemşireliğinin ilerlemesi için çalışmış 1964 yılının temmuzunda çok sevdiği hemşirelerin kollarında vefat etmiştir. Onun hatırasını yaşatmak ve geciken bir vefa borcunu ödemek için Safiye Hüseyin’in ismi bir Hemşirelik okuluna, bir sağlık Fakültesine verilirse ne kadar yerinde olurdu….

Kaynakça

İstanbul Eğitim ve Kültür Dergisi Mart 2015 – Sayı : 10 “ 100. Yılında Çanakkale”