“Bu konuşma bana çok iyi geldi” diyen bir danışanım anlatmanın önemini ortaya koydu

Eğer siz duygu, düşünce ve yaşadıklarınızı paylaşamıyorsanız, iç dünyanıza hapsediyorsanız işiniz zor. Bir dolap düşünün elinize ne geçtiyse içine attınız bazen koku veren bakteri üreten şeyleri de attınız ve zamanla ağırlaşan koku hem sizi hem çevrenizi rahatsız eder. Sizin anlatmadığınız, unuttuğunuzu düşündüğünüz, anlatmayarak da çözebileceğinizi zannettikleriniz, halının altına süpürülenler, dolaba atılanlar bakteri üretmeye, koku vermeye devam ederler. Sonraları burnunuza gelen o pis kokuların kaynağın dahi bulamazsınız. Duygularınızı, düşüncelerinizi ve sizi kötü hissettiren anılarınızı paylaşın rahatlayın biriktirmeyin. Bazılarımız ketumdur, anlatmayı sevmeyiz. Çünkü işe yaramayacağı aklımıza gelir. Karşımızdakine güvenemeyiz. Sırlarımızı verdiğimizi düşünürüz bazen, kendimizi zayıf, aciz ve sorunlu göstermek istemeyiz. Hep mutlu güçlü ve mükemmel resmi vermek isteriz. Dedikodu malzemesi olmaktan çekiniriz. İçimize attıklarımız bizim yaramızdır. Yara kabuk bağlar. İşin başında basit bir pansuman, dezenfekte ile giderilebilecek olanlar zamanla Cerrahi operasyon gerektirebilir. Panik ataklarımız, takıntılarımız, tansiyon, dolaşım, sindirim, boşaltım bozuklukları, tahammülsüzlükler, çabuk öfkelenme kaygı bozuklukları depresyon, birçok hastalığın nedeni veya tetikleyicisi olmaya başlayabilir.
Anlatılmayanların, paylaşılmayanların ağırlığı omuzlarımızı çökertir. “Şimdi ben bu sorunlarımı paylaşırsam nereden başlayacağım, hangi birini anlatacağım, kime ne anlatacağım?” diyerek çoğu zaman anlatma niyetimizi erteleriz. Ertelemenin ardından iç dünyamızda kendimizi rahatlatmak için, “anlatsam bile o ne çözüm üretebilecek ki onun diyecekleri zaten belli bana bir faydası olamaz” benzeri düşüncelerle anlatmanın gücünü göremeyiz. Ama altını çizeceğimiz en önemli konu;

“bu ruhsal süreçte önemli olan anlatmanın kendisidir.”


Derdini yaz bir kağıda

Eğer anlatacak güvenebileceğin bir kişi bulamıyorsan kendine anlat, Veya al eline bir kağıt, kalem yaz kardeşim, dök içindekileri, dolaba attığını, halının altına süpürdüğünü, bakteri üretenleri koku yayanları. O beyninde birikenler kaleminin ucundan kağıda dökülsün ve o kağıda uzaktan şöyle bir bak, birkaç kere oku ve gülümse; düşün o yaşanmışlıklar sana ne kazandırdı sadece ders al teşekkür et o yaşanmışlıklarına. Seni utanca boğan ve kimseye anlatamadığın seninle mezara gidecek sırların, maruz kaldığın kötülüklerin yarattığı kötü enerji öfkelendiren, üzüntü veren, kin duygusunu arttıran, korkutan, endişelendiren kimyanı bozan kötü koku yayan ne varsa hepsini yaz ve yak gitsin, yırt at gitsin. Sana sıkıntı verenlerin kağıdın yanışı ile birlikte yanıp yok olduğunu düşün.

Bağır ovaya, dağa ve akan şelalenin gürültüsüne

Çık bir dağa, ovaya akan suyun şelalenin gürültüsüne karıştır haykırışını boşalt içini rahatla. Ya da al sesinin kaydını dinlerken kendi sesini, o an aklına güvendiğin bir insanın kulağıyla dinle. Kendi bedeninin dışına çık ve izle kendini. Ama her defasında görüntüler daha silik, sesler daha kısık ve hislerini daha az ciddiye alarak izle kendini. Yüzleş her şeyinle.