Bölgemizde, Osmanlı coğrafyasında İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurmak isteyen ABD ve koalisyon ortaklarıyla buna karşı çıkan yerel ve küresel güçler arasında çok ciddi bir paylaşım kavgası yaşanmaktadır. Dünya barışını da tehlikeye sokan bu paylaşım kavgasından Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değildir. 

Ankara katliamının arkasına hangi terör örgütünü koyarsanız koyun, gerçeği ifade etmiş olamazsınız. Önemli olan o terör arkasındaki devlet aklını ve hedefini görebilmektir. 

Tarihte, etnik ayrışmalar nedeniyle yaşanmış olan pek çok kanlı olay vardır. Onyıllar boyunca yaşadığımız terör olayları hep “Kürt Sorunu” ile ilişkilendirilmiştir; yanlıştır, gaflettir! Ankara katliamının acısı, aklımızı başımıza toplamamıza yardımcı olacak bir şok olmalıdır.  


ACIYA RAĞMEN SAĞDUYU

Barış, Demokrasi ve Kardeşlik Mitingi için Ankara Garı yakınında toplanan insanlarımızı hedef alan katliamda çok sayıda insanımız kaybetti. Cumartesi sabahı Ankara Garı önünde hiçbir insan vicdanının kabul edemeyeceği bir vahşet yaşandı. 

Bu vahşet, Türkiye’nin iç barışını dinamitlemeyi, bu toprakları vatan bilen insanları ayrıştırmayı hedef alan ve arkasında bir terör örgütünden çok bir devlet aklı olan insanlık dışı bir saldırıdır. Türkiye’nin son dönemde, Suriye’deki iç savaşta  IŞİD’e yönelik saldırılara da destek vermesinin bumerang etkisinden, Suriye’deki iç savaşın Türkiye’ye taşınmasından da  söz ediliyordu. Katliamın gerisindeki örgütü ararken bir dizi terör örgütü adı sıralamak yerine, Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının ortak hedefini görmek gerekir. 

Bu saldırı, yalnızca bir terör olayı değil, Türkiye’nin merkezini çökertmeye, Türkiye’yi Suriyeleştirmeye, Libyalaştırmaya yönelik bir yeni nesil savaş yöntemidir. Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye akan milyonlarca mülteci arasına karışarak Türkiye’ye sızan çeşitli örgütlere mensup terörist guruplar nedeniyle Türkiye ciddi bir terör tehdidi altındadır. Türkiye, acilen, yeni ve çok etkili bir terörle mücadele stratejisi oluşturmak zorundadır. 

ANKARA KATLİAMININ DERİNLİĞİNDEKİ “KÜRT SORUNU”

Bugüne kadar terörle mücadeleyi, Batılıların dayattıkları çerçevede ve Batılıların dilimize doladıkları terminoloji ile sürdürdüğümüzden, sorunu, çok yanlış olarak, “Kürt Sorunu” olarak ele aldık. Ve ülkemiz coğrafyasını, Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü hedefleri önünde engel olarak gören küresel aktörlerin, insanlarımızı ayrıştırmak amacıyla kanlı operasyonlar gerçekleştirebildikleri bir alana dönüşmesine neden olduk. 

Ankara katliamı Cumhuriyet tarihimizin en kanlı terör olayıdır. Acımız çok büyük. Bu büyük acıdan çıkaracağımız çok önemli dersler var. 

Yaşadığımız büyük acıya rağmen, Ankara katliamının derinliklerindeki “Kürt Sorunu”na değinmemiz gerekir. 

Bugün ülkemizde yaşanan terör olaylarının nedenlerini irdelerken, bilim adamlarımız da, siyasetçilerimiz de konuyu bir “Kürt Sorunu” olarak ele alarak, “Kürt Sorunu”na çözüm önerileri dillendirdiler. Terör uzmanlarının da vurguladıkları gibi, konuyu “Kürt Sorunu” etiketi altında ele aldığınız anda konu, “Kürt Sorunu” olmaktan çıkarak, doğrudan doğruya etnik temele dayalı, ülkenin biriliğini, bütünlüğünü tartışmaya açan, bu ülkenin insanlarını ayrıştırmayı hedefleyen bir etnik soruna dönüşmüş olmaktadır. Tarihte, etnik ayrışmalar nedeniyle yaşanmış olan pek çok kanlı olay vardır. Onyıllar boyunca yaşadığımız terör olayları hep “Kürt Sorunu” ile ilişkilendirilmiştir; yanlıştır, gaflettir! Ankara katliamının acısı, aklımızı başımıza toplamamıza yardımcı olacak bir şok olabilir.  

Türkiye’deki terör olaylarının kronolojisini ayrıntılarıyla irdelememiz, 1984-1994, 1994-2012 dönemlerinde ve 2012 sonrasında yaşananlar çerçevesinde Türkiye’nin birliğine, bütünlüğüne yönelik tehdit ve tehlikeleri görmemiz gerekir. 

1984-1994 yılları arasında ülkemizin güneydoğusunda güneş battıktan sonra sokağa çıkılamayan bölgeler vardı. 2000’li yılların başında bu bölgeler, insanların günün her saatinde sokağa çıkabildiği güvenliğe yeniden kavuşmuştu. O günlerden kanlı terör olaylarının yeniden hortladığı günümüze uzanan süreçte neler yaşandı? Bu yöndeki sorulara doğru yanıt bulabilmek için, Sovyetlerin dağılması sonrasında, özellikle de Irak’ın işgali sonrasında Ortadoğu’da yaşanmakta olan gelişmelerin gerçek hedeflerini görmemiz gerekir. 

DEMOKRATİKLEŞMEYE “EVET” AMA…

Osmanlı’nın son dönemlerinde hazır paketler şeklinde dayatılan “Islahat”, “Tanzimat” etiketli reform ve demokratikleşme uygulamalarında yapılan yanlışlıklar nedeniyle, 600 yıllık bir imparatorluğun etnik milliyetçilik üzerinden çözülme sürecine girdiğini unutmamamız gerekir. I. Dünya Savaşı sonrasında rafa kaldırılan Osmanlı’nın Ortadoğu’daki petrol varlığını paylaşma planının, günümüzde, ABD ve Batılı ortakları tarafından yeniden gündeme taşınarak  uygulamaya konulduğunu, Türkiye’nin bu paylaşım kavgasından olumsuz etkilenmekte olduğunu da gözardı edemeyiz.    

1984’lerde çatışarak adını duyuran taşeron örgüt PKK, I. Körfez Savaşı (1991), özellikle de ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında giderek belirginleşen bir siyasi yapıya kavuşmuştur. Terör örgütü bugün, Batı’daki benzer olaylarda görüldüğü gibi, siyaset yapan, yerel yönetimler üzerinde etkili olan, Meclis’te siyasi görüş ve ideolojisini dillendirebilen bir siyasi yapılanmadır, aynı zamanda. 

1994’lerde küresel çapta ciddi bir desteğe sahip olmayan terör örgütü, ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında, BOP hedeflerini hayata geçirme operasyonlarına paralel olarak yeniden canlanmış/canlandırılmıştır. I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın kuzey parselinde oluşturulan özerk Kürt bölgesinde (Kandil’de) yuvalanan PKK, Suriye’nin kuzey kuzeyindeki bölgede PYD olarak karşımıza çıkmakta ve küresel sistemin bölgeye yönelik hedeflerini hayata geçirme operasyonlarında aktif rol almaktadır. 

Bugün PKK, Suriye’deki uzantısı PYD ile birlikte, Ortadoğu’nun zenginliklerini, enerji kaynaklarını paylaşma kavgası yaşayan ABD ile Rusya’nın yakından ilgilendiği, desteklediği bir terör örgütü konumundadır. Bugüne kadar ABD’nin Ortadoğu’daki hedeflerini hayata geçirmede bir koçbaşı olarak kullanageldiği IŞİD/DEAŞ’la yollarını ayırmış olabilir, ama Ortadoğu’da her devletin bir IŞİD/DEAŞ’ı olduğu da bir gerçektir. 

Ankara katliamının arkasındaki nedenleri ve dinamikleri irdelerken, gelişmelerin Kırım Savaşı’ndan (1853-56) günümüze uzanan tarihi boyutunu asla ihmal etmemek gerekir. Osmanlı’yı tarihin karanlık sayfalarına göndermeyi, mirasını paylaşmayı hedefleyen Kırım Savaşı, bazı yeni aktörlerin de katılımlıyla günümüzde de bütün şiddetiyle sürmektedir. 

KATLİAMIN ARKASINDAKİ GERÇEKLERİ GÖRMEK VE SAĞDUYULU DAVRANMAK ZORUNDAYIZ

Yüreğimizi derinden yaralayan bu büyük acıya rağmen, bir “Büyük Oyun”a hizmet etmiş olmamak için sağduyulu davranmak durumundayız. Bu yürek yakan katliamın arkasındaki gerçekleri soğukkanlılıkla irdelememiz, bulmamız ve görmemiz gerekir. 

Ülkemizi derin acılara boğan katliamın nedenleri, niçinlerini irdelenirken seçimlerin güvenliğinden, çözüm sürecinin devamından söz ediliyor, ama bu insanlık dışı eylemi, Ortadoğu’da, eski Osmanlı coğrafyasında, küresel aktörler arasında sürdürülmekte olan bir paylaşım savaşından bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Hem jeostratejik konumu hem de mirası paylaşılmakta olan Osmanlı’nın varisi olan Türkiye, tarihi, kültürel ve ekonomik bağları nedeniyle, sınırının hemen ötesinde oluşan kaos bataklığındaki gelişmelerden çok olumsuz etkilenmektedir.  

Tarihi, siyasi ve ekonomik boyutunun derinliği nedeniyle, kapsama alanı giderek genişlemekte olan enerji merkezli bu paylaşım kavgasında Türkiye, hem taraf seçmeye hem de küresel aktörlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlanmaktadır. 

Stratejik konumu nedeniyle tarihin her döneminde yaşanan küresel çaplı çatışmaların merkezi olan Anadolu coğrafyası, Ortadoğu’da, giderek dünya barışını tehdit edecek şekilde genişlemekte olan bir büyük kapışmanın kapsama alanı içine çekilmektedir. Bugüne kadar bu büyük paylaşım kavgasına doğrudan katılmak istemeyen Türkiye, hem jeostratejik konumu hem de tarihinin ve kültürel bağalarının kazandırdığı startejik derinliği nedeniyle, bu büyük kapışmanın kıvılcımlarından etkilenmektedir. 

RUSYA BATININ GİZLİ PLANINI NEDEN AÇIKLAMIŞTI?

Rusya’nın Ekim Devrimi (1917) nedeniyle I. Dünya Savaşı’ndan erken ayrılmak durumunda kalması ve Osmanlı’nın Ortadoğu’daki petrol alanlarını paylaşmayı hedefleyen Sykess- Picot Anlaşması’nı deşifre etmesi, Ortadoğu ile ilgili planın rafa kaldırılmasına neden olmuştu. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda ABD, küresel liderliğini sürdürebilmek için, dünya petrol rezervlerinin önemli bir kısmına sahip olan Ortadoğu’yu kontrolü altına almayı, bu coğrafyada yer alan 22 ülkenin sınırlarını yeniden belirlemeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) gündeme getirdi.  

BOP, dünyanın en zengin petrol alanı olan Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrol altına almayı, Rusya ve Türkiye’yi safdışı bırakarak, İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurmayı hedefliyordu.  Hedef, II. Abdülhamit’in petrol haritası olunca, BOP kapsamındaki operasyonlardan Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değildi. 

ABD, BOP uygulamalarına karşı çıkmalarını önlemek amacıyla, yatırım bankaları CEO’larının kağıt üzerinde ürettikleri trilyon dolarlarla ifade edilen toksik varlıklar üzerinden tüm dünya ekonomilerini etkileyen bir küresel kriz yarattı. Küresel krizin narkoz etkisinden olumsuz etkilenen Rusya da, Çin’de ABD’nin, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyadaki BOP operasyonlarına karşı çıkamadılar. 

Rusya’nın İran ile birlikte Esad’a güçlü destek vermeleri sonucunda, BOP uygulamaları Suriye parselinde tıkandı. ADB’nin, Rusya’yı sahadan uzaklaştırabilmek amacıyla düzenlediği Ukrayna’yı karıştırma atağına Putin, Kırım’ı ilhak ederek yanıt verdi. Putin, ABD’nin ve AB ülkelerinin uyguladıklar yaptırımlar nedeniyle yeni bir ekonomik kriz yaşamasına rağmen, Suriye’deki kazanımlarından, özellikle de Çarlık Rusyası’nın yüzlerce yıllık düşü olan Akdeniz kıyısındaki Tartus üssünden vazgeçmedi. Bununla da yetinmeyen Putin, inisiyatifi ele alarak, Esad’ı kimyasallarını BM’ye teslim etmeye ve muhaliflerle masaya oturmaya razı etti. 

ÇİN’İN DE RUSYA’NIN YANINDA YER ALMASIYLA..

Küresl kriz öncesindeki büyüme temposunu yakalayabilmek için bol ve ucuz petrole ihtiyacıolan Çin’in de Rusya ve İran’ın yanında yer almasıyla Ortadoğu’daki paylaşım kavgası dünya barışını tehdit eden bir küresel kapışmaya dönüştü.

Bu arada, Esad’a karşı savaşan El Nursa bağlantılı, Türkistan İslam Partisi (TİP) uzantılı muhalif gruplara, Kafkasya ve Doğu Türkistan kökenli mücahitler üzerinden destek vermekle suçlanan Türkiye,  Rusya ve Çin’den ciddi “uyarılar” almıştır. 

Rusya’nın Suriye’deki ilk hava saldırılarında Türkmen yerleşim birimlerini, Fetih Ordusu kamplarını hedef alması, Rus uçaklarının sınırımızı ihlal etmesi, Tartus’a ek olarak sınırımıza çok yakın olan Celbe’de yani bir askeri üs kuruyor olması, Türk Akımı’nı ertelemesi, Gazprom’un ek doğalgaz talebimizi reddetmesi… eski kuzey, yeni güney komşumuz olan Rusya’nın Türkiye’ye verdiği uyarıcı mesajlar olarak değerlendirilmelidir. 

ÖNEMLİ OLAN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ARKASINDAKİ DEVLET AKLINI VE HEDEFİNİ GÖREBİLMEKTİR

Bölgemizde, Osmanlı coğrafyasında İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu kurmak isteyen ABD ve koalisyon ortaklarıyla buna karşı çıkan yerel ve küresel güçler arasında çok ciddi bir paylaşım kavgası yaşanmaktadır. Dünya barışını da tehlikeye sokan bu paylaşım kavgasından Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değildir. 

Ankara katliamının arkasına hangi terör örgütünü koyarsanız koyun, gerçeği ifade etmiş olamazsınız, Önemli olan o terör arkasındaki devlet aklını ve hedefini görebilmektir. 

Ankara katliamının ardındaki nedenleri, dinamikleri irdelerken, yukarda anlattıklarımız da dikkate alarak çok boyutlu düşünmemiz gerekiyor. 

ACILARA RAAĞMEN SAĞDUMUZU YİTİRMEMELİYİZ

“Kürt Sorunu”nu kimlerin, niçin kurguladıklarını, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de yaşananlara bakarak, bu toprakları vatan bilmiş insanları kimlerin, niçin ayrıştırmak istediklerini görmemiz ve bu bilinçle elele , gönül gönüle olmamız gerekiyor.  

Ankara katliamında hayatlarını kaybeden canlarımıza Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyoruz.