Yıllar öncesinde ne güzeldi Ramazan..

Anneannem yaşıyordu, ben çocuktum, arkadaşlarım Sema, Binnur ve Özlem vardı. Hepsi komşu kızları ve okul arkadaşlarımdı. Hayat bizleri savurdu başka ülkelere ve şehirlere ama yıllar sonra bulduk birbirimizi. Fakat Sema’nın babası Haydar amcanın vefat ettiği öğrenince çok üzüldüm.O sevgi ve şefkat dolu babacan adam nasıl olurda bu kadar erken bizleri bırakıp gitmişti.  Nur içinde yatsın Haydar amcam.

Duygulandım ama devam edeyim ben anlatmaya anıları. Bahçeli şirin müstakil bir evimiz vardı. Manisa’nın Spil dağını ve mahallenin Camii minaresini gören.. Küçük pencereleri ise sokak arası ve pazar yerine bakardı. İşte ben; o sokak arası pencerede, sahur için bizi manileri ve davul sesiyle uyandırmaya gelen Ramazan Davulcusunu çocuk aklı ve heyecanıyla pencerede beklemeye başlardım, uzaklardan davul seslerini duyunca. Anneannem kızım yapıştın pencereye gece gece, her gece aynı davulcu dese de. Ben vazgeçmezdim Bu gece hangi maniyi okuyacak acaba derdim. Acaba komşu arkadaşlarımın ışığı yanacak mı? Ya sahura kalkamazlarsa, ya aç kalırlarsa oruç tutmaları zor olur diye tek tek evlerinin ışıklarının yanmasını beklerdim. Uyandıklarında onlarda cama balkona çıkarlardı. Bazı gecelerde beraber sahur yapardık.

Yeni Camii direk ister

Söylemeye Yürek ister

Benim karnım toktur ama

Arkadaşım börek ister..

Ah! Ah!  Hele birde Ramazanın vazgeçilmezi dumanı üzerinde ellerimizi yakan, mis gibi kokan pide için iftar saatine yakın fırına gider uzun kuyruğa girerdik. Çok açıkmış ve susamış olsak da o manevi duygu bize güç verirdi. Ramazan pidesi o yanık susam kokusuyla hala burnumda sanki.. Eminim ki çocukluk arkadaşlarım bu yazımı okuyunca hatırlayacaklardır anılarda kalan Ramazanlarımızı. Belki tatlı bir tebessüm edecekler, beklide gözleri dolacak..  Şuan bana olduğu gibi.. Neyse anlatmaya devam edeyim. Dağın tepesinden top patladığında ve ezan okunduğunda ellerimiz yana yana sıcak pidelerle koşardık evlerimize. Hemen besmele çekip suya sarılıp sonra pideye saldırırdık.

İşte o an anlardım ki açlık çok zor, başka çocuklar aklıma gelirdi. Sokaklarda kalan, sıcak yuvaları olmayan, aç kalmış çocuklar, kimsesizler, onlar ne yapıyorlar şimdi diye gözlerim dolar, boğazıma yumruk gibi otururdu lokmalar..Anneannem yine mi kızım benim yaşı küçük ama kalbi kocaman kızım ağlama, onları ALLAH görüyor. Mutlaka karınları bir şekilde doyuyordur, hem iftar çadırları var diyor beni teselli ediyordu ama nafile. Bende iftar çadırına gidip gözlerimle görmeliydim ki gittim. Muhtardan torpilli olanlar yemek kartı almış onlar girip iftar yapıyor karınları doyuyordu. Sokakta olanların değil.

Bu beni çok üzmüştü ve bak Anneanneciğim sende gördün. Şimdi bu insanlar oruç tutuyorlar iftar için çadıra gelmişler ama ihtiyaçları yok ki durumları iyi. Neden böyle yapıyorlar? Tamam bazıları işten çıktılar eve yetişemediler diyelim ama tanıdığımız durumu iyi olan mahallenin insanları da var Ramazan ayı oruç tutmak, sadece aç susuz kalmak değil, yardımlaşma ayıdır derdin. Peki nerede bu yardımlaşma? Yada bu iftar çadırını kuranlar neden muhtarların inisiyatifine bırakıyorlar?

Bir şeyler yapmalıydım ama daha ortaokul ikinci sınıfa giden bir çocuk ne yapabilirdi ki.. Evde iftar yemeği verip o garibanların karnını doyursak ancak bir akşam gücümüz yeterdi. Diğer akşamlar ne yapacaklardı. Komşularımız tüm mahalle Ramazan boyunca birer akşam iftara alsalar ne güzel olurdu. Fakat birkaç komşu hariç kimse razı gelmedi evlerine almaya çekindiler. Anneannem belediye ye  gidip durumu anlatalım dedi. Gittik verilen cevap karşısında şaşkına döndük. Biz gerekenleri yaptık muhtarlar da görevini yapıyor zaten ihtiyacı olanlara yemek kartı veriyorlar deyip bizi gönderdiler.

Bunun üzerine Almanya’dan babamla annemin getirmiş olduğu burada kalsın deyip geri götürmedikleri ve börtü böcek, kedi, köpek, kuş, çiçek ve arkadaşlarımı çekmek için kullandığım fotoğraf makinesini ilk kez farklı bir amaç için kullanacaktım. Bu beni çok heyecanlandırmıştı çünkü niyetim fotoğraflarla belgeleyip o yıllarda ki sayılı gazetelere gönderip bu haksızlığa son verdirmekti. Bir daha iftar çadırına gittim herkes yemek alma telaşesindeyken, ben çabuk çabuk uzaktan bakmak zorunda kalan aç insanları ve durumu iyi olan insanların hallerini çektim. Çocukça da olsa duygularımı, gördüklerimi, yapılan haksızlıkları da yazıp gönderdim gazetelere..

Fakat değişen hiçbir şey olmadı. Duyarlı bir gazetecinin eline mi geçmedi? Yada çocuk olduğum için önemsenmedim mi? Bilemiyorum ama ben gazeteci olmaya o zaman karar verdim. 32 yıl geçti hala aynı. Güçlü olan güçsüzün ekmeğini yiyiyor..

Şimdi yine Ramazan ayına yaklaştık ve ben yine anılarımdaki o Ramazanı hatırlıyorum.. Sizlerle paylaşmak istedim sevgili dostlar..

Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttuğu orucun ona açlıktan ve susuzluktan başka bir faydası yoktur. Yine nice gecelerini ibadetle geçirenler vardır ki, uykusuzluktan başka bu ibadetin kendilerine hiçbir faydası yoktur.” (İbn Mâce, Sıyam, 21; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 373

Belki de bu son Ramazanımızdır kim bilir..

Hayırlı Ramazanlar, Görüşmek Üzere Bir Gün Bir Yerde..