Sevgili okurlarım merhaba, dokuz yıldır yılın uzun bir dönemini anavatanımda geçiriyorum. Yaşadığım uyum sorunumla birlikte ülkemde olup biten her konu beni fazlasıyla yakından ilgilendiriyor. Son zamanlarda ana-haberlerde kadın cinayeti haberlerini yüreğim bin parçaya bölünerek izliyorum. Evlenmek doğanın kanunuysa, geçinemeyince ayrılmak ve boşanmakta o kadar doğal bir durum. Bunu kaldıramayan karşı cinslerimin şiddete başvurması, güç kullanması, psikolojik şiddet uygulaması, durumu cinayete kadar götürmeleri ürkütücü aynı zamanda dehşet verici… 

Çocukluğumdan itibaren Hollanda’da yaşadım. Fazla uç noktaların yaşandığı özgürlükler ülkesi bildiğim baba-vatanımda kadın olarak, iş hayatında yalnız ayakta kalmanın zor olduğunu sanıyordum. Geçmiş yıllara baktığımda anavatanımda kadın olmanın çok daha zor olduğunu yaşayarak öğreniyorum. (Cennet annelerin ayağının altındadır) inancıyla büyüyen evlatlarımıza, kimler neler öğretiyor da bizler bu hale geldik acaba?

Türk ailelerinin çocuklar üzerinde annelerin etkisi babalara nazaran çok daha fazla etkiliyken, kadınlara karşı şiddeti dehşeti yaşatan erkekleri yetiştirirken nerelerde hata yaptık acaba? 

Avrupa ve dünya ülkelerinin çoğundan önce seçme seçilme hakkını kazanmış olan biz Türk kadınlarına 26 Ekim 1933’de verilmiş kanuni değerlerinde yerde süründüğünün farkında mıyız acaba?

Son zamanlar kadına şiddeti televizyon ekranlarında seyretmeye yüreğim el vermiyor. Gördüklerim karşısında canım yanıyor. Yüreğim kanıyor. Bedenim ağrıyor. Benliğim ağlıyor. Bir kadın… Bir anne… Bir erkek evlat sahibi olarak kendimi de sorguluyorum. Erkek evlat yetiştiren biz anneler, nerelerde hata yaptık nerelerde yanlışa düştük acaba?

Hani: “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı asla eksik etmeyeceksin.” Diyorlar ya… 

Bu atasözünü kim bilir hangi ata, hangi şartlar altında söylemiş. Yıllar önceki bu düşünceyi hala uygulayanların bizleri düşürdüğü durumu, teraziye koyup hak ve adalet yolunda tarttık mı acaba? 

Ülkemizde bir şeylerin değişmesini istiyorsak şikayet etmek yerine doğacak olan neslimizi eğitmeye kundaktan başlamalıyız. Ana-okulda, ilkokulda, ortaokulda, lisede ve üniversitede eğitimlerini tamamlamaya yardımcı olup bileklerine altın bileziklerini almalarını sağlamalıyız. Bilek gücü değil, beyin gücü evlat yetiştirerek ülkemizin geleceği çocuklarımızı örnek vatandaşlar olarak vatana, bayrağa, devlete ve millete yararlı olmalarını sağlamalıyız. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” Deyip hep birlikte çoğalmalıyız. 

Akıl akıldan üstündür. Lakin üstün akılın üstünde akil olacağını ve akillerin bizleri eğiteceğini unutmamalıyız. Kadını hakir gören bu zihniyetten bir an önce kurtulmanın yollarını aramalıyız. Kurtuluş Savaşını kadın erkek çocuk genç yaşlı demeden hep birlikte kazandık. Omuz omuza verdiğimizde kaybolmaya yüz tutmuş bütün değerlerimize sahip çıkıp tekrar birbirimizi kazanmanın yollarını aramalıyız, bulmalıyız!..

Hani: "Yılanın başını yavruyken ezeceksin." Diyorlar ya... 

Bu kadın düşmanı canavarların ejderha olmalarına fırsat vermeden fırsatçı engerekleri birlikte engellemeliyiz ya…

Yaşadığımız bu koca dünyada hayat hayalperestlikle asla menzile ulaşmaz. Ulvi görevini tamamlarsan hazzına doyum olmaz. Dolayısıyla dünyaya gelen tüm varlıkların dünyaya gelme sebebi var. Varlığımızı korumak geleceğimizi hazırlamak, yavrularımızı ağzını açmış bekleyen canavarların kucağına bırakmamak, gelecek nesillerimiz adına gerekiyorsa savaşmalıyız. Ecdadımızın Atalarımızın değerlerine sahip çıkarak var gücümüzle sorumluluğumuzu, zorunluluğumuzu farklılık gözetmeden her kesime taşımalıyız. Böylece kadına şiddetten kurtulmalıyız!..

Sevgi ve saygılarımla Zekiye Doğan