Maalesef bunun adı hisse, fon, tahvillerimize çöp muamelesi göstermek… Üst üste ikinci derecelendirme kuruluşu ülke notumuzu düşürdü.
Moody’s, yeni dönem notumuzu Ba1 seviyesine çekti. 
“Aman zaten bizi sevmiyorlar, üzerimize oynuyorlar” vs. söylemlerini bir kenara bırakalım. Kimse bize zorla kredi yani borç vermiyor. 
Dünyada sadece borç vererek geçinen çok fazla sermaye var. Ve bu yatırımcılar kredi notuna göre hareket eder. Biz sevsek de sevmesek de gerçek bu… 
Kredi notumuzdaki düşüş, dünya fon yatırımcılarına Türkiye’de riskin arttığını anlattı bile. Bu da bize ekstra maliyet olarak döner. Yeni dönemde bulacağımız döviz kredileri yüksek faizli olacak. Cebimizden daha fazla para çıkacak.
Küresel piyasalarda para bulamama gibi bir kaygı artık kalmadı… İlla döviz açığımız oluştuğunda bir yerden bulunur. Kaygı, maliyeti düşük ya da yüksek bulabilmek. İthalata bağımlılığımızdan her ay ciddi miktarda döviz ihtiyacımız oluyor. 
Bu tür zamanlarda, ülkemize dışarıdan negatif yorumlar yapıldığında, yapımız gereği duygusallaşıyoruz. Ama bu matematik, ekonomi. Gönüle duyguya yer yok. Ekonomi gerçekçi yaklaşımlar bekler.
Kendi ekonomimizi; mal satıp da döviz kazanmayı düşündüğümüz, çabaladığımız yabancıların gözüyle görebilmeliyiz. 
Notumuzun düşürülmesini dert edinmeliyiz. “Bunlar zaten bize düşman, ondan yapıyor” edebiyatı anlamsız. Böyle dedikçe “Her şey aslında güzelmiş de, bizi bu yabancılar karalıyormuş” gibi geliyor. “Ah dış mihraklar ah!” deyip konunun üzerini kapatıyoruz. 
Dertlenmiyoruz bile... Dertlenmediğimiz için de çözüm bulamıyoruz.
Dertlenelim ki araştıralım. Yeni teknikler geliştirelim. Kiloda hafif fiyatta pahalı ürünler tasarlayalım, dünyaya satalım. Üretelim ve istihdam sorunumuzu sonlandıralım. Ondan sonra seyredelim, bakalım notumuz ne oluyor!  
Biz bekliyoruz ki bizi sevsinler. Bizi sevmesini istemek, özünde sevgisini satınalmak demek. 
Avrupa’nın, birliğinin, ABD’nin bizi sevmesini istemek, sevgilerini satınalmaya çalışmak her fırsatta önümüze kriter, madde ve hatta yasa değişikliği talebi getiriyor. 
“Seni sevmem için şu kriterleri yap” diyenler özünde teslimiyet istiyor.
Biz de “aman bizi sevecekler” deyip koştur, koştur gece yarıları mecliste kanun değişiklikleri yapıyoruz. Kendimizi onlara göre şekillendiriyoruz.
Bu kriterleri yerine getirdiğimizde, sevgilerini satın aldığımızda bu gerçek sevgi olmaz… Böyle samimiyetsiz, geçici, her an tekme yiyebilecek, kriterlere bağlı sevgi olmaz. Verdiğimiz tavizlere yazık…
Bizim tek ihtiyacımız kendimiziz. Bu kredi notunu dert edelim... 
Araştırmalarımızı, üretimimizi, pazarlamamızı yeniden şekillendirelim. Ama kesinlikle cari açık vermeyelim. Yani döviz tüketimimiz, döviz kazancımızdan fazla olmasın…
Sonra serelim sevgimizi vatana; isteyen alsın istemeyen almasın.
Ardından bir daha bakalım kredi notlarına: Kime? Ne kadar? Hangi oranda? Borç vereceğimize!..