GENERAL RAŞİT DOSTUM’U KİM HEDEF ALDI?

ÖZAL'IN CUMHURBAŞKANI OLDUĞU DÖNEMDE, BAŞBAKAN DEMİREL'İN VE ÖZBEKİSTAN DEVLET BAŞKANI İSLAM KERİMOV'UN DA ONAYI İLE, AFGANİSTAN'IN KUZEYİNDE, MERKEZİ NAMAZ-I ŞERİF OLAN BİR AFGAN-TÜRK DEVLETİ KURULACAK, DEVLET BAŞKANLIĞINA DA GENERAL RAŞİT DOSTUM GETİRİLECEKTİ. SOVYETLER BİRLİĞİ DAĞILDIKTAN SONRA AFGANİSTAN'DA BİR TÜRK DEVLETİNİN KURULMASINA DESTEK VERMEYEN AMERİKA, ŞİMDİ AFGANİSTAN KONUSUNDA RUSYA İLE KIYASIYA BİR REKABET YAŞAMAKTA. 

ÇİN’İN KÜRESEL ÜRETİMİ BÜTÜNÜYLE KENDİSİNE BAĞLAYACAK OLAN YENİ İPEK YOLU’NUN EN ÖNEMLİ GEÇİTLERİNDEN BİRİ OLMASI NEDENİYLE AFGANİSTAN, KÜRESEL GÜÇLERİN ÇATIŞMA ALANINA DÖNÜŞTÜ. 

KAOSA SÜRÜKLENEN AFGANİSTAN’DA SAYGINLIĞINI KORUYABİLEN TEK SİLAHLI GÜÇ TÜRK ASKERLERİ. BU DURUM, HEM DOĞULU HEM DE BATILI DOSTLARIMIZI RAHATSIZ EDİYOR. 

PEKİ, AFGANİSTAN’A GİTMEK ÜZERE YOLA ÇIKAN GENERAL RAŞİT DOSTUM’UN UÇAĞINI HEDEF ALAN SALDIRININ NEDENİ NEYDİ?

Bir süredir Türkiye’de bulunan Afganistan Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı General Raşit Dostum’u Ankara'dan Kabil'e götüren uçağın iniş yapmasından kısa süre sonra havaalanında korkunç bir patlama meydana geldi. Afganistan Sağlık Bakanlığı sözcüsü Vahid Mecruh,  saldırıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, patlamada 14 kişinin yaşamını yitirdiğini, 60 kişinin yaralandığını belirtti.

Olayın ardından basın mensuplarına açıklama yapan Dostum, intihar saldırısı sonucu gerçekleştiği anlaşılan patlamada, ilk belirlemelere göre kendisini koruyan güvenlik görevlilerinden 9'unun öldüğünü ve yaralananlar olduğunu ifade etti. 

Peki, Raşit Dostum’un Afganistan’a dönmesinden kimler rahatsız olmuştu. Kim, kime,  nasıl bir mesaj veriyordu? 

Sorunun yanıtında ABD var, Rusya var, Türkiye var, Turgut Özal var, Türkiye’nin Kuzey Afganistan’da devlet kurma girişimi var, Çin var, Yeni İpek Yolu var, İngiltere ve İran var. Taliban ve El Kaide uzantıları yetmezmiş gibi, şimdi de DEAŞ var.. 

Neler oluyor Afganistan’da? 

ABD’nin topuyla tüfeği ile yapamadığını Türk askeri bir ricayla nasıl becerebiliyor?

Bütün bu soruların yanıtlarını bulabilmek için, Yeni Dünya Düzeni’nde Afganistan’ın önemine ve Türkiye-Afganistan ilişkilerinin tarihi boyutuna bir gözatmak gerekir.  

ABD’NİN İLK HEDEFİ AFGANİSTAN OLMUŞTU

ABD, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler şoku sonrasında, "önalma doktrini"nden hareketle BM, NATO ve AB'nin desteğinde işgal ettiği ilk ülke, "terör bataklıklığı" olarak nitelediği Afganistan olmuştu. ABD'nin ülkeyi işgali sonrasında Taliban rejimi yıkılmış, Karzai başkanlığında yeni bir yönetim kurulmuştu. Büyük bir yara almış olmasına rağmen, bugün, ülkenin doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerinde Taliban duruma hakim görünüyor. 

Afganistan'ın bugünkü durumu içler acısı; ABD ve koalisyon güçlerinin ülkeyi işgal etmelerinin öncesinden bin beter.. Özellikle ülkenin kuzeyinde yaşayan 5.5 milyon Türk çok zorlu günler geçirmekte.. İnsanlığın ilerde hatırlamak bile istemeyeceği bunca acı deneyime rağmen, Başkan Bush, Irak'ta olduğu gibi, Afganistan'da da zaferden söz edebilmektedir. İşgalin 5. yılında Afganistan kan ağlıyor; Afganistan tarlalarında vaadedilen demokrasi çiçekleri değil, hala afyon başakları boy vermekte.. Afganistan'da Rusya-ABD rekabetinin giderek derinleşmesi, ülkede radikal akımların güçlenmesine, uyuşturucu üretim ve trafiğinin kontrolden çıkmasına neden oldu. 

2007'de afyon ekim alanları, önceki yıllara oranla üç kat artmış. Dünyada tüketilen esrarın yüzde 93'ü Afganistan'da üretiliyor. Ülkenin tek geçim kaynağı "afyon ürünleri". Afganistan'ın uyuşturucu pazarının dört milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olduğu hesaplanıyor. 

Afganistan'daki kaotik durumun sürmesindeki en büyük etken, çöken ekonominin yanı sıra, giderek derinleşen ABD/Rusya rekabeti.. Afganistan bugün, tamamen dış yardımlarla ayakta durabilen bir ülke.. Fakat, koalisyon güçlerinin Kabil dışında etkili olamamaları nedeniyle, yapılan yardımların kimlere, nasıl dağıtıldığı da bilinmemektedir. 2001'de, 25 milyar dolarlık 'yeniden yapılandırma yardımı' verileceği söylenmişti. 2008 yılına kadar yapılan toplam yardım yalnızca 10 milyar dolardı. (Buraya dikkat) Yapılan bu yardımın büyük bir bölümü de Afganistan'ın yeniden yapılandırılmasına değil, 'yardımı' yapan koalisyon ülkelerine geri dönmekteydi. Çünkü, yardımları akıl almaz ücretlerle koordine eden uzmanlar, yardımları 'dağıtan' taşeron firmalar Afganistan dışında, koalisyon güçlerini oluşturan ülkelerde ikamet etmektedirler. 

Bir başka çarpıcı gerçek de şu.. Afganistan halkının günlük ihtiyaçları için günlük 7 milyon dolar harcanırken, günlük askeri harcama 100 milyon dolar civarındadır. ABD Başkan Yardımcısı Cheney'in "Afganistan'daki NATO gücüne daha fazla asker" çağrısından sonra, bu miktar daha da artacaktır. Bu rakamlar, NATO'nun Afganistan'daki varlığının nedeninin sorgulanmasına neden olmaktadır. 

Aslında derin bir sorgulama yapmaya da gerek yok; dün Rusya neden Afganistan'daysa, bugün de ABD aynı amaçla orada. Bir taraftan insan hakları, demokrasi nutukları atılıyor, diğer taraftan ülkeler, stratejik konumları ya da sahip oldukları zenginlikler nedeniyle, uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak, aslı astarı olmayan gerekçelerle işgal ediliyorlar. 

Binlerce kilometre uzakta olan Afganistan ve Irak, ABD açısından stratejik önemde olabiliyorlar, asker bulundurması meşru sayılıyor, ama burnumuzun dibindeki Kıbrıs'taki, soydaşlarımızın yaşadığı ve hiçbir zaman Rum adası olmamış Kıbrıs'taki -uluslararası anlaşmalara dayalı- askeri varlığımız "işgalci" sayılmamıza neden oluyor! 

AFGANİSTAN'A MUHARİP GÜÇ GÖNDERMEK.. 

Bilindiği gibi ABD, Afganistan'ın doğu ve güney bölgelerinde giderek güçlenen Taliban'ın direncini kırabilmek amacıyla, NATO üyesi ülkelerden en az 10 bin kişilik bir ek bir 'muharip güç' istemektedir. Muharip güç demek, Kabil'de sıkışıp kalmış NATO askerlerinin Afganistan'ın doğusunda ve güneyindeki Peştun Bölgesi'nde yoğunlaşan ve işgale karşı direnen Taliban, El Kaide militanlarıyla sıcak çatışmaya girebilecek güç demek.. 

"Daha fazla muharip asker" çağrısına, ABD'yle flörtte Tony Blair'in yerini almak için çırpınan Sarkozy dışında olumlu yanıt veren yoktu. Fransa, NATO'ya yeniden dönüş çerçevesinde 1500 muharip asker vermeyi kabul ediyor; fakat bazı generallerin askerlerin çatışma bölgelerinde görev almalarına kesinlikle karşı çıktıkları da biliniyor. Kanada da, diğer üye ülkeler ek asker göndermezlerse, 2009'da Afganistan'daki askerlerini çekeceğini bildirmişti. 

Diğer NATO üyesi ülkeler, askerlerinin çatışmalardan uzak bölgelerde konuşlanmasını isterken, bizim Afganistan'a 'muharip güç' göndermemiz ne derecede doğru olur? Taliban ve El Kaide'nin misilleme olasılığı bir tarafa, tarihi, dini ve kültürel bağlarımız buna izin verir mi? "Afganistan'daki en sevilen, en sayılan asker" imajımızın biranda yerle bir olması Amerika'nın umurunda bile olmayabilir, hatta şiddetle arzulayabilir, ama bizim tarihi mirasımıza ihanet etme gibi bir niyetimiz asla olamaz! 

Afganistan'ın işgalinden sonra yaşananlar, Taliban'a karşı olan Afgan halkını bile onların saflarına itmiştir. Bugün Taliban'la savaşmak, Afgan halkı ile savaşmakla eş anlamlı hale gelmiştir. Müslüman Türk askerini, "kökten dinci" de olsa, karşısına "Allah, Allah!" nidaları ile çıkacak Taliban'la karşı karşıya getirmenin sorumluluğunu yüklenmek hiç de kolay olmayacaktır. 

Afganistan'a muharip asker göndermeye sıcak bakanlar, 1928'de Afganistan ile Türkiye arasında imzalanan dostluk anlaşması ve sonrasında yaşananlar konusunda hiçbir şey bilmiyor olmalılar. Bu söylediklerimiz duygusallıktan uzak, çok yakın bir geçmişte yaşadıklarımıza dayanarak yaptığımız değerlendirmelerdir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın da, "Afganistan'a bir tek fazla asker gönderemeyiz" derken bu gerçekleri anımsamakta ve anımsatmakta olduğuna inanıyorduk. 

Dönemin Başbakanı Erdoğan da muharip asker göndermeye karşı olduğunu açıklamıştı. Buna rağmen, ABD ve NATO'nun çağrısıyla Afganistan'a 'muharip asker' göndermek, Türkiye'yi tarihiyle ters düşürmeyecek miydi? 

O dönemde ABD Başkan Yardımcısı olan Dick Cheney'in Ankara'yı ziyaretinin ardından söylem değiştirmesi, hükümetin - istemese de - Afganistan'a muharip asker göndermenin olası sonuçlarının ağır sorumluluğunu yüklenebileceği anlamına mı geliyordu? 

Afganistan konusu, NATO'nun geleceği açısından çok önemli bir sınavdı. ABD Afganistan'da Irak'tan daha zor durumdaydı ve bazı stratejistler, "Türkiye Afganistan'a muharip asker gönderirse, bunun, Türk-ABD ilişkilerinin düzelmesinde inanılmaz ölçüde katkıları olacaktır" diyorlardı. Tamam da, Özal döneminde Türkiye'nin girişimiyle Afganistan'ın kuzeyinde bir Türk devletinin kurulmasına destek vermeyen, 1996'dan bu yana Türkistan corafyasında Türkiye'yi dışlayan bir politika izleyen ABD'nin çıkarları ile Türkiye'nin çıkarlarının ne ölçüde örtüştüğü hiç dikkate alınmayacak mıydı? Afganistan'a muharip asker göndermek Türkiye'nin Türkistan'a ilişkin dış politikasında paradigma kaymasına neden olmayacak mıydı?

 YARIN: ÖZAL'IN CUMHURBAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE AFGANİSTAN'DA BİR TÜRK DEVLETİ KURACAKTIK

Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/afganistanda-bir-turk-devleti-kurulacakti-1-makal