Beyaz Saray’da bir yılını doldurup dolduramayacağı tartışmalı başkan Trump şimdi de Afganistan sorununa el attı. Haritada bu ülkenin yerini bilip bilmediği şüpheli başkanın bir anda Pakistan ve Hindistan’ı da katan çıkışı şaşırtıcı oldu. Aslında kampanya dönemindeki görüşlerine bakılırsa Cumhuriyetçi bir adaydan çok Demokratları da aşan bir izolasyonist yaklaşımla Afganistan’ı bütünüyle terketmeyi düşünüyordu. Çünkü onun tek bildiği Afganistan mecerasının ABD bütçesine maliyetidir.

2001’den günümüze her yıl 40-50 milyar dolarlık yük getiren Afganistan’a müdahalenin toplam maliyeti trilyon doları geçmiştir. Bunun görünen ve görünmeyen getirileri ise bundan fazladır. Belirtmek gerekir ki Afganistan, ABD’nin bir bakıma eğitim üssü haline gelmiştir. Yeni silahları deneme, eski silahları imha etme gibi oldukça masraflı savunma operasyonları burada kolayca halledilmektedir. Afgan dağlarından kalkarak ABD’ye uçan dev kargoların hangi elementi taşıdığını NATO çerçevesinde görev yapan komutanlarımız dahi anlayamamıştır. Kaldı ki genel bütçeden aktarılan milyar dolarlar daha Afganistan’a ulaşmadan bir şekilde ABD’ye dönmektedir. Bunun yanında işin jeopolitik, stratejik gelirleri bu rakamların çok ötesinde olup muhtemelen bu konuda Trump yeni yeni iknâ edilmektedir. Buna karşın Afganların kan ve gözyaşı, ABD’yi buradan da kaçmak zorunda bırakacaktır.

Trump’ın köşeye sıkıştığı bu günlerde önceki söylemlerinin tam tersi yönde politika belirlemesinin birçok nedeni vardır. 2001’den itibaren Afganistan’daki ABD askeri sayısının 100.000’i geçtiği yıllar olmuştur. Obama’nın başkanlığında Irak’tan olduğu gibi Afganistan’dan da önemli miktarda asker çekildi. Halen 8.400 olan sayını Trump ile sıfırlayacaktı.

Koltuğuna oturduktan sonra skandallardan nefes alamayan yeni başkan, biraz da gündem değiştirmek istercesine Afganistan’a müdahalenin çok büyük maliyeti olduğunu, bölgede terörün bitirilemediğini, bunun için asker takviyesi yapılacağını, Pakistan ve Hindistan’ın Afganistan’daki terörün bitmesi için gerekenleri yapmasını söyledi. Taliban teöründen neredeyse Afganistan kadar zarar gören Pakistan ile, bu ülke ile birçok sorunu olan Hindistan’a Trump’ın talimat vermesinin diplomatik nezaket boyutu sözkonusu olamaz, çünkü böyle birşey bilinmiyor. Ancak bölgeyle ilgili herkesin bildirği gerçek ise Taliban’ın kurucusu olduğu gibi bugüne kadar destsekçisinin de ABD olduğudur. Ve halen Taliban tehdidi üzerinden sadece Afganistan’ın değil Pakistan’ın da kanını emmektedir ki her iki ülke ABD’nin sağı gösterip sol vurma operasyonlarından bitap düşmüş durumdadır.

11 Eylül sonrasında ABD’den paketlenerek Afganistan devlet başkanlığı koltuğuna getirtilen Karzai’nin bugün IŞİD’in ABD kuruluşu olduğu yönündeki açıklaması, Afganistan’da öfkeyle karşılanmıştır. Afgan dostlarımız, bunu açıklarken, Taliban’ın zaman zaman kontrolden çıktığını, birçok ülkede olduğu gibi bugünlerde ABD kontrolünde IŞİD haline getirildiğini söylediler. Ancak onlar açısından asıl sinir bozucu durum ise 12 yıl boyunca Taliban, Afganistan’da kan dökerken Karzai, bunun hâmisinin ABD olduğunu çok iyi bildiği halde zamanında bu gerçekleri dünyaya deklare etmemesi, buna göre politika belirlememesidir.

Bu gerçeklerden sonra 2017 yazı itibariyle Trump’ın Afganistan’a birkaç bin de olsa yeni asker göndermesinin gerçek nedenine bakalım. Belirtmek gerekir ki bu karar Beyaz Saray’ın değil, Pentagon’ın ve diğer temel kurumlarındır. Başkanın bu gibi konularda çark etmesi için bugünlerden daha iyi fırsat bulunamazdı. Muhtemelen Trump’ı ikna eden gelişme ise Çin’in İpek Yolu Ekonomik Kuşağı (İYEK) projesidir. On yıllardır Rusya kadar ABD’yi oldukça rahatsız eden Çin yükselişi bu projeyle birlikte Avrasya’yı Pekin kontrolünde üretim, ulaşım ve pazarlama entegrasyonu haline getirecektir. Karayolu yanında demir, deniz ve hava yollarının da yer aldığı proje çerçevesinde Çin ürünleri bütün Avrasya’yı ahtapot gibi saracak ve ihtiyaç duyduğu ürünlere kendi ulaşım sistemi çerçevesinde sahip olacaktır. Bu projenin kara kısmı bütün Orta Asya’yı dolaşıp Avrupa’ya ulaşırken deniz ayağı ise Güney Çin Denizi’nden Hindistan ve Afrika limanlarına, nihayet Kızıldeniz yoluyla Avrupa’ya ulaşacaktır.

Günümüz ulaşım sisteminin önemli bir kısmı başka ülkelere ait olduğu halde Çin şirketleri bu maliyeti ödeyerek mallarını dünyanın her yerinde satabilmektedir. Sözkonusu İYEK projesi hayata geçtiği takdirde ulaşım hızlanacak, maliyet düşecek, mevcut taşıma giderleri de Çinli şirketler üzerinden bu ülkeye akacaktır. Hindistan ve Pakistan’ın Haziran 2017 itibariyle Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üye olduğu dikkate alındığında bu süreçte önemli altyapı aşaması da sağlanmış demektir. Türkmenistan dışındaki Orta Asya cumhuriyetleri zaten başından beri ŞİÖ üyesidir.

ABD’nin bu süreci engellemede yapabileceği tek şey klasik gizli servis operasyonları üzerinden bölgedeki yetersiz istikararı daha da bozmak, yeni çatışmaların altyapısını oluşturmak, Çin’in ekonomik istilasına zemin olabilecek yatırım ve üretim ortamını tahrip etmektir. Taliban’ın IŞİD’leştirilmesi süreci birkaç yıl önceden başlamış olup ihtiyaçlara göre mevcut terör örgütlerine yenilerininin gömlekleri giydirilecektir. Zaten Fırat Kalkanı sürecinde de ABD kontrolünde IŞİD, El-Nusra, PYD gibi örgütler arasındaki bu gömlek değiştirme olaylarına her fırsatta şahit oluyoruz.

Çin’in önlenemeyen ekonomik, nüfus dolayısıyla nüfuz istilası bütün bölge için tedirginlik sebebidir. Ancak ABD’nin, terör bahanesiyle gerçekte ise Çin’i durdurmak için yeni askeri birlikler sevketmesi yeni felaketlerin habercisidir. Bu askerlerin fırsat buldukça sivillere karşı katliam yapmasının acı dumanlarını her Afgan veya Pakistanlının haykırışında görürüsünüz. Birkaç yıl önce hazırlanan senaryolara göre bu terör-müdahale-katliam senaryolarına Türkistan cumhuriyetleri de katılacaktı. İYEK’i önleme zorunluluğu ile yeni karabulutlar sadece Afganistan’ı değil başta Pakistan olmak üzere diğer bölge ülkelerini boğmak üzere yola çıkmış demektir.