“Adem-i Merkeziyet...bazı kamu hizmetlerinin devlet dışındaki kamu tüzel kişileri tarafından yürütülmesidir. Anayasamızda mahallî idareler olarak isimlendirilen bu kamu tüzel kişileri, il özel idareleri, belediyeler ve muhtarlıklardır. İl, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere devletten ayrı bir hükmî şahsiyete sahip olarak teşkilatlanmış olan mahallî idareler, belli bir serbestiyete / özerkliğe sahiptirler. Karar organları o mahaldeki seçmenler tarafından seçimle belirlenir. Kendilerine mahsus personeli vardır ve bu personel merkezî idarenin hiyerarşisine (düzenine) tâbi değildir. Mahallî idarelerin varlıkları ve idarî yetkileri kendilerinden değil, merkezî idarenin iradesinden kaynaklandığı için sahip oldukları idarî özerklik üniter devlet özelliğine bir halel (bozukluk) getirmez. Ayrıca, mahallî idarelerin bu serbestiyetleri / özerklikleri anayasaca devletin idarî vesayeti (gözetimi) ile sınırlandırıldığı için mutlak bir serbestiyet ve özerklik mevzubahis değildir. Böylece üniter devlette, merkeziyetçi idare sistemi bir taraftan tevsi-i mezuniyet (geniş yetki) ve adem-i merkeziyet (yerinden yönetim) ile yumuşatılırken; diğer taraftan da adem-i merkeziyetin ülkenin birliğini tehdit edecek tarzda bir serbestiyete ve muhtariyete vardırılmaması için idarî vesayet (izin) ile sınırlandırılmıştır. (Orhan Dindar, Adem-i Merkeziyet, Köprü Güz-2016, s.102)

     “(Sultan II.Abdülhamid'in yeğeni Prens Mehmed) Sabahaddin Bey, Terakkî gazetesini(n)...birinci sayısında...temel hedeflerinin, 'anasır-ı muhtelife-i Osmaniye (Osmanlı Devleti'nin çeşitli unsurları) arasındaki ihtilafın (anlaşmazlıkların) tedricen (giderek) itilâfa (anlaşma ve uyuşmaya) tahvili (dönüştürülmesi)' olduğu beyan edilir ve şöyle devam edilir: 'Görülüyor ki Türklerden başka memleketimizde yaşayan anâsırın (unsurların) hemen kâffesi (tamamı) menfaat-i milliyelerini (millî menfaat ve yararlarını) müfârakatta (ayrılıkta) arıyorlar. Halbuki farklı milletlere mensup bütün Osmanlıların saadeti müterakkî (ilerlemiş) ve hürriyetşinas (hürriyetin değerini bilen) bir Devlet-i Osmaniye'nin (Osmanlı Devleti'nin) mevcudiyetindedir.' Bu ifadelerle, devlet içerisindeki farklı unsurların birlikteliğine vurgu yapılmakta ve bütün bu unsurların müşterek (ortak) saâdetinin ayrılık ve bölünmede değil bilâkis (aksine), hürriyetçi bir sistem içerisinde terakkî etmiş (ilerlemiş) Osmanlı Devleti'nin varlığında olduğu belirtilmektedir. (a.g.m., s.103)

     “Sabahattin Bey...: 'Bazı vatandaşlarımız adem-i merkeziyyeti (merkeziyetsizliği / yerinden yönetimi), muhtariyet-i idare (idarî muhtariyet / özerklik) gibi telakki ediyor (anlıyor)lar, burası şâyân-ı tashihtir (düzeltilmeye değer bir husustur). Adem-i merkeziyet, adem-i merkeziyet-i siyasiye (siyasî adem-i merkeziyet) ve adem-i merkeziyet-i idare (idarî adem-i merkeziyet) diye ikiye  ayrılabilir...Bizim lüzum gördüğümüz usûl, Kanun-ı Esasî'nin 108. maddesinde dahi sarahaten (açıkça) münderiçtir (içinde yer almıştır). Tevsi-i mezuniyet (geniş yetki vermek) adem-i merkeziyet demekten başka bir şey değildir...Adem-i merkeziyet katiyen muhtariyet-i idare (idarî muhtariyet / özerklik) değildir. Bugün memleketimizde Türk, Arap, Arnavut, Kürt, Rum, Ermeni vs. gibi birçok anâsır-ı muhtelife (çeşitli unsurlar) vardır. Bunların umumunun menafii (menfaatleri), vahdet-i siyasiyemize (siyasî birliğimize) halel getirmemek (bozmamak) noktasına mâtuftur (ancak bu takdirde mümkündür).' Bu şekilde II. Meşrutiyet'ten önce ifâde ettiği görüşlerini tekrarlamaktadır. Asla muhtâriyeti (siyasî özerkliği) kasdetmediğini açıkça beyan ederek siyasî birliğe tekrar vurgu yapmaktadır. (a.g.m., s.104)

     “Ahmed Nazif, Sabahaddin Bey'i teyid etmektedir (doğrulamaktadır): 'Adem-i merkeziyetin iki türü vardır: Siyasî ve idârî...Siyasî adem-i merkeziyet, memleketi âdeta parçalamaya götürebileceğinden tehlikelidir...İdarî adem-i merkeziyet ise vilâyetlerin tevsi-i mezuniyet dairesinde (geniş yetkiler içinde) yönetimidir. Adem-i merkeziyetin, Kanun-ı Esasî'nin 108. Maddesinde gösterilen tevsi-i mezuniyetten (yetkiyi geniş tutmaktan) başka bir şey olmadığı muhakkaktır.' (a.g.m., s.105)

     “Prens Sabahaddin'in, federal bir sistemi ya da muhtariyeti hedeflemediği kendi beyanlarıyla sabittir. Maksadının, tatbik edilmekte olan katı merkeziyetçi idarenin, tevsi-i mezuniyet ve adem-i merkeziyet esaslarıyla -devletin, ülkenin ve milletin bütünlüğü muhafaza edilerek- yumuşatılması olduğu ortadadır.” (a.g.m., s.108)