Yeni doğmuş bir bebek önce anneyi bilir annesinin kokusundan tanır. Ancak altı aydan sonra babayı tanımaya başlar daha sonra evde yaşayanları tanır. Bu süre içinde ihtiyaçlarını ağlayarak ifade eder. Bir yaşında anne, baba demeye başlar.       
Onun için ağlama bitmiştir artık. Yeni keşiflere çıkar. El işaretleriyle isteklerini gösterir. İki, üç yaşlarında “Bu ne?” soruları başlar. Hiç ardı arkası kesilmez bu soruların her gördüğünü tanımak ister. Tekrar tekrar sorar beyni bilgisayar gibidir ne dersen onu depolar. 5-6 yaşına kadar evde ana babadan öğrenir. Aileden öğrendiği bilgiler, ömürünün yettiği kadar kalıcıdır asla değişmez. Daha sonraki dönemlerde okul ve çevreden öğrenir. Öğretmenler bu konuda çok bilgili ve duyarlı olmak zorundadır. Çünkü çocukları bu topluma kazandırmak için öğretmenlere çok zorlu bir görev düşmüştür. Okulda, bu saf tertemiz körpecik beyni öğretmeni ele alır, yoğurur, şekillendirir, yaşadığımız bu hayata hazır hale getirir.  Öğretmen çocuğu hayata hazırlarken kendi hayat tecrübesini de çocuğa aktarır. Gelecekte, çocukların neler yaşayabileceğini analizini yapar. Çocukları ders çalışmaya yönetir, bunu yaparken de esas yerinin milletin yeri olduğunu bilincine  göre ailesine ve topluma saygılı bir birey olarak yetiştirmektir.
Bir ulusun gelecek yeni nesillerini yetiştirmek öğretmenlerin elindedir. 
Öğrenci yetiştirmeye göre milletin geleceği şekillenir. 
Öğretmen olmak kendi bilgesini başkasına aktarmaktır. Bu da büyük bir özveri ister. 
Öğretmenin başarısı, öğrencinin de başarısıdır.