Sevgili okuyucularım, köşe yazıma Adab-ı Muaşeret’in tanımı ve toplumda çivisi çıkmış geleneksel ahlaki kuralların, alt yapıdan üst yapıya kadar her konuda kitleleri ve yeni nesli nasıl etkilediğini bilgi ve edinimlerim dâhilinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Naçizane hayatın içinde bu kelimeye dair kişiler ile yapmış olduğum kısa röportajlarımdan edindiklerim akıllara durgunluk verecek nitelikte.

Adab-ı Muaşeret sözcük anlamı olarak; Topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle geçinmeleri usulü; nezaket, terbiye, görgü demek.

Muhakkak okuyucularımız; Türkiye’de bir ilk olan Kadıköy İnönü İlkokulu’nda 2015–2016 Eğitim döneminde “Çocuklar İçin Adab-ı Muaşeret” derslerinin verildiğini takip etmişlerdir.

“Çocuklar İçin Adab-ı Muaşeret” dersinin amacını şöyle belirtiyorlardı. “Öğrencilerimizi millî ahlâk anlayışına uygun olarak yetiştirmek, hayata hazırlamak, özgüvenlerini arttırmak, onların toplum içinde kabul görmesini, sevilmesini sağlamak” diye.

Dersle ilgili kazanımlarını da şöyle sıralıyorlardı:

· Hangi durumlarda ne demeli?
· Kişisel temizlik, hijyen, giyim adabı.
· Okulda, sınıfta, tören ve gezilerde nasıl davranmalı?
· Sofrada görgü kuralları.
· Telefonda konuşma, teknolojiyi kullanma adabı.
· Birlikte yaşama kuralları.
· Misafirlikte nasıl davranmalı?
· Genel ahlaki kurallar

Ve diğer ekleyebilecekleriniz…

Dini bilgilerde; “beraber yaşayışta, hoş ve İslam’ca yaşama ve geçinme usulleri; Peygamberin sünnetine uygun olan hareket, insanlara karşı edepli olma, insanca ve İslam’ca yaşama adabı iki cihanın rahat ve selametini kazandırır” diyor.

Ayrıca; “Dostlarına karşı mürüvvetkarane muaşeret ve düşmanlarına sulhkarane muamele etmek” olarak da açıklık getiriyor. Bu ne demek oluyor? Yiğitçesine, mertçesine ve barış içinde yaşamak…

Konuyu fazla detaylandırmak istemiyor ve hayatın içinde vücut bulan kişiler ile bu konuda edindiğim bilgileri siz saygıdeğer okuyucularıma aktarıyorum.

Dedim ya; toplumun çivisi çıkmış! Belki ağır bir tabir oldu ama maalesef ben kişisel fikrimi bu şekilde tanımlıyorum.

Neden peki? Saygı, sevgi, birliktelik, beraberlik ve diğer insani hasletler zamanın içinde tam bir dejenerasyon yaşıyor da ondan. Günümüz dünyasında tüm toplumların barış ve huzurunu engelleyen önemli bir sorun değil mi Ahlaki Dejenerasyon?

Ailenin temel taşlarının oluşumu halindeyken bile kişilerin adab-ı muaşeret kurallarını hiçe sayarak oluşturmak istedikleri bu kutsal kurum ileriye taşınamaz hale geldi.

Değer yargılarını hiçe sayan kişisel birliktelikler toplumun ahlaki dengesini bozmuş durumda. Diyor ki; ben çok eşliliğe karşı değilim ve böyle yaşamak istiyorum. Diğeri benim hayatımda biri var. Fakat o arada başka biri de olabilir. Yanımdaki kişi kişisel tercihlerime saygı duymadığı takdirde benim onunla ilişkim biter! Hatta ve hatta o da benim dışımda bir ilişki yaşayabilir!

Aman Allah’ım bu neyin kafası? Şu yaşıma geldim ben ömrümde toplumda bu kadar adab-ı muaşeret’in ayaklar altına alındığı zaman dilimine şahit olmadım. Son yıllarda toplumun ahlaki değerleri maalesef içler acısı. Dahası da var ama benim kişisel hayat felsefeme uymayan görüşleri burada daha fazla yazmak istemiyorum. Çünkü midem alt-üst oluyor…

Gelecek nesillerin yaşam içindeki değerlerinin nasıl olacağını düşünmek bile beni zorluyor. Her birey elbette kendine münhasır hayat felsefesi ile yaşar. Kişisel yaşamın çoğunluğu kitleleri oluşturuyor. Kitleler de toplumu oluşturduğuna göre ben diyorum ki; çok daha fazla insani karakter bozulmalarına engel olmak ve toplumun ahlaki değerlerini düzene sokmak için adabı-muaşeret dersleri eğitim müfredatına konulmalı.

Dahası yazılı ve görsel medyada eğitici, bilgilendirici programlar yapılmalı. Evet, bu arada benim tabirim ile  “kimin eli kimin cebinde” programlarına artık bir dur denilmeli. Çivisi çıkmış toplum kurallarına bu kadar etki etmesi içler acısı.

Ahlaksızlığın yaşı her gün daha da küçülürken, yapılan ahlaksızlık çeşitleri de çoğalmakta. Her ne kadar toplumlarda gelenek göreneklerin veya insanlar tarafından geliştirilen toplumsal kuralların çeşitli önleyici etkileri olsa da, bu kuralların temellerinde Allah korkusunun olmaması insanların vicdansız, merhametsiz ve insaniyetsiz davranmalarını engelleyemez.

Böyle bir toplumda ahlaksızlık yapan bir insanın daha da ahlaksız olmaması için kendine göre hiçbir sebep yoktur. Eğer bu kişi Allah'a inanmıyor ve O'ndan korkup sakınmıyorsa zaten vicdansızlığa karar vermiş ve en küçük fırsatta bunu uygulamaya hazır hale gelmiştir.

Elbette din konusu çok yazılacak detaylı bir mevzu. Şimdi bu konuya girersem içinden çıkılmaz hal alır. Kesinlikle “Allah ile kul arasına girmiyor, her koyun kendi kafasından asılır” diyorum. Diyorum ama toplumun değerlerini oluşturanların da bireyler olduğunun altını çiziyorum. Siz anladınız değerli okuyucularım daha fazla söze gerek yok…

Şu da bir gerçek ki; örnek davranış ve yaşam biçimleri ve dürüst karakteristik felsefi yaşam; tüm toplumun daha duyarlı, farkında ve doğru kurallar ile yaşamasını gelecek nesillere taşıyacaktır.

Sözü daha fazla uzatmak istemiyor ve yazıma son verirken;  “kardeşçe, barış ve huzur ile daha mutlu, ahlaki değerlere sahip çıkılan bir yaşam tarzı ile kalınız” diyorum siz değerli okuyucularıma…

"Ahlak esasen toplumu çöküntüden kurtaracak ve toplumun muhafazasını
sağlayacak bir araçtır." Friedrich Nietzsche