Bu günlerde gözler Suriye’ye yönelik askeri operasyonu görüşmek üzere bu hafta toplanan ABD ve Türk heyetine çevrilmişken, sizlere ABD ve Osmanlı ilişkileri ve de Osmanlı’nın ABD’ye yardımlarını ile ilgili birkaç gerçek detay ve Türkiye’nin ABD nezdindeki gücü konusunda birkaç cümlelik vurgu yapalım. 

Osmanlı Donanması 1827’de Avrupalıların güç birliği ile Navarin’de yakılır. Osmanlı bunun üzerine, Avrupa dışında bir müttefik arar. Yok edilen donanmanın yenilenmesi için, Osmanlı Amerika ile 1830 da ilk “seyrisefain” ve ticaret antlaşmasını yapar. 1800'lü yıllarda Amerika Birleşik Devletleri güney komşusu Meksika'yla girdiği savaşlar genellikle vahşi ve ıssız çöllerde geçmişti. Motorlu araçların mevcut olmadığı devirde, savaş sırasında Amerikan ordusu en büyük sıkıntıyı nakliye ve ikmal konusunda çekmişti. Savaşan birliklere yiyecek, su, cephane ve yaralılar için gerekli sıhhi malzemenin ulaştırılması büyük bir problem olmuştu.

ABD'li devlet adamlarının aklına dâhiyane bir fikir geldi. Ondokuzuncu yüzyılda Avrupa devletlerinin Orta Doğu'da giriştikleri sömürgecilik savaşlarında nakliye için çöllere ve çorak alanlara olağan üstü dayanıklılık gösteren develerden faydalanmak istediler. Ordu nakliye sistemini deve katarlarıyla takviye etmeye ve hatta bunu ön plana almaya karar verdi.

Ancak bu sırada develerin bol olduğu Arap ülkeleriyle resmi temaslar olmadığından, bu hususta döneminde her başı sıkışanın imdadına yetişen Cihan Devleti Osmanlı'ya başvurmaya karar verdiler. 1855 yılında Osmanlı Sultanı Abdülmecit 30 deve yanında birer çift ayrıca dişi, erkek deve armağan eder.

Türk ve Amerika arasındaki yardımlaşma, Osmanlı’nın Amerika’ya deve yardımı ile başlar. Böylece ilk kez deveyi Kızılderililer görmüş olur. Kızılderililer Avrupa’ya ilk getirildiklerinde, Avrupalılar nasıl şaşkınlıkla karşılamışlarsa, bu eğri büğrü hayvanı, deveyi ilk gördüklerinde Amerikan yerli halkı da çok şaşırmışlar. Böylece, deve ile de olsa, Osmanlı’nın (Türklerin) Amerikaya’ya ilke kez yardımı ile dostluk başlamış oldu.

Amerika’ya bu develerle birlikte üç deve bakıcısı da gönderilir. Biri Hacı Ali’dir. Philip Tedro adıyla Amerikan ordusunda görev alır. 1902 yılında Arizona’da vefat eder. Mezarına “Deve” heykeli dikilir. Diğeri Rum asıllı Yorgo’dur. O’da George ismini alır. Ve 1906 yılında Los Angeles’da ölür. Diğer bir deve bakıcısı ise İlyas beydir. Amerika’da Meksika asıllı bir kızla evlenir. Bir oğlu olur; Elias (İlyas oluyor) Pluaturco Calles… Sigara paketlerinin, Camel sigaralarının üzerindeki deve resmi, develerin iç savaşta yük taşımadaki anısına konulmuş.

Amerikalılar, ülkelerinin kurucusu olan George Washington'ın hatırasına inşa edilecek bir anıt için proje yarışması açtılar. Yarışmaya o zamanın önde gelen mimarları katıldı, birbirinden değişik projeler geldi ve bu projeler arasından Güney Carolinalı mimar Robert Mills'in teklifi kabul gördü. Mills'in projesine göre anıt eski Mısır dikilitaşlarının bir benzeri ama çok daha yükseği olacak, bu dikilitaş geniş bir alanın ortasında yeralacak ve etrafına başkanlarla milli kahramanların heykelleri dikilecekti. Proje daha sonra kısmen değiştirildi, etrafının boş olmasına karar verildi ve anıtın temeli 1848'in 4 Temmuz günü atıldı.

9 Ekim 1888'de halkın ziyaretine açıldı. Washington'un sembollerinden biri olan anıtı, o tarihten buyana hergün binlerce kişi ziyaret ediyor. Dikilitaşın üzeri Maryland'dan getirilen mermerlerle kaplanmış ama yukarılara doğru mermerin üzerine daha başka parçalar da yerleştirilmişti. Bunlar, anıtın üzerinde isimlerinin yeralmasını isteyen bazı dost memleketlerin, dış cepheye yerleştirilmesi için gönderdikleri ve mermerden imal edilmiş olan hediyelerdi.

Dost ülkelerin anıta katkıda bulunmaları talebi, aslında Amerikan Dışışleri Bakanlığı'ndan gelmişti. Bakanlık, Washington'da bulunan yabancı ülke temsilcilerini dikilitaşın inşaatından haberdar etmiş, taşın aslında sadece Amerika'nın değil, bütün memleketlerin özgürlük sembolü olduğunu söylemiş, anıtın dış yüzünde temsil edilmek istedikleri takdirde, gönderecekleri hatıraların mermere monte edileceğini duyurmuştu.

O dönemde Amerika ile iyi ilişkiler içerisinde olan birçok memleket, dünyanın bu en büyük dikilitaşında kendi ismimlerinin de yeralması için, Washington'a birbirinden kıymetli mermer plakalar yolladılar. Zamanın Çin İmparatoru, üzerinde George Washington'u öven Çince ifadelerin yeraldığı büyük bir levha, káğıt üzerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı görünen ama aslında bağımsız bir devlet gibi hareket eden Mısır'ın Kavalalı Mehmed Ali Paşa soyundan gelen valisi de, tarihi İskenderiye Kütüphanesi'nden kalma bir geniş mermer gönderdi. Yunan Kralı eski Yunanca ile yazılmış bir kitabe, Kuzey Afrika'daki yerel beylerden biri Kartaca'dan kalan ve meyve ağacı altında bekleyen bir atlıyı resmeden son derece nadir bir kabartma, Yunan kilisesi de eski Mısır dönemine ait 3 bin senelik bir heykel yolladı ve hediyelerin hepsi, anıtın üst tarafına doğru yerleştirildi.

Bir başka hediye de İstanbul'dan, Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülmecit'den gelmişti: Mermer üzerine işlenmiş son derece güzel bir hat, yani yazı. Amerikalılar, dikecek oldukları büyük sütundan Osmanlı Devleti'nin Washington'daki temsilcisi Emin Bey'i de haberdar etmiş ve “Majesteleri Sultan hazretleri taşın üzerine yerleştirilmek üzere bir hediye gönderecek olduğu takdirde, bunu zevkle kabul edeceklerini” söylemişlerdi.

Emin Bey, Amerikan Dışişleri'nin talebinden İstanbul'u haberdar etti ve zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecit, Türkiye'nin sütunda üzerinde Amerika hakkındaki iyi temennilerin yazılı olduğu bir “hat” ile temsil edilmesine karar verdi. Hat, o devrin büyük hattatı sayılan Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye yazdırıldı ve daha sonra etrafı devrin süsleriyle bezenmiş bir mermere işlendi, mermerin üzerine de Sultan Abdülmecit'in tuğrası kondu. Levhada

“ Devám-ı hulleti te'yid için Abdülmecit Hán'ın

Yazıldı nám-ı páki seng-i báláya Vaşington'da” 

(Abdülmecit Han'ın temiz adı, dostluğun devamını göstermek için, Washington'da dikilen bu yüksek taşa yazıldı) denmekteydi.

Levha 1853'te bir gemiyle Amerika'ya gönderildi, taşıma masrafı olarak o zamanın parasıyla 390 kuruş ödendi ve inşaat tamamlanınca Washington Anıtı'nın üzerine yerleştirildi. Sultan Abdülmecit'in mermere hakkedilmiş tuğrası, ismi ve Amerika hakkındaki iyi temennileri, o zamandan beri anıtın üzerinde duruyor.

6 Nisan 2009 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı sıfatıyla yaptığı ilk resmi ziyareti Türkiye'ye gerçekleştiren Barack Obama, TBMM genel kurulunda milletvekillerine hitaben bir konuşma gerçekleştirmişti.

Barack Obama, konuşmasında ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin adeta tarihi bir vesikası haline gelmiş olan Washigton Anıtı'ndaki, Sultan Abdulmecit'in hediyesi olan sütundan bahsetmişti.

Washington'daki Osmanlı izlerinden ikincisi de Smithson Ulusal Doğa Tarihi Müzesi'nde... Müzenin değerli taşlar bölümünde, dünyanın farklı yerlerinden gelen birbirinden güzel değerli taşların arasında Sultan İkinci Abdülhamit'e ait değerli zümrüt broş da sergileniyor. Abdülhamit'in resmiyle birlikte sergilenen taşa ait bilgide, Sultan Abdülhamit'in bu taşı kemer tokasına taktığı belirtiliyor. Tiffany firmasının da taşı 1911 yılında bir açık artırmada satın alarak, önce toka süsü, daha sonra broş olarak tasarladığı ifade ediliyor. Bu değerli taş, müzenin her gün dolup taşan ziyaretçilerinden de yoğun ilgi görüyor.

Washington'daki Osmanlı izlerinin bir diğeri yani üçüncüsü de ABD Kongresi’nde bulunuyor. Temsilciler Meclisinin galerisinde, tarihe mal olmuş kanun koyuculardan 23'ünün mermer kabartma portresi yer alırken, bu portrelerden biri de Kanuni Sultan Süleyman'a ait...

Amerikan Kongresi’nin toplanma merkezi olan başkent Washington'daki Capitol binasının yapımı 1795 yılında tamamlandı. 1945 yılında tarihin en büyük kanun yapıcılarının portrelerinin Temsilciler Meclisi toplantı salonunun duvarına yerleştirilmesine karar verildi. Bunun için 23 isim belirlendi. Bu isimlerden biri de yaptığı yasal düzenlemeler nedeniyle “Kanuni” ünvanıyla anılan I. Süleyman oldu. Böylece mermer plaka üzerine yapılan Kanuni Sultan Süleyman portresi Capitol binasında yerini aldı. Portreyi dönemin ünlü heykeltıraşlarından Joseph Kiselewski yaptı. Kısacası dün Abdülmecit’in dostluğunu, Kanuni’nin adaletin timsal olduğunu bilen-düşünen ABD bugünde bu görüşünü devam ettirmek durumunda olacaktır.

Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün ABD geçmişini silemez yani Osmanlı’nın büyüklüğünü ve yüceliğini kabul ettiği gibi Türkiye’ninde büyüklüğünü kabul etmek zorundadır. İşte bunun en son örneği, 19 Şubat 2017 günü yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Binali Yıldırım ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Almanya'nın Münih kentinde düzenlenen Güvenlik Konferansı çerçevesinde bir araya geldiğinde; Pence’in ABD Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a selamını getirdiğini söylemiştir. Türkiye ve ABD arasında ortaklık ilişkilerinin önemi konusundaki anlayış birliğinden duyulan memnuniyet dile getirildi. Şu bir gerçek ki; ABD, Türkiye olmadan Ortadoğu, Afrika ve Asya hatta Batı Avrupa politikasında asla başarılı olamayacaktır. İnanıyorum ki; ABD geçmişte olduğu gibi bugün de ve de daha çok yıllar Türkiye Cumhuriyeti’ne muhtaç olacak ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na selam göndermek zorunda kalacaktır! Sevindirici olan şudur ki; Türkiye Cumhuriyeti olmadan dünya politikası asla yönlendirilemez. Çünkü Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; “Dünya 5’ten büyüktür!”