AFRİNDE TERÖRİSTLERLE DEĞİL, ABD İLE SAVAŞACAĞIZ

Türk askeri ve ÖSO, Afrin’i kontrol altına alıp Menbiç’e yürüdüğünde ve ABD’nin  Suriye’nin kuzey Suriye’yi elde tutabilmek için kalkan olarak kullandığı YPG’yi, (yeni adıyla MAK’ı) etkisiz duruma getirdiğinde, bu hezimet Amerika’nın hem Irak’ta hem de Suriye’de büyük bir yenilgi yaşamasına neden olacaktır. Bu yenilgi, Suriye’nin kuzeyinde 11 askeri üs kuran ABD’nin bu bölgede uzun soluklu bir vekalet savaşları dönemi yaşamasına neden olacaktır.  

Böyle bir sonuç, nereden bakılırsa bakılsın, ABD’nin Ortadoğu’da ikinci bir Vietnam sendromu yaşaması demektir. 

Türk askerlerini dikkatli olmaya zorlayan bir önemli neden, ABD eliyle en modern silahlarla donatılmış olan PKK uzantısı PYD/YPG militanlarının Afrin yolunda ve Afrin içinde kurmuş olduğu tuzaklardır.  Rusya Afrin’de bulunan az sayıdaki askerini operasyon bölgesi dışına çekti. Geri kalanın ne kadarı PKK/YPG militanıdır, ne kadarı Blackwater devşirmesi uyuşturucu bağımlısı paralı askerdir, bilinmiyor. 

Elbette ABD, Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen taşıdığı 5 bin TIR, 2 bin uçak dolusu üstün teknoloji ürünü silahları PKK/YPG militanlarına ya da uyuşturucu batakhanelerinden devşirilmiş paralı askerlere ya da bölgedeki çaresiz ailelerden zorla koparılmış eğitimsiz militanlara teslim edecek değildir. Suriye’nin kuzey bölgesine kurduğu 11 askeri üste, bu silahları kullanabilecek yeteri kadar profesyonel askeri de var ABD’nin. Fakat, YPG üniforması giydirdiği bu askerlerin Menbiç Askeri Konseyi (MAK) elemanları olduğunu savunan ABD, bunları özgürlük savaşçıları olarak tanıtarak Türkiye’yi zor durumda bırakmayı hedefliyor. 

ABD Afrin’deki teröristlere destek vermeyi sürdürürken, Menbiç’ten çekilmeyi düşünmediklerini açıkladı. Anlaşılan o ki, biz, Afrin’de ve Menbiç’te teröristlerle değil, YPG üniforması altına gizlenmiş, en üstün teknoloji ürünü silahlarla donatılmış ABD ordusu ile savaşacağız. Bu gerçeğin bilincinde olmamız gerekir. Çünkü ABD, tarih sahnesinde kalabilmek için, Ortadoğu’da tutunma mücadelesi vermektedir. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Votel’ın “Menbiç’ten çekilmiyoruz” feryadını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. 

ABD TÜRK ASKERİNİN ÖNÜNE ÇIKABİLİR Mİ?

Askerlerimiz ÖSO eşliğinde Afrin’e ilerlerken, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altında donatıp eğittiği PKK uzantısı PYD/YPG unsurlarının Afrin’e kuvvet kaydırdığına ilişkin haberler geliyor. 

Bu arada ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Andrian Rankine-Galloway, “Son dönemdeki gelişmeler nedeniyle Menbiç Askeri Konseyi’nin (MAK) bazı kuvvetlerini batıya kaydırdığının farkındayız” diyor. 

Galloway’in Menbiç’te, PKK bağlantılı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yerine  Menbiç Askeri Konseyi’nden (MAK) söz etmesi dikkat çekici bir gelişmedir. Aynı Galloway, geçen hafta, SGD’nin güç kaydırdığının saptanması halinde yardımların kesileceğini söylemişti. Anlaşılan o ki ABD, “Zeytin Dalı” sürecinde, Ankara ile sürtüşmeleri engellemek adına, SDG yerine bundan böyle karşımıza MAK’ı çıkaracak. 

Galloway, açıklamasında, “Menbiç Askeri Konseyi’nin (MAK) yüzde 60’ı Arap, yüzde 40’ı ise Kürt, Türkmen ve Hristiyan. Onları, kenti DEAŞ’tan kurtaran SDG eğitti. Biz MAK ile çalışıyoruz” diyordu. SDG, PYD/YPG, PKK, MAK… adı ne olursa olsun, karşımızdaki terörist yapılanmaların perde arkasında ABD, daha doğrusu Pentagon Amerikası var. 

ABD SURİYE’NİN KUZEY BÖLGESİNDE NEDEN SIKIŞTI?

ABD Suriye’nin kuzey bölgesinde sıkıştı, kaldı. Kurguladığı IŞİD/DEAŞ canavarı eliyle yaptığı katliamlar, Suriye’nin kuzey bölgesinde hedeflediği demografik değişikliği sağlayamadı. Yüzyıllar boyunca Türkmenlerin at koşturdukları bir coğrafyada Çobanbey’in adını Kobani’ye dönüştürerek Kürt devleti oluşturma çabaları duvara tosladı. Bütün katliamlara ve tehcir uygulamalarına rağmen, Suriye’nin kuzey bölgesinde oluşturulan Cezire ve Kobani kantonlarında Kürt nüfus oranı yüzde 20’nin üzerine çıkarılamadı. 

Bu çarpıcı gerçek ABD’nin Suriye’de hareketsiz kalmasına neden oldu. Büyük Ortadoğu Projesi’ni kurguladığı IŞİD/DEAŞ ve PKK/YPG militanlarıyla hayata geçirebileceğini sanan ABD, büyük bir düş kırıklığı yaşamakta. Suriye’de inisiyatifi Putin’e kaptıran ABD, içine düştüğü çaresizliği DEAŞ ve YPG’nin üniformalarını değiştirerek aşmaya çalışıyor. Küresel çapta yükselen ABD karşıtlığını da bu yolla aşmayı düşünüyor. 

ABD, DEAŞ ve YPG militanlarına MAK üniforması giydirmekle kimseyi kandıramaz, kandıramıyor. Dünkü IŞİD/DEAŞ ve PKK/YPG militanları MAK üniforması giydiklerinde özgürlük savaşçısı olmuyorlar. Dünya kamuoyu da aklı başında Amerikalılar da Ortadoğu’da bulunma nedenlerini ve burada daha ne kadar kalacaklarını sorgulamaya başladılar. 

ABD, Ortadoğu’da bulunma nedenine inandırıcı, dünya kamuoyunun kolayca kabul edebileceği bir gerekçe bulamıyor. Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de milyonlarca masum insan neden katledildi, neden evlerini, yurtlarını bırakarak kaçmak zorunda kaldılar? Yüzlerce yıllık tarihi kentler neden yakılıp yıkıldı? Müzeler, kütüphaneler hangi amaçla yağmalandı? İkiz Kuleler şoku sonrasında Irak’ın işgaline gerekçe gösterilen “Saddam’ın kimyasal silahları” nerede?,  “Demokrasi götürüyoruz” vaadi ne oldu?.. gibi soruların inandırıcı bir yanıtı yok.. 

ABD’NİN İMAJ EROZYONU GİDEREK BÜYÜYOR

Gelinen noktada ABD, Ortadoğu’daki varlığını savunamaz haldedir. ABD, bugüne yaşamadığı oranda bir imaj erozyonu yaşamaktadır. Londra kökenli Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) de, New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) de ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için, DEAŞ ve PKK uzantısı terör örgütleri eliyle yaptığı katliamları saha çalışmalarıyla belgeleyerek raporlamışlar. ABD’nin bu konudaki yapacağı hiçbir itiraz geçerli ve inandırıcı olmayacaktır. Demokrasi kalesi olarak anılan ABD, uluslar arası kamuoyu desteğini bütünüyle kaybetmiştir. ABD tarihinde yeni bir Wietnam sayfası oluşuyor. 

DORAN: “TÜRKİYE HAYATİ BİR ORTAK”

Geçen günkü “Ey ABD Suriye’de İşin Ne?” başlıklı yazımızda söz etmiştik, IŞİD/DEAŞ’ın ABD tarafından kurulmuş olduğunu öğrendiğinde büyük tepki gösteren Orgeneral Raymond Thomas“Ortadoğu’da başarılı olabilmek için Türkiye ile çalışmak gerekir” dediği için, CENTCOM Komutanı Votel tarafından görevinden uzaklaştırılarak susturulmuştu. Orgeneral susturuldu, ama vicdanlar konuşmaya başladı. ABD’nin gücü, vicdanların sesini susturmaya yetmeyecektir, yetmiyor. 

Hudson Enstitüsü’nden Bush döneminin Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi ve o dönemde Dışişleri Bakanlığı danışmanı ve Savunma Bakanı Müsteşar Yardımcısı Ortadoğu uzmanı Michael Doran’ın önerileri dikkate alınırsa, ABD, Türkiye’nin yeniden güvenini kazanabilir. Michael Doran Amerika’nın Suriye politikasını eleştirdiği konuşmasında, Washington’ın bölgede önemli rol oynaması için ortaklarıyla birlikte çalışması gerektiğini söylüyor. 

Doran, “Eğer Ortadoğu’da hayati çıkarımız varsa ve bölgede önemli bir rol oynamak istiyorsak, bunu ortaklarımızla yapmalıyız. Eğer bunu ortaklarla yapacaksak ve bölgede önemli miktarda gücümüz yoksa ortaklarımızın da gündemlerini dikkate almalıyız. Bu durumda, bölgeye baktığımızda çok basit bir soru gündeme geliyor. Türkiye’nin çıkarlarını görmezden gelebilir miyiz? Bence cevap kesinlikle hayır, çünkü Türkiye hayati bir ortak” görüşünde.

Türkiye’nin Afrin operasyonunu başlattığı günlerde Savunma Bakanı Mattis'i arayan ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster, "Bunu söylemek benim için ne kadar zor olsa da Trump, Türkiye konusunda haklı çıkıyor. Biz YPG'nin gücünü görmek istedik. Onlara silah desteğinin dışında taktik ve alt yapı desteği verdik.

 Sonuç YPG'nin Afrin'den yok oluşuna doğru ilerliyor. En kısa sürede Türkiye ile masaya oturmalıyız. YPG'ye verdiğimiz silah desteğini bitirdiğimizi ilan etmeliyiz. Ve buna Türkiye'yi inandırmalıyız. Ardından da verilen silahların bir bölümünü geri almalıyız. Son olarak ise Münbiç'ten çekilmeliyiz.

 Bunları yapmadığımız takdirde, 20 Ocak 2018'deki (Zeytin Dalı başlangıç tarihi) gücümüzü bir daha yakalayamayız" diyordu. 

 “ABD’NİN SURİYE’DE KALMASI YASADIŞI”

Herkes bir tarafa, Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu’nda da ilginç gelişmeler oldu. Komisyonun kıdemli üyesi Senatör Ben Cardin, “DEAŞ sonrası ABD’nin Suriye’de bulunmayı sürdürmesinin yasadışı olduğunu” açıkladı. Yönetim de bölgede bulunuşuna yasal kılıf oluşturmak için bir süredir DEAŞ yerine onunla mücadele etmiş olan İran’ı yeni tehdit olarak konumlandırmaya çalışıyor.

ABD Başkanı Trump bile, "Ortadoğu'da 6 trilyon dolar harcadık. Bu parayla ülkeyi baştan aşağı iki kere kurardık. Çok daha mutlu bir Amerika olurdu. Biz Ortadoğu'da savaşan yüz olmak istemiyoruz" diyor. 

Geçen günkü yazımızda, “Ey General Votel! Kongre’deki, Senato’daki aklı başında Amerikalıların sesine kulak ver; Türkiye gibi bir dostu kaybetmek, ABD’nin yararına olmayacaktır” derken bu gerçeği işaret etmek istemiştik.

Ondan önce de, ABD öncülüğündeki IŞİD/DEAŞ Karşıtı Koalisyon Komutanı Korgeneral Stephen Towsend’ın 28 Mart’taki basın toplantısında söyledikleri bir Ortadoğu gerçeğidir. Towsend, Ortadoğu siyasi haritasını yeniden şekillendirilmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uygulamalarının sağlam temellere oturmadığını ve uzun ömürlü olamayacağını belirten konuşmasında, “Kürtler Suriye’nin kuzeyinde kabaca yüzde 10 civarında. Orada, Kürt Federatif Devleti denilen bir devletin kurulabileceğini öngöremiyorum” diyordu. 

ORTADOĞU, ABD’NİN İKİNCİ VİETNAM’I OLABİLİR

Türk askeri ve ÖSO, Afrin’i kontrol altına alıp Menbiç’e yürüdüğünde ve ABD’nin  Suriye’nin kuzey Suriye’yi elde tutabilmek için kalkan olarak kullandığı YPG’yi, (yeni adıyla MAK’ı) etkisiz duruma getirdiğinde, bu hezimet Amerika’nın hem Irak’ta hem de Suriye’de büyük bir yenilgi yaşamasına neden olacaktır. Bu yenilgi, Suriye’nin kuzey bölgesinde 11 askeri üs kuran ABD’nin bu bölgede uzun soluklu bir vekalet savaşları dönemi yaşamasına neden olacaktır.  

Böyle bir sonuç, nereden bakılırsa bakılsın, ABD’nin Ortadoğu’da ikinci bir Vietnam sendromu yaşaması demektir.