Şu günlerde Trump’ın, attığı tweetlerle, çeşitli ülkelere yaptırım cezaları kestiği dalgalı bir süreçten geçiyoruz. 

Türk ekonomisi küresel sisteme entegre olmuş açık bir ekonomidir. Ticaret alanı, yükümlülükleri ve finansal yapısı yönünden küresel ekonominin önemi bir üyesidir. Türk bankaları, yapıları, kurumsal kimlikleri ve emniyet sübapları açısından tüm dünyanın güvendiği kurumlardır.

Böyle durumlarda toplumsal kutuplaşmalar ekonomideki sorunlarla mücadeleyi zorlaştırır. Böyle durumlarda, dış etkilere karşı birlik olmak zorunda olduğumuzu unutmamak gerekir. 

ABD, aslında, bunca yıllık dostu ve müttefiki olan Türkiye’ye uyguladığı baskılarla kendi boğazını sıkmış oldu. ABD, Türkiye’nin, Ortadoğu’ya ilişkin bütün hesaplarda dikkate alınması gereken bir ülke olduğunu unuttu. Trump’a hatırlatmak isteriz, küresel sorunların kördüğüm olduğu Ortadoğu’da Türkiye’yi gözardı etmek demek, ABD’nin intiharı demektir. 

ABD, o kadar çaresiz kalmış olmalı ki, intiharı seçti. ABD’nin, bunca yıllık dostunu, stratejik ortağını, NATO üyesi ortağı olan Türkiye’yi hedef alan saldılar zincirini başka türlü tanımlamak mümkün değildir. 

ABD’nin Türkiye’yi hedef alan saldırılarının ekonomik, siyasi ve ruhani boyutu var, ama akıl ve mantık boyutu yok. Dostluk, vefa boyutundan söz etmeye bile gerek yok.  Başta Trump olmak üzere, ABD yöneticileri, Türkiye’yi yanına almadan Ortadoğu’da denklem kurmanın mümkün olmadığını hala anlayamadılar mı? Bu gerçeği göremeyecek kadar gözleri kararmış olan bir “süper devlet”, bilin ki çaresizdir, bilin ki batıyordur. 

Bir milletin milli parasına yapılan saldırıların, o ülkenin toprağına yapılan saldırılardan bir farkı yoktur. Sonuçta her ikisi de, bir milletin, ne pahasına olursa olsun korunması gereken namusudur. 

Bir müttefik olarak, bunca yıl kader birliği yapmış bir dost olarak, Trump’ın ya da onun arkasındaki dinamiklerin ne yapmak istediklerini anlamakta güçlük çekiyoruz. 

ABD’nin son günlerde Türkiye’yi hedef alan ek vergi ve yaptırım uygulamalarını dostlukla, müttefik ilişkileriyle bağdaştırmak mümkün değildir. 

ABD ile yaşamakta olduğumuz krizin tek nedeni, yaklaşan seçimler nedeniyle Evanjelik seçmene gösteri yapmak isteyen Trump ve Yardımcısı Pence’nin çok önem verdikleri Rahip Brunson’ın serbest bırakılması meselesi değildir. Krizin, dillendirilmek istenmeyen çok daha önemli nedenleri var. 

ABD FIRAT KALKANI VE ZEYTİN DALI OPERASYONLARININ İNTİKAMINI ALMAK İSTİYOR

Önce ek gümrük vergilerinin ikiye katlanması, ardından Rıza Zarrap duruşması arefesinde iki bakanımıza ambargo konması, o da yetmedi, peşpeşe yaptırım paketleri, “İran’dan uzak dur” tehditleri… Derken, paramızın değerini hedef alan gece yarısı operasyonları..

Nereden bakarsanız bakın, ABD, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının intikamını alma çabasında. 15 Temmuz’un devamını yaşamaktayız. 15 Temmuz gecesi ordumuz hedef alınmıştı, şimdi de ekonomimiz hedef alınıyor. Sözün özü, Türkiye, asla kabul edemeyeceği birşeylere “evet” demeye zorlanıyor.

Dikkatli olmak gerekiyor.  

ABD ile Çin, İngiltere ve AB arasında sürmekte olan Ticaret Savaşı sonunda bizi de içine çeken bir girdaba dönüştü. Döviz kurları fren tutmaz bir grafikle giderek yükseldi, dolar 7 lirayı aştı. İşadamları ve sanayiciler kaygılandı. 

MB: “LİKİDİTE SIKINTISI YOK”

2001’de olduğu gibi bir likidite sıkıntısı yaşanmıyor. Şu anda farklı nedenlerden dolayı dalgalı bir süreçten geçiyoruz, ama ekonomimiz adına panik yapacak bir durum yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir taraftan işadamı ve sanayicilerin kaygılarını gidermeye çalışırken, diğer taraftan halkın “Devlet bankadaki parama el koyar mı, dövizimi Türk Lirası’na çevirir mi?” korkularını gideren açıklamalar yaptı. 

Herkes önünü görmeye çalışıyor. Merkez Bankası ve BDDK yaptıkları açıklamalarla piyasaları rahatlatmaya çalışıyorlar, “Piyasada gerekli likidte var, panik yapmaya gerek yok, biz buradayız” mesajı veriyorlar. 

Şu günlerde, Trump’ın, attığı tweetlerle çeşitli ülkelere yaptırım cezaları kestiği dalgalı bir süreçten geçiyoruz. Türk bankaları, yapıları, kurumsal kimlikleri ve emniyet sübapları açısından tüm dünyanın güvendiği kurumlardır. 

Türk ekonomisi küresel sisteme entegre olmuş açık bir ekonomidir. Ticaret alanı, yükümlülükleri ve finansal yapısı yönünden küresel ekonominin önemi bir üyesidir.

Böyle durumlarda toplumsal kutuplaşmalar ekonomideki sorunlarla mücadeleyi zorlaştırır. Böyle durumlarda, dış etkilere karşı birlik olmak zorunda olduğumuzu unutmamak gerekir. 

ABD’NİN SIKINTISI NE?

ABD’nin ucuz işgücünden yararlanarak, üretim merkezi olarak kullandığı Çin, İngiltere’nin de desteklemesiyle, “Niye ABD’ye çalışayım ki, kendim üretir, kendim satarım” dedi ve dünyayı karlardan ve denizlerden kuşatacak olan Bir Yol Bir Kuşak yani Yeni İpek Yolu projesini hayata geçirmeye başladı. 

Sistem tamamlandığında, dünyanın herhangi bir ülkesinden verilen bir sipariş, engeç 10 gün içinde teslim edilecekti. Ödeme konusunda da esnek davranılacaktı. Hepsinden önemlisi, 65 ülkeyi birbirine bağlayacak olan bu Yeni İpek Yolu’nda dolar yanında yuan, Euro, ruble ve TL de geçerli olacaktı. Yani ABD’nin “Küresel Lider” sıfatı sıfırlanacaktı. Bu uygulama, doların, dolayısıyla ABD’nin saltanatına son vermek demekti. ABD buna asla razı olamazdı.

Yeni İpek Yolu ABD’nin korkulu rüyası oldu. Fakat, İran, Rusya ve sonradan Türkiye’nin de ABD’nin Suriye’ye ilişkin planlarına karşı çıkmaları nedeniyle, saplandığı Ortadoğu bataklığından kurtulup Yeni İpek Yolu’nun karşısına dikilme, kontrol altına alma fırsatı bulamadı. 

Çin, çeşitli ülkelerle yaptığı anlaşmalarla, finansal desteklerle Yeni İpek Yolu’nu büyük ölçüde hayata geçirdi. Yeni İpek Yolu’nu Avrupa’ya bağlayacak en önemli geçit Afganistan’dı. ABD, burada NATO olarak bulunduğundan, Çin’in önünü kesmesi zor olmayacaktı. Bunu gören Çin, Pakistan’la büyük bir anlaşma yaparak, Yeni İpek Yolu’nu Afganistan’ın güneyinden İran’a, oradan da Türkiye’ye ve dolayısıyla Avrupa’ya bağlama yolunu seçti. Türkiye’ye, yapılan anlaşma çerçevesinde 3.6 milyar dolar kredi verdi. Çin için Türkiye çok önemli bir geçitti. Hem Azerbaycan hem de İran üzerinden gelecek demiryollarını Avrupa’ya bağlayacak en önemli ülke Türkiye idi. 

ABD, Yeni İpek Yolu’nun önünü kesebilmek için Afganistan’da tuzak kurmaya hazırlanırken, şimdi hem İran’ı hem de Türkiye’yi kontrol altına alması gerekiyordu.

Trump, Çin’in en büyük enerji tedarikçisi olan İran’ı kontrol altına alabilmek için, Obama döneminde imzaladığı İran’ın nükleer çalışmalarına ilişkin anlaşmayı tek taraflı olarak bozdu ve ardından bir dizi yaptırım kararı aldı. İran’ın ardından, Rahip Brunson’ın serbest bırakılmaması gerekçesiyle, Türkiye’ye de bir dizi yaptırım uygulanmaya başlandı. Türkiye’ye yaptırım üstüne yaptırım uygulanıyor, gece yarısı operasyonlarıyla parasının değeri düşürülüyor.

Bütün bunlar olurken ABD, Suriye’nin kuzey bölgelerinde kurduğu üslerde PKK’nın devamı olan YPG’yi eğitip donattı ve orduya dönüştürdü. Defalarca söz verdiği halde, YPG’yi Fırat’ın doğusuna çekmedi. 

ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Çin’in Yeni İpek Yolu tamamlanıyor, ABD’nin korkulu rüyası hayata geçiyor. Üç kıtayı, 65 ülkeyi karadan ve denizlerden birbirine bağlayacak bu kuşakta üretim merkezi Çin olacak. Bu kuşaklarda yerel para birimleri de geçerli olacağı için doların saltanatı noktalanıyor. Doların dışında başka para birimlerinin kullanılmasını savunanlar arasında Türkiye de başı çekenler arasında. 

Türkiye, AYRICA, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP ve GBOP) en önemli hedeflerinden biri olan “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e uzatılmasına, İran ve Rusya ile birlikte şiddetle karşı çıkıyor. Bunun için Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını göze aldı. Astana Süreci’ndeki anlaşmalar çerçevesinde, “Koridor”un önünde güvenlik bölgeleri oluşturdu. 

Türkiye bununla da yetinmedi, “Kıbrıs’ın güneyindeki münhasır Ekonomik Bölgede Kıbrıs Türkü’nün de hakkı var” dedi. Bu da yetmezmiş gibi, Kıbrıs’taki garantörlük haklarında ısrar eden Türkiye, Ada’daki askerlerini çekmeyi de düşünmüyor. 

Türkiye artık ABD için bir müttefik değil, bir “ayak bağı”. O nedenle ABD, Türkiye’yi kendi kontrolüne alabilmek için bastırdıkça bastırıyor. 15 Temmuz’da ordumuzu kontrolü altına almayı başaramamıştı; şimdilerde paramızı, dolayısıyla ekonomimizi  kontrolü altına almaya çalışıyor. O cepheden de bazı çürük yumurtalar çıktı, ama biliniyorlar. Onlar da zamanı gelince temizlenecektir. 

ABD, son günlerdeki yaptırım uygulamalarıyla, gece yarısı operasyonlarıyla Türkiye hakkındaki düşünce ve niyetlerini bütün çıplaklığı ile ortaya koymuş oldu. 

Türkiye, ABD’nin siyasi, ekonomik ve ruhani boyutu da olan baskılarına bütün gücüyle direndi, direnecek. Türkiye’nin Trump’ın tweetleri nedeniyle Batı kampından, NATO’dan ayrılması söz konusu olamaz, ama bundan sonra çok vektörlü dış politikaya daha çok ağırlık verecektir. 

ABD, aslında, bunca yıllık dostu ve müttefiki olan Türkiye’ye uyguladığı baskılarla kendi boğazını sıkmış oldu. ABD, Türkiye’nin, Ortadoğu’ya ilişkin bütün hesaplarda dikkate alınması gereken bir ülke olduğunu unuttu. Trump2a hatırlatmak isteriz,  küresel sorunların kördüğüm olduğu Ortadoğu’da Türkiye’yi gözardı etmek demek, ABD’nin intiharı demektir.