1.Körfez Savaşı, hemen hemen aynı algı operasyonları eşliğinde Suriye’de uygulamaya konuluyor. Fakat, Suriye’de sonuç alıcı operasyon Irak’taki kadar kolay olmayacaktır. 

Türkiye’nin güney sınırları boyunca kuşatılması, Çin’in enerji terminali olan İran’ın nükleer tesislerinin vurulması, Çarlık Rusyası’ının hayallerini gerçekleştirip Akdeniz kıyılarında iki üs elde eden, Avrupa’nın doğalgaz yönünden bağımlı olduğu Rusya’nın Ortadoğu denkleminin dışına savrulması hiç de kolay olmayacaktır. Ortadoğu’ya ilişkin hesaplarda Çin faktörünü de gözardı edemeyiz.

Tweet savaşları eşliğinde kıyamet günü senaryoları yazılıyor. Tüm dünya nefesini tutmuş gelişmeleri izliyor. 

Neler oluyor?

7 Nisan Cumartesi gecesi, Esat’ın Suriye’nin Doğu Guta bölgesindeki Duma ilçesinde, küçük çocuklar dahil pekçok sivil vatandaşına zehirli gaz kullandığına ilişkin haberle sarsıldık. Bütün dünyanın gözü üstündeyken, Esat’ın böyle bir çılgınlığı neden yapmış olabileceğini sorguladık. Katliamın arkasında bir algı operasyonu olup olmadığını anlamaya çalıştık. 

Duma’daki kimyasal saldırılar sonrasında yaşanan gelişmeler, Türkiye açısından çok ciddi bir paradoksu ortaya koyuyor. Türkiye, ABD’nin Suriye planına karşı, Rusya ve İran’la birlikte bir dayanışma sergilerken, kimyasal saldırı nedeniyle Esat’ın cezalandırılması, vurulması söz konusu olduğunda Batılarla ortak bir söylem sergilemektedir. Bu paradoks, Ortadoğu merkezli olarak kurulmakta olan yeni dünya düzeni bağlamında yaşanan paylaşım kavgasında, Türkiye ile, uzun yıllar NATO çatısı altında kader birliği yaptığı ABD arasındaki hedef çatışmasından kaynaklanmaktadır. 

Türkiye hem stratejik konumu hem de paylaşıma konu olan eski Osmanlı coğrafyasıyla olan tarihi ve kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinlik nedeniyle gelişmelerden etkilenmektedir. Türkiye, bölgenin geleceğine ilişkin planlardan gelecekte olumsuz etkilenmemek, sınır güvenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak adına, bölgesel ve küresel aktörlerle yaşadığı çıkar çatışmalarından dolayı, zaman zaman sınır ötesi operasyonlar yapmak zorunda kalmaktadır. 

Yakın bir gelecekte Suriye’den çekileceklerini söyleyen Trump, Doğu Guta’da yaşanan kimyasal saldırı üzerine tutum değiştirmiş ve Suriye ile ilgili olarak 24-48 saat içinde büyük bir karar alacaklarını açıklamış, Latin Amerika gezisini iptal etmişti. Hatırlasanız, 31 Mart tarihli ve “Pinokyo Trump” başlıklı yazımızda “Başkan Trump’ın dile getirdiği, ‘Suriye’den çekiliyoruz’ söylemi, belli amaca yönelik bir algı operasyonudur, bir aldatmacadır. Suriye’nin kuzey bölgesinde onlarca askeri üs kuran, binlerce TIR silahla donattığı PKK uzantısı YPG’yi siyasallaştırmaya çalışan, yağmaladığı Ortadoğu petrollerini dünya pazarlarına pompalayabilmek için bir Terör Koridoru oluşturma kararında olan ABD’nin Suriye’den çıkıp gitmesine öncelikle ABD derin devleti/Pentagon izin vermez” demiştik. 

Trump’ın çekilme kararını açıklamasının hemen ardından, Doğu Guta’da yaşanan katliam nedeniyle Esat’ı suçlayarak, “Suriye’ye ilişkin büyük bir karar alacaklarını” söylemesi, konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) taşıması, Rusya’nın, “Duma’da kimyasal saldırı yaşanmadı” yalanlaması, Güvenlik Konseyi’nde İngiltere ve Fransa’nın ABD ile birlikte hareket etmeleri Ortadoğu’da yeni ortaklıkların, yeni dengelerin dengelerin kurulmakta olduğunun işaretleridir. 

Pekçok sivil insanın hayatını kaybettiği Doğu Guta’daki zehirli gaz saldırısı gündemiyle toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya, ABD tarafından hazırlanan saldırıya ilişkin karar tasarısını reddetti ve “Kimyasal saldırı yok” dedi. 

Bu gelişme üzerine Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile bir telefon görüşmesi yaptı. B u görüşmenin içeriği, Beyaz Saray tarafından, “Trump ile Macron, 7 Nisan’da Suriye’de yaşanan kimyasal silah saldırısına nasıl karşılık verileceğine ilişkin koordinasyonu ele aldılar” şeklinde duyuruldu. Trump’ın çekime kararından keskin bir dönüş yapmasının nedeni bu açıklamanın satır aralarında gizlidir. Tıkanıp kaldığı Suriye’de, çıkarlarıyla çatışan BOP uygulamalarına şiddetle karşı çıkan Rusya, İran ve sonradan onlara katılan Türkiye’nin oluşturdukları engeli tek başına aşamayacağını gören ABD, I. Körfez Savaşı’nda (1991) olduğu gibi, Batılı ortaklarıyla birlikte hareket etme kararı aldı. Bu karar, Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de, sonu nereye varacağı kestirilemeyen tehlikeli bir hareketliliğin başlamasına neden oldu. 

Rusya tansiyonu düşürebilmek için, Suriye’deki gelişmeler konusunda ılımlı bir dil kullanmayı tercih ediyor, ama Suriye parselinde sıkışan ve hareketsiz kalan ABD, Çin’in Yeni İpek Yolu atakları karşısında daha fazla beklemede kalamayacağı için, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzatmayı planladığı terör koridorunu hayata geçirebilmek amacıyla, düne kadar eski arka bahçeleri olan Ortadoğu’dan uzak tutmaya çalıştığı İngiltere ve Fransa ile birlikte ortak bir operasyon planlıyor. Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesiyle sonuçlanan I. Körfez Savaşı’nın bir kopyasını izlemeye hazır olmalıyız.  

ABD’nin Suriye çemberinden biran önce kurtulabilmek için bazı yeni çılgınlıkları göze alabileceği anlaşılıyor.  ABD’nin planladığı Esat’ı vurma operasyonuna gerekçe yapmayı planladığı  kimyasal saldırı konusunda da kafalar karışık.. “Esat, çekilme kararı açıklayan ABD’nin bu kararından geri dönmesine ve uluslar arası arenada suçlu sayılmasına neden olacak böyle bir çılgınlığı neden yapsın?” sorgulaması yapılıyor. 

Rusya Dıişleri Bakanı Lavrov, ABD’nin Suriye’yi vurma gerekçesi olarak kullanmak istediği Doğu Guta’daki olaylarda kimyasal silah kullanılmadığını ve Duma ilçesinin Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) tarafından incelenmesi gerektiğini savunuyor. İran’la birlikte ABD’nin BOP uygulamalarına karşı duran Rusya’nın, Batılı koalisyon güçleriyle karşı karşıya gelmek istemediği anlaşılıyor. 

Bu konuda Putin’den yeni ve radikal bir atak bekleniyor. Hatırlanacağı gibi Esat, daha önce de, bir kimyasal saldırı yapmakla suçlanmış, Putin de, Esat’ı kimyasal silahlarını BM ilgililerine teslim etmeye ve muhaliflerle masaya oturmaya ikna ederek, Suriye’de inisiyatifi ele geçirmişti. 

YENİ BİR KÖRFEZ SAVAŞI MI? 

İngiltere ve Fransa’nın ABD ile ortak bir tavır sergileyerek Güvenlik Konseyi’nde Suriye’yi protesto etmelerinden de anlaşılıyor ki, Batılı koalisyon ortakları, yeni bir Körfez Savaşı’na (1991) hazırlanıyorlar. Hatırlanacağı gibi, dönemin ABD Büyükelçisi tarafından, “Kuveyt Irak’ın 19. Vilayeti olmalı” dolduruşuyla gaza getirilen Saddam komşu ülkeye sokulmuş, sonra da “Bağımsız bir ülkeyi işgal etti” gerekçesiyle, Batı koalisyon güçleri tarafından bir güzel pataklanmış ve ülkesi 36. Paralel boyunca bölünmüştü. 

Halepçe’de yaşanan ve “başarılı” bir algı operasyonuyla Saddam’ın sırtına yüklenen zehirli gaz saldırısı da, Irak’ı parçalama senaryosunun bir parçasıydı. Irak’ın işgali sonrasında Saddam, hem Halepçe hem de Duceyil katliamlarından sorumlu tutularak yargılanmış ve idama mahkum edilmişti. Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'i sorgulayan eski CIA Ajanı John Nixon, 2016 Aralık ayında yayımlanan Başkanı Sorgulama (Debriefing the President) adlı kitabında, iki aydan fazla süren sorgulamalardan sonra bu ülkede kimyasal silah olmadığı sonucuna vardıklarını anlatıyordu. 

1.Körfez Savaşı, hemen hemen aynı algı operasyonları eşliğinde Suriye’de uygulamaya konuluyor. Fakat, Suriye’de sonuç alıcı operasyon Irak’taki kadar kolay olmayacaktır. Türkiye’nin güney sınırları boyunca kuşatılması, Çin’in enerji terminali olan İran’ın nükleer tesislerinin vurulması, Akdeniz kıyılarında iki üs elde eden ve Avrupa’nın doğalgaz yönünden bağımlı olduğu Rusya’nın Ortadoğu denkleminin dışına savrulması hiç de kolay olmayacaktır. Hepsinden önemlisi, ortalarda pek görünmediği için, Ortadoğu’ya ilişkin hesaplarda adını pek anmadığımız Çin’in son gelişmeler karşısında tutumu ne olacaktır? 

Bilindiği gibi, ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin hedeflerini biran önce hayata geçirebilme çabalarının arka planında Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi var. ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirip Çin’in, dünyamızı hem karadan hem denizlerden kuşatacak Yeni İpek Yolu Projesi’ni kontrolü altına alamadığı takdirde “küresel lider” sıfatını kaybedeceğini ve ekonomisinin büyük olumsuzluklar yaşayacağını görüyor, biliyor. 

Ortadoğu denildiğinde şu gerçeği görmemiz gerekiyor; küreselleşme akımlarıyla gelinen noktada, Çin’in ucuz emeğe dayalı rekabeti ve  Batılı ülkelerde hem ekonomik hem de sosyal dengeleri altüst etmiştir. Yeni İpek Yolu Projesi dünya dengelerini etkileyen en önemli gizli etkendir. Ortadoğu’ya ilişkin değerlendirmelerde Çin’i en ön sırada düşünmemiz gerekir. 

ABD KARARLI MI, ÇARESİZ Mİ?

Trump, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Rusya, Suriye'ye atacağımız füzeleri vuracakmış. Hazır ol Rusya çünkü hoş, yeni ve 'akıllı' füzelerimiz geliyor. Halkını gazla öldüren bir hayvanla ortak olmamalısın" diyordu.

Bugün günün ilk saatlerinde Rusya'nın Lübnan Büyükelçisi, Suriye'ye yapılacak bir Amerikan saldırısında Rusya'nın ABD füzelerini ve füzelerin fırlatıldığı yerleri vuracağını söylemişti. Kremlin Sözcüsü Dimitry Peskov ise Rus Büyükelçisi'nin bu sözüyle ilgili yorum yapmamıştı.

Suriye, bölgesel ve küresel aktörlerin paylaşım savaşı yaşadıkları çok değerli bir coğrafya. Burada, özellikle Çin ile ABD ve ortakları arasında, Akdeniz egemenliği konusunda çok ciddi bir “rekabet” yaşanmaktadır. Küresel çapta yaşanan gelişmelerin kesişme noktasında Akdeniz var. Çin, karadan ve denizden dünyayı çevreleyen Yeni İpek Yolu kuşaklarıyla küresel üretimi ve küresel ekonomiyi kontrolü altına almaya, ABD de bütün gücüyle bu oluşumu engellemeye ve kontrol altına almaya çalışıyor. 

Suriye’nin vurulması, ABD ile Çin arasında yaşanmakta olan “rekabetin” en kritik aşaması olacaktır. ABD ve koalisyon ortakları tarafından gerçekleştirilecek bir Suriye operasyonu, hem bölgesel hem de küresel dengeleri etkileyecektir. Yaşanacak gelişmeler, 1930’larda olduğu gibi, yeni bir küresel ekonomik kriz ve sonrasında küresel bir çatışma getirebilir. 

Çok kritik gelişmeler yaşamaktayız. Yarınların hayırlar getirmesini diliyoruz.