ABD, Türkiye ya da diğer NATO güçleri yerine Rakka’yı DEAŞ’tan kurtarma operasyonu birlikte yapmayı düşündüğü YPG’yi, son Brüksel zirvesinde, NATO’nun şemsiyesi altına almayı hedefleyen bir adım attı. NATO, DEAŞ’la mücadele koalisyonuna katılacak. 

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Bu karar NATO’nun muharip rol oynayacağı anlamına gelmiyor” diyor, ama NATO’nun vereceği her türlü destek, PKK/YPG’ye verilmiş destek olmayacak mıdır? ABD, 65 yıllık NATO üyesi Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği terör örgütü PKK’nın uzantısı olan YPG’ye verdiği bu desteği nasıl açıklayacaktır? Daha da önemlisi, ABD, 65 yıllık bir ortaklık ve üyelik hukukunu yok sayarak attığı bu adımlarla ne yapmak istiyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO zirvesi için gittiği Brüksel’de, AB liderleriyle yaptığı  görüşmelerden “sonu gelmez müzakerelere devam”ın yanı sıra, NATO’nun DEAŞ’la mücadele koalisyonuna katılması kararı da çıkmıştı. Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü garanti eden 1856 Paris Anlaşması’ndan bu yana sürdürülen Avrupa Birliği’ne katılma maceramız birliğin dağılmasına kadar sürecek; bizim asıl odaklanmamız gereken konu, NATO’nun DEAŞ’la mücadele koalisyonuna katılmasından doğacak sorunlar ve sonuçlar olmalı. 

MHP Lideri Bahçeli, Brüksel’deki zirvede NATO’nun DEAŞ’la mücadele koalisyonuna alınmasını eleştirirken, “Türkiye’nin, ‘Rakka operasyonunda PKK-PYD-YPG’nin kullanılmaması önerisinin reddi, çifte standart ve art niyetliliktir” diyordu. NATO’nun PKK uzantısı YPG ile aynı cephede yer alması, Türkiye açısından olduğu kadar, bölge barışı ve dünya barışı açısından da çok ciddi sonuçlar doğuracak bir gelişmedir. Çünkü, Suriye’deki paylaşım kavgasında görünenden çok fazla aktör vardır. 

ABD İLE İNGİLTERE SURİYE’DE NEDEN ÇATIŞIYOR?

Biz bugüne kadar sahada ABD’yi ve onun önünü kesmeye çalışan Rusya ile İran’ı gördük, ama pekçok bölgesel ve küresel aktör doğrudan ya da vekalet savaşçılarıyla Suriye’deydi. Suriye’deki paylaşım kavgasında gözden kaçırdığımız önemli aktörlerden biri de İngiltere’ydi. Bizler, “Esat gitsin mi, kalsın mı?” tartışmaları yaparken İngiltere, Esma Esat’la, Beşar Esat sonrasının planlarını yapmış, yıllar önce İngiliz vatandaşı yaptığı Salih Müslim eliyle Suriye’nin kuzey bölgesinde köşe başlarını tutmuştu. Para gücüyle bir dünya devleti kurma peşinde olan Rothschildlar’a karşı birlikte hareket eden ABD ile İngiltere Suriye’de karşı cephelerde. Suriye’de, Ortadoğu’da bayrak gösterebilmek adına başdöndürücü bir paylaşım kavgası yaşanmakta.. Ortadoğu’da, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde, ABD’de yaşanan terör olaylarının Suriye’de çatışan devletlerin istihbarat servislerinin birbirlerine gönderdikleri mesajlar olarak değerlendiriliyor. Post-modern bir dünya savaşı yaşamaktayız. 

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında konsepti giderek daralan NATO’nun askeri bir güvenlik şemsiyesi olmaktan çıkarak küresel bir kolluk gücüne dönüştürülmesi gerektiği konuşuluyordu. Brüksel zirvesinde alınan kararla NATO, DEAŞ’la mücadele koalisyonuna alındı. Bu karar NATO’nun görev tanımının çok fazla değişmesine neden olmayacaktır; ABD NATO’nun konseptini çok fazla değiştirmesine razı olamaz. ABD silah sektörünün varlığını sürdürebilmesi, pazarını elde tutabilmesi ve Rusya ile Çin’in bu pazara girmemesi için, NATO üyesi ülkelerde aynı standartta silahların kullanılması gerekir. Bu da, ABD silah sektörünün varlığını sürdürebilmesi açısından çok önemlidir. NATO, daha doğrusu ABD üye ülkelere, “Ben sizi NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına alırım, ama ordularımızı aynı standartta silahlarla donatmamız gerekir” diyor. Bu konunun ekonomik boyutu.. NATO’nun DEAŞ’la mücadele koalisyonuna alınmasının bizim açımızdan çok önemli sonuçlar doğurabilecek siyasi hedefleri de var. Asıl odaklanmamız gereken konu bu siyasi hedeflerdir.  

Peki, Brüksel zirvesinde alınan bir kararla NATO neden DEAŞ’la mücadele koalisyonuna alındı? ABD bu operasyonla ne yapmayı hedefliyor?

BATILI DOSTLAR TSK’NIN FIRAT KALKANI DESTANINI NEDEN GÖRMEZDEN GELİYORLAR? 

Biraz geriye giderek hatırlayalım; Türkiye, DEAŞ’la mücadelede, Musul ve Rakka’nın kurtarılmasında PKK/YPG ile değil, NATO ve Türkiye ile işbirliği yapılmasını teklif ettiğinde, bu  teklif ABD tarafından hiçbir zaman kabul görmedi. TSK, DEAŞ’la mücadelenin, DEAŞ’ı Ortadoğu coğrafyasından silip atmanın savunulduğu kadar zor bir şey olmadığını Fırat Kalkanı operasyonuyla göstermişti. Batılı dostların söz verdikleri hava desteğini vermemelerine rağmen, TSK’nın El Bab’ı sokak sokak çatışarak nasıl temizlendiğini dost da düşman da gördü. 15 Temmuz savrulmasına rağmen, Türk askeri, Batılılar görmezden gelseler de, El Bab’ta yaptığı “temizlik” operasyonuyla, aslında bir destan yazdı. Fırat Kalkanı sürecinde hava ve istihbarat desteği vermeyen, bu yüzden şehit sayımızın artmasına  neden olan Batılı dostlar, TSK’nın bu başarısını, hiç utanmadan, “DEAŞ, Müslüman Türk askerine ateş açmak istemedi” yorumuyla gölgelemek istediler. 

Peki, madem ki DEAŞ Türk askerine ateş açmıyor, o zaman Musul ve Rakka operasyonuna eğitip donattığınız PKK/YPG’yi alıyorsunuz, NATO’yu alıyorsunuz da, 65 yıllık NATO üyesi Türkiye’yi neden almıyorsunuz? ABD’nin, Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen, Rakka operasyonunu PKK/YPG’yle yapma konusundaki ısrarının amacı nedir?

ORTADOĞU’NUN GELECEĞİ SURİYE’DE BELİRLENİYOR

Suriye Ortadoğu coğrafyasında önemli bir parsel. Ortadoğu’nun geleceği Suriye’de şekillendiriliyor.. Bir Ortadoğu klasiği izlemekteyiz.. Suriye’de ABD ve Rus askerlerini görüyoruz, ama perde arkasında Ortadoğu coğrafyasını eski arka bahçeleri sayan başka aktörler de var. Fırat’ın doğusunda kollarında PYD armalı kolluklarla Amerikan askerlerini, Fırat’ın batısında ise yine PYD armalı kolluklarla Rus askerlerini görüyoruz, ama 2011’den bu yana kaos ortamına sürüklenen Suriye’de asıl savaş, PKK/PYD’yi eğitip donatarak siyasallaştırmaya  çalışan ABD ile Suriye’nin kuzey bölgesini Kürt Lider Salih Müslim üzerinden kontrol altına almaya çalışan İngiltere arasında.. 

İNGİLTERE SURİYE’DEN PAY KAPMA KONUSUNDA ISRARLI

Irak’ın kuzey parselindeki Musul ve Kerkük’ü  ABD’ye kaptıran İngiltere Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak konusunda ısrarlı. Küresel ve bölgesel aktörler arasındaki vekalet savaşları ve siber saldırılar YPG’yi önemli bir aktör olarak öne çıkarıyor. Ortadoğu’ya ilişkin hesapları  Suriye’de kesişenler YPG üzerinden hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. 

Ortadoğu coğrafyası, tarihte olduğu gibi, bugün de tarihin akışını belirleyen çok önemli bir coğrafya.. Küresel ya da bölgesel aktör olabilmek için Ortadoğu coğrafyasında bayrak göstermek gerekiyor. Bu nedenle, bankacılık sistemlerini, para gücüyle bir dünya devleti kurma peşinde olan Rothschild  ailesinin egemenliğinden kurtarabilmek için eleele verebilen ABD ile İngiltere, Suriye’yi  PYD üzerinden kontrol altına alabilme konusunda çok ciddi bir rekabet içindeler. Salih Müslim önderliğinde İngiltere tarafından kurgulanan YPG ve vurucu gücü PYD, bugün, Suriye konusunda hesabı olan bütün devletlerin gözdesi durumunda.. 

Hatırlanacağı gibi ABD, Türkiye’nin DEAŞ’la mücadele ve özellikle de Rakka operasyonunda, PKK/YPG’nin değil, Türkiye’nin ya da NATO’ güçlerinin devreye sokulması gerektiği teklifine hep olumsuz yanıt vermişti. ABD, Rakka’yı DEAŞ’tan kurtarma operasyonu birlikte yapmayı düşündüğü YPG’yi, son Brüksel zirvesinde, NATO’nun şemsiyesi altına almayı hedefleyen bir adım attı. NATO, DEAŞ’la mücadele koalisyonuna katılacak. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Bu karar NATO’nun muharip rol oynayacağı anlamına gelmiyor” diyor, ama NATO’nun vereceği her türlü destek, YPG’ye verilmiş destek olmayacak mıdır? ABD, 65 yıllık NATO üyesi Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği terör örgütü PKK’nın uzantısı olan PYD’ye verdiği bu desteği nasıl açıklayacaktır? Bu kararın Türkiye ile NATO arasında güvensizlik oluşturacağını görmüyor mu? Sözün özü, ABD, YPG’yi NATO’nun kanatları altına almakla ne yapmak istiyor? 

ABD NE YAPMAK İSTİYOR?

Anlaşılan o ki ABD, Rakka operasyonunu, NATO’nun hava ve istihbarat vereceği YPG ile birlikte yapacak. DEAŞ da sahibinin sesini dinleyerek Rakka’yı boşaltacak ve Rakka “fethedilmiş” olacaktır! ABD, YPG’yi NATO’nun kanatları altına almakla, terör örgütünü kahramanlaştırmak, siyasallaştırmak ve siyasi bir kimlik kazandırmak istiyor. İngiltere yıllar önce Salih Müslim komutasında kurguladığı PYD/YPG’yi ABD’ye kaptırmaya, bunun karşılığında Suriye’de, Esma Esad’ın yöneteceği bir parsele razı olur mu, bilemeyiz.. Bu gelişmeler paralelinde bizim için önemli olan, ülkemizi, güney sınırlarımız boyunca kuşatacak, derin tarihi ve kültürel bağlarımız olan Ortadoğu coğrafyasıyla bağlantımızı kesecek bir “Kürt Koridoru” yapılanmasını nasıl karşılayacağımızdır. 

ABD I. Körfez Savaşı sonrasında 36 Paralel boyunca böldüğü Irak’ın kuzey parselinde PKK’yı Çekiç Güç’ün kanatlarına altına almış, burada tam teşekküllü bir devlet yapılanması başlatmıştı. Bugün Irak’ın kuzeyinde tam teşekküllü, bağımsızlık ilanı için fırsat kollayan bir devlet yapılanması var. Şimdilerde Suriye’nin kuzey parselinde aynı senaryo uygulamaya konuldu. Çekiç Güç’ün yerini NATO aldı..

Rakka operasyonu tamamlandığında, NATO’nun kanatları altına alınmış PKK/YPG meşrulaşmış, siyasallaşmış olacaktır. Bundan böyle karşımızdakiler, terör örgütü olarak değil, “DEAŞ’ı tepelemiş kahramanlar” ya da “Özgürlük savaşçıları” olarak anılacaklardır. Bu aşamada yanıtını bulmamız gereken soru şu: ABD, 65 yıllık bir ortaklık ve üyelik hukukunu yok sayarak attığı bu adımlarla ne yapmak istiyor?