Öncelikle  ülkemizde yaşayan bütün hanımefendilerinin Kadınlar Günü’nü kutlarım.
Bugün sadece, eline mikrofon alıp günün mana ve önemini anlatmaya çalışanların değil, oğlu veya eşi Afrin’de savaşan kadınların da günü, sosyete berberinde kabul gününe hazırlana kadınların da günü... O kadar da değil, fabrika işçisi Ayşe hanımların, yetim kalan çocuklarının eğitimini tamamlayabilmek için apartmanlarda temizlikçilik yapan Fatma hanımların, küçücük yaşta mal mülk için yaşlı adamlarla zorla evlendirilen Hatice hanımların, eşinden sürekli şiddet gören Selma hanımların, baba dayağı, koca dayağıyla büyüyen Leyla hanımların, her an ölüm korkusuyla yaşayan Birsen hanımların da günü 8 Mart.
Hikâyesini herkes bilir ama, kısaca bilmeyenler için tekrarlayalım isterseniz.
1857 yılında ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar. O zamanlar pek de bilinmeyen ve bir hak olarak görülmeyen bu direniş tepkiyle karşılanır ve polisler işçilere saldırır. Kaçışan işçiler fabrikaya sığınırlar. Fabrikanın kapıları kilitlenir ve işçiler içerde mahsur kalır.
Bu arada çıkan bir yangından, kilitli kapılar ve dışarıda kurulan barikatlar dolayısıyla işçiler kaçıp kurtulamazlar. Sonuçta çoğu kadın 129 işçi feci şekilde can verir.
Bu olayın yaşandığı 8 Mart tarihi, 1910 yılında Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlenir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da, 16 Aralık 1977’de, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul eder.
Görüldüğü gibi bugünün Kadınlar Günü olma sebebinin bambaşka bir hikâyesi vardır, çoklarının zannettiği gibi bir nedenden kaynaklanmamaktadır. 

***

Kadınlar insan cinsinin iki çeşidinden biridir. Dolayısıyla insanlık açısından erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur ve olmamalıdır. Farkı yaratan ne yazık ki kol ve kas gücüne güvenen erkeklerdir. Hayatında başka bir erkekle bırakın kavgayı, münakaşa etmeye bile cesaret gösteremeyecek tıynetteki birçok erkek, fizik gücüne güvenerek kadınlara karşı efelik taslayabilmektedir.
Oysa yaratılış olarak insan çeşidinin iki farklı versiyonu olduğumuz gibi, erkek olarak kadınlarla koparılmaz bir bağımız da vardır. Hepimiz bir anneden dünyaya geliyoruz. Annelikle kadınlık içiçe girmiş bambaşka özelliği olan bir durumdur. Anne merhametin, sevginin, şefkatin kaynağıdır. Analık duygusu kadar güçlü insanlarda başka bir duygu yoktur. Bir anne evlâdı için kendini feda etmeye varacak kadar her zorluğu göğüsler. Hiçbir evlâdın anası veya babası için bu derece fedakârlık yapması görülmüş işitilmiş şey değildir.
Anneler (kadınlar) üç yaşına kadar çocuklarının bütün ihtiyaçlarını karşılar ve onları kucaklarında taşırlar. Annesine aşırı sevgi besleyen evlâtların bile yaşlılıkları zamanında bunu annelerine yapmaları mümkün değildir, çünkü fiziken bu imkânsız denecek kadar zordur.
Ana tarafından kadınlara karşı böyle bir bağımız varken, belli bir yaştan sonra evlenerek kadınlardan kendimize bir eş buluruz. Tuhaf bir durumdur ki, hiç tanımadığımız bir ailenin hiç tanımadığımız bir kızı için, yerine göre annemizi, babamızı, ailemizi bile terkeder, onları defterden silebiliriz.
Bir eş, erkeğin bundan sonraki hayatında artık her şeyidir. 
Herkesin olmasa da büyük bir çoğunlukla erkeklerin bir kız evlâdı olduğunda ona karşı duyduğu sevgi de bambaşka, tarifi zor bir özellik taşır. Kısacası kadınlar, annemiz, eşimiz ve kızımız olarak hayatın her devresinde bizimle beraberdir. Kadınlar bir anlamda hayatın merkezidir desek yanlış bir şey söylemiş olmayız.
Onlar için yılda bir kere özel bir gün tertiplemek yerine her gün onlara özel davranışta bulunsak da haklarını ödeyemeyiz, sevgilerini karşılayamayız.
Ne yazık ki bazı erkeklerimiz sevginin ne olduğunu bile herhalde bilmiyorlar veya anlamıyorlar ki, çok sevdiklerini söyledikleri kadınlara şiddet uygulayabiliyorlar, onları kendileriyle aynı şartlara sahip bir rakipmiş gibi görüp dövebiliyorlar, daha da acısı hatta öldürebiliyorlar.
Sevgiyle ölümün aynı duyguda buluşması kadar mantıksız bir şey olamaz. Seven, sevdiğinin mutlu olması için çalışır, onun mutluluğundan mutluluk duyar. Elbette bütün bu davranışlarda eğitimin, sosyal çevrenin, ekonomik şartların, daha buna benzer farklı durumların etkisi vardır, bunu biliyorum. Ama yine de hiçbir şey bir insanın hayatına kastedecek kadar önemli olamaz.
Bütün kadınlarımızın daha güzel günlerde daha mutlu bir hayat yaşaması dileğimi tekrarlayarak Kadınlar Gününü kutluyorum ve hepsine sorunsuz bir hayat diliyorum.