8 Mart 2017, Dünya Kadınlar Günü...

Ve ben Alaşehir'deyim.

Alaşehir, Manisa'ya bağlı bir ilçe.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla, orada, Alaşehir Belediye Başkanlığı'nın çağrılısı olarak "Milli Mücadele ve Alaşehir" adlı bir konferans vereceğim.

Yine yollar göründü.

Hava yağmurlu ve kapalı.

Ben, sevgili Yıldız; bizi almaya gelen Murat Bey'le birlikte, belediyenin gönderdiği arabayla yola çıktık, gidiyoruz.

Önce simit çaydan oluşan küçük bir kahvaltı yapıyoruz Bornova'dan çıkmadan önce.

Ve sonra vuruyoruz topuğa; git babam git.

Yollar, evler; insanlar akıyor çevremizden; yağmur da kovadan dökülürcesine yağıyor.

Bereket akıyor gökten, bereket...

Buğday başakları iyice boylanmış.

Yağmur, sicim sicim dökülüyor gökyüzünden deniz gibi buğday tarlalarına. Meyve ağaçlarının kimileri çiçeğe durmuş; inşallah sonradan soğuk vurup da kavurmaz.

İçim gidip gidip geliyor:

Anadolu umuttur; yağmur berekettir.

Alaşehir'e ilk gidişim.

Nedense aklımda bir Şahyarlı Mustafa Bey'i bir de Sarıkız Madensuyu sodası...

Sarıkız aslında bir efsane. Alaşehir'i alan Türk akıncılarına su taşıyan, ilaç bulan, yaralarını saran bir yörük kızıdır Sarıkız. Ve böyle anlardan birinde yüreğine saplanıveren bir okla, şehit olmuştur. Göğsünden fışkıran kan gibi, öldüğü yerde de öyle bir su fişkırmıştır ki; baştan aşağı sarmıştır Gediz Ovasını. Suya berekete boğmuştur Alaşehir'i...

Yalnız o kadar da değil haa!

Üzümünü, ekmeğini demeye bile gerek yok.

Ha, bir de Kenan Evren'i var Alaşehir'in; sevin sevmeyin, sonuçta kente adını kazımış.

Havası, suyu; ekmeği, tuzu; bir başkadır benim memleketim. 

İster Alaşehir olsun adı, ister Tatvan, ister Abdülcevaz... Neresi olursa olsun; aziz yurt köşelerininin her biri ayrı güzel değil mi?

Alaşehir, öncelikli olarak bir üzüm ovası. Dağ taş, dere tepe üzüm asmalarıyla dolu. Henüz daha asmalar yaprağa durmamış; ancak özenle dipleri kazılmış, arıklar açılmış, köylü emeğini boca etmişte etmiş haa!

Asmalar dedim de, aklıma diktiğim zeytin fidanları geldi. 

Sonra da körpecik uçlarını koyunların kemirişi...

Hani derler ya; öksüz hırsızlığa çıkmış, ay erkenden doğmuş. Benimkisi de bu sanırım.

Ve Alaşehir'deyiz. Belediye binasına girdik.

Biz girdik, ardından Halime Anne damlayıverdi.

Kayalar Köyü muhtarıymış. Ancak halis Anadolu kadını. Var sayın ki kuvay-ı milliyenin kadınlarından biri çıkıverdi karşımıza. 

Şiirler okuyor bize. Muhtarlık seçimlerine girerken, şiirler yazmış, onları seçim sürecinde okumuş.

Ve kısa bir dinlenmeden sonra kültür sarayında konferansın verileceği salona gidiyoruz. 

Salon doluyor.

kadınlar, kendilerine özel güne sahip çıkıyorlar.

Belediye Başkanının değerli eşi Meral Hanım bize ev sahipliği yapıyorlar. Ve aracı olan sevgili Zeynep Avcı; Kültür Müdürü Erkan Bey ve elbette Muhtar Halime Anne...

Ve bana eşlik eden sevgili Yıldız Şen.

Ve ben Alaşehirliler'e Alaşehir'i anlatıyorum. Kendimi küçümsemeyeceğim, iyi de hazırlanmışım hani.

Yemek sonrasında insanların ilgisinden çok mutlu oldum.

Sonunda kuzu eti yiyoruz; Alaşehir'e yüksekten bakan tarihi tepeden.

Ve gözlerimizin önüne, Kurtuluş Savaşı'nda verdiği muhteşem direniş geliyor.

Bezmi Nusretler, Akyarlı Mustafalar, Çerkez Ethemler; sanki her biri birer resmi geçit yapıyorlar.

Ve yüzü ışıyarak, saçları altın gibi parlayarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, deniz gibi gözlerinin içinden süzülüyor ve gelip yanımıza oturuyor; Alaşehir'e geldiği günlerden bir parçaymış gibi.

İçim ışıyor.

Tozutlar içinden süzülerek bir türkü duruyor kulaklarımıza ki deme gitsin:

Alim gitme pazara

Uğratırlar nazara

Alim öldü diyenler

Kendi girsin mezara

Alim orak biçiyor

Suyu nerden içiyor

İkindinin güneşi

Mor fesinden geçiyor

Vay Alim vay

Onca üzüntülü günler geçiriyoruz memleketçe...

Artık yüzlerimizin gülmesi lazım.

Teşekkürler Alaşehir...