Bu yılki 8 Mart Kadınlar gününün de tıpkı diğerleri gibi kadınlara acınarak geçirileceğini çok iyi biliyorum. Türkiye’de kadınların yüzde kaçının dayak yediği, kaç kadının öldürüldüğü detaylarıyla yazılıp ne kadar acınası ve muhtaç bir cins olduğumuz bir kez daha söylenecek. Kadına şiddet için yürüyüşler, danslar yapılacak. “Benim bedenim benim kararım” gibi birkaç süslü slogan atılacak. Bu konularda uzman olduğunu iddia eden birileri Televizyonların haber kanallarına çıkıp “Efendim ne zaman bitecek bu kadına şiddet” sorusuna abidik kubidik yanıtlar verecek ve gün sona erecek!  

Peki 9 Mart günü ne olacak? Ne değişecek hayatımızda? Yanıtı hemen yapıştırayım!  

Herkes kaldığı yerden devam edecek hayatına. Evli evine köylü köyüne! 

Bu işten en karlı olarak çıkaracak kesim yine  gazete ve televizyonlar ile köşe yazarları olacak elbet!  Bir günlük  sansasyonlu yazılar ve röportajlar yapacaklar. Tirajları artacak ya da internette tıklanma sayıları yükselecek. Sadece bu kadar! Sonuç ne yazık ki yok! 
Mağdur psikolojisini hiç sevmediğimden kadınların gazete ve televizyonlardan Dünya kamuoyuna aciz, korunmaya muhtaç, zavallı, eğitimsiz, ikinci sınıf olarak gösterilmesini kınıyorum. Sorunları konuşmak yerine çözüm önerileri üretmemiz gerekmiyor mu? Yine de sorunlarımızın kaynağına şöyle bir dalmakta fayda var diyorsanız söyleyeyim;

Bu hale erkeğin evde reis rolü üstlenmesi sayesinde ataerkil aile yapısı ve kapitalizmin kucaklaşması  sayesinde geldik. Ne zamanki kadınlar “biz olmaktan” çıkıp evimizin direği biricik erkeklerimize hizmet ve itaat etmeye başladık. İşte o zaman eşit olmayan yaşama şartlarını kabul etmiş olduk! Bunun da temelleri sanayi devriminden çok öncesine dayanır. Fakat 21.yy’ın modern dünyasında işte, evde, okulda, hukukta  ayırımcılıktan, dayaktan nasıl kurtuluruz? Erkeklerle nasıl baş ederiz? Diye sorarsanız önce çuvaldızı kendimize iğneyi başkalarına batırmak zorundayız. Biz kadınların gerçek düşmanı önce hemcinsimizle anlaşamamak, bir olamamak! Birbirimize olan kıskançlığımız, birbirimizle olan kavgamız ve rekabetimiz bizi başarısızlığa, ayrımcılığa uğramaya, dayak yemeğe sürüklüyor.

Bunun için;  biz çalışırken yan gelip yatan kocalara, eve para getirmeyince dayağı basan babalara, kürtaj hakkımızı elimizden almaya çalışan eril iktidarlara, sadece 8 Mart’ta değil, Her gün Dur! Demeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Eğer bunu yapmazsak, her 8 Mart gününü şarkılar eşliğinde yürüyüş yaparak kutlar, belediyenin dağıttığı  karanfilleri yakamıza takıp yolumuza devam ederiz. Eve gidince de dayak kaçınılmaz olur tabii, karar sizin…