Ünlü İngiliz Casusu Lawrence’in “Çöl Kaplanı” olarak tanımladığı Ömer Fahrettin Paşa’nın, bir avuç “Mehmetçik”le, Peygamberimizin kabrinin bulunduğu Medine’yi 72 gün boyunca, yalnızca çekirge kavurması yiyerek savunması, tarihe altın harflerle yazılacak bir destandır.       

Medine.. Din kaerdeşlerimiz tarafından sırtımızdan vurulduğumuz Medine.. 

Acı bir giriş, ama bir gerçeğin dillendirilmesi olduğundan, acı, ama gerçek diyoruz..

Çok da uzak olmayan bir geçmişte, sırtımıza, din kardeşlerimiz tarafından saplanan hançerin acısını, simgesi gül olan Peygamberimize olan sevgimizle sarmaladık; uyuşturduk ve unutmaya çalıştık.  

Geçtiğimiz gün, BAE Dışişleri Bakanı, Peygamber sevgimizle sarıp sarmaladığımız yaramızı, canımızı yakmak istercesine kaşıdı, kanattı.. “Dil sürçmesi” düzeltmesine hiçbir şans tanımayacak şekilde net konuştu; hepimizin “Medine Savunucusu”, “Çöl Kaplanı” olarak saygıyla, rahmetle, hürmetle andığımız Ömer Fahrettin Paşa’mıza “hırsız” dedi. Peygamberimizin kabrinin bulunduğu Medine’yi, İngiliz çizmesi ayak basmasın diye, askerleriyle birlikte 72 gün boyunca çöl çekirgesi yiyerek savunan Osmanlı’nın asil, fedakar komutanı Ömer Fahrettin Paşa’yı hırsızlıkla suçlamak, hiçbir insaf ölçüsüyle açıklanamaz. 

Medine’yi, gül simgeli Hz. Muhammed’in kabrini, İngilizlere karşı savunan Ömer Fahrettin Paşa’ya ve askerlerinin hangi nedenlerle aç ve susuz bırakıldıklarını  açıklamak durumunda olan Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın, durup dururken (!), “Çöl Kaplanı” Paşamızı hırsızlıkla suçlaması çok düşündürücüdür. Ö. Fahrettin Paşa’nın kuşatma altındaki Medine’den, Harem-i Şerif’ten sorumlu Ziver Bey komutasındaki bir ekiple İstanbul’a ulaştırdığı kutsal emanetler, İngilizler kente girdiğinde yerinde kalacak mıydı? Bugün Ortadoğu’da Türk ve İslam mirası olarak (kentler dahil) ne varsa yakıp yıkıp yok edenler kutsal emanetleri koruyacaklar mıydı?

Hırsızlık suçlaması, Medine savunmasında İngiliz saflarında yer alan Hüseyin Şerif’in ihaneti kadar kadar yaralıyıcıdır, kahredicidir. İçinde bulunduğumuz küresel konjonktür dikkate alındığında, Peygamberimizin kabri bulunan Medine’yi gayri Müslim bir orduya karşı savunmaktan başka bir amacı olmayan bir Osmanlı Paşası’na yönelik hırsızlık suçlaması, özellikle gündeme getirilmiş maksatlı bir tahriktir. Peygamberimizin kabrini İngiliz ordusuna karşı koruyan Ö. Fahrettin Paşa ve askerlerini 72 gün boyunca çekirge kavurması yemek zorunda bırakan “din kardeşlerimizin” bu davranışlarını tarihin tanımlamasına bırakıyoruz.   

Ünlü İngiliz Casusu Lawrence’in “Çöl Kaplanı” olarak tanımladığı Ömer Fahrettin Paşa’nın, bir avuç “Mehmetçik”le, Medine’yi ve  Peygamberimizin kabrini, 72 gün boyunca, yalnızca çekirge kavurması yiyerek savunması, tarihe altın harflerle yazılacak bir destandır. Ankara'da buluştuklarında Mustafa Kemal Paşa, ‘‘Fahrettin Paşa, daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran kumandandır’’ demişti.

Medine Destanı, Fahrettin Paşa’nın subaylarından İdris Bey’in dizeleriyle şöyle dile getirilmişti:

Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,

Can verir, Canan’ı (s.a.v.) veremez Türkler.

Ebedi hâdimu’l haremeyniniz,

Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler.

MEDİYE’Yİ HEM SAVUNMUŞ HEM DE İMAR ETMİŞTİ

Medine’yi savunduğu dönemde karşılaştığı  ünlü İngiliz casusus Lawrence onu “Çöl Kaplanı” olarak tanımlamıştı. Dürüst, cesur, aydın ve yüreği Peygamber sevgisiyle dolu bir Osmanlı askeri olan Ömer Fahrettin Paşa, Medine’de kaldığı dönemde, Hz. Muhammed’in kabrini sık sık ziyaret ederek bir türbedar gibi çalışmıştır. Simgesi gül olan Peygamberimizin sandukasının bulunduğu bölümü askerleriyle birlikte gülsuyu ile yıkamaktan büyük bir mutluluk duyardı. Hz. Muhammed’e olan sevgisinin ilhamıyla askerlerimize “Mehmetçik” adını koyan oydu. 

 Ö. Fahrettin Paşa, Medine’yi savunmakla kalmamış, Hz. Muhammed’in kabrine giden yolları genişletmiş, mezarlık geleneği olmayan Medine’de, görevleri sırasında ölen Osmanlı askerlerinin defnedildiği Cennetü’l Baki Mezarlığı’nı düzenlemişti. 

Medine’yi savunurken, İngilizlerin organize ettikleri isyanların arttığı bir dönemde Cemal Paşa’nın, “Deneyimli Alman pilotlar gönderelim” teklifini kesin bir dille geri çevirmişti. Bir İslam beldesi olan Medine’yi Hristiyan İngilizlere karşı savunurken başka bir Hristiyan devletin askerlerinden yardım istemeyi içine sindirememişti.

İsyancılara karşı düzenlenen askeri bir harekât esnasında, devesini güçsüz bir askere vererek yoluna yaya olarak devam edecek kadar mutevazi ve şevkatli bir komutandı.Kendisi bir fotoğraf ustası olmasına ve anılarını aksatmadan yazmış olmasına rağmen, bu hizmetini uzun yıllar kitaplaştırmamıştır. 

Anılarını düzenli olarak yazan ve yaptıklarını çektiği fotoğraflarla belgeleyen Ö. Fahrettin Paşa’nın verilemeyecek bir hesabı yoktu. O nedenle, böylesine başarılı, başarılı olduğu oranda mütevazi olan Ömer Fahrettin Paşa’yı hırsızlıkla suçlamak, hiçbir insaf ölçüsüne sığmaz. Değiştirilmesi mümkün olmayan gerçeklerin, kendisini aksi yönde zorlayanı ezmesi gibi bir özellikleri vardır. Hatırlatmak isteriz.

ŞERİF HÜSEYİN İSYAN EDİNCE…

Haziran 1916’da İngilizlerin yönlendirmesiyle Osmanlı’ya isyan bayrağı açan Şerif Hüseyin, İslam Alemi’nin tepkisine ragmen isyanını sürdürmüş ve Osmanlı’yı Almanya’nın yanında savaşa girmekle suçlamıştı. İddiasına göre Alman askerleri Osmanlı ordusuyla birlikte kutsal topraklara girecekti. 

Medine Muhafızı Basri Paşa, İstanbul’a gönderdiği raporlarda, Şerif Hüseyin’in bir ayaklanmaya hazırlandığını bildirmişti. 31 Mayıs 1916’da Medine’ye giren Ö. Fahrettin Paşa, Basri Paşa’nın yaptığı uyarlarda haklı olduğunu gördü. Çok geçmeden Şerif Hüseyin 5 Haziran 1916’da isyanı başlattı. 

O dönem Teşkilat-ı Mahsusa’nın şefi olan Kuşçubaşı Eşref, Hicaz İsyanı’ndan  İttihat ve Terakki liderleri ile Cemal Paşa’yı sorumlu tutmuştu:

“…Teşkilat-ı Mahsusa için Suriye’deki Arap ajitasyonu ve Hicaz İsyanına yol açan hadiseler bilinmeyen şeyler değildi. İsyandan 1,5 sene evvel, Hüseyin’in ilk bulduğu fırsatta bize karşı isyan edeceğini tahmin etmiştik. Ve bu doğrultudaki raporlarımızı Enver Paşa, Cemal Paşa ve hatta 4.Ordu Müftüsü Esat Şukayr ile İttihat ve Terakki Genel Merkezine göndermiştik. Ancak siyasetçiler kolay olanı seçti ve insicamlı tek bir program kabul edilmedi. Evvela, Araplar, İmparatorluğun imtiyazlı bir sınıfı gibi muamele gördü. Araplar adeta muhtar bir ünite idiler. Durum öyle bir hal aldı ki Araplara bizim hürriyetimizi tehlikeye sokacak kadar fazla hürriyet vaat ettiler. Sonrasında durumun farkına varınca da gereksiz ve aşırı bir istimdat programı uygulandı…”

Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğulları olan Ali ve Faysal’ın kontrolündeki ayrılıkçı teröristlerin Medine de bulunan Osmanlı karakollarına saldırmaya başladıkları günlerde Ö. Fahrettin Paşa Medine’de idareye el koymuştu. 

MEDİNE’NİN DÜŞMAN ELİNE GEÇMEMESİ GEREKİYORDU

Şerif Hüseyin 1916 başlarında isyanı başlattığında, Sina’da Kanal Harekatı, Irak’ta İngiliz işgali sürüyor, Osmanlı Ordusu Yemen’de bir ölüm kalım savaşı veriyordu. 16 Haziran’da Cidde’yi, 7 Temmuz’da Mekke’yi, 22 Eylül’de Taif’i ele geçiren isyacılar Peygamberimizin kabri bulunan Medine’ye doğru yürüyorlardı. Mekke Valisi Galip Paşa gelişmeleri doğru okuyamamasından dolayı İngilizlerin organize ettikleri  isyan giderek büyümüş ve Medine dışındaki bütün kentler isyancıların kontrolüne girmişti. Medine’nin de isyancıların eline geçmesi, halife olan padişahın, dolayısıyla Osmanlı’nın itibarının büyük bir yara alması demekti. Bu durum karşısında 4. Ordu Komutanı olan Cemal Paşa, Ö. Fahrettin Paşa’yı Medine’yi savunmakla görevlendirdi. 

Ömer Fahrettin Paşa Medine’ye ulaştığında kutsal kent isyancıların kuşatması altındaydı, fakat Paşa’nın kuşatmayı yararak kente girmesi zor olmadı. Zorluk, Medine’ye girildikten sonra, açlık ve susuzluk şeklinde başgösterdi. Medine’yi Osmanlı’dan geri almaya kararlı olan Şerif Hüseyin’in oğlu kente yiyecek ve taşınmasını engelliyordu. 

Kuşatma iki yıl yedi ay sürdü. Osmanlı askerlerinin yiyeceği tükendi, susyu bitti, ama Peygamberlerinin kabri koruma azimleri giderek arttı. 

Yaşama koşullarının giderek ağırlaştığı birgün, sabah namazını kılmak için Mescid-I Nebevi’ye gelen Ö. Fahrettin Paşa, Peygamberimizin sandukası önünde ellerini açarak şöyle demişti:

“Ya Resulullah, şerefim üzerine söz veriyorum ki, son askerimiz şehit olmadıkça, senin mübarek kabrine namahrem eli değdirmeyeceğiz!” 

ÖMER FAHRETTN PAŞA’NIN FOTOĞRAFLARI ALBÜM OLARAK YAYILANMALIDIR

Ö. Fahrettin Paşa Osmanlı’nın ilk fotoğraf ustalarından biridir. Genç yaşta fotoğrafa merak saran Ö. Fahrettin Paşa Pera’nın ünlü fotoğrafçısı Çektiği binlerce fotoğraf ailesi tarafından çeşitli müzelere bağışlanmıştır. “Çöl Kaplanı”nın fotoğrafların muhşem bir album yapılabilir. Bu hizmet de, bugüne kadar yaptığı kaliteli yayınlarla büyük takdir toplayan Kültür A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne düşüyor. 

Yarın: Ve Kudüs düştü…