Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanlığı seçimi bir ilktir. Sayın cumhurbaşkanı oturan cumhur olmayacağım yol, köprü yapacağım diyerek ilklerin devam edeceği sinyalini vermiştir. Köşkte oturmayacağını beyan ederek, ilklere ekleme yapmaya devam edeceğe benziyor.  Kendi rızasıyla köşkten inen ilk cumhurbaşkanı olma sıfatını kazanmış olacaktır. Kim bilir bakarsınız kalabalıklara hitap etmeye alışmış cumhurbaşkanımız, bakarsınız miting bile düzenler.
62. hükümet meclisten 306 oyla güvenoyu alarak, yeni Vezir-i Azam (Sadrazam) Davutoğlu olmuştur. Oylama esnasında bazı milletvekilleri elektronik oy kullanamadılar. Teknik arıza oluşmuş, birçok milletvekili pusula yardımıyla oylarını kulandılar.
Kısa bir konuşma yapan Başbakan, teşekkür faslından sonra vizyonlarından bahsetti kısaca. 100. Yılda Türkiye’yi, dünyada küresel güç haline getireceklermiş. Hani, dünyada oyun kuran ileri demokrasiye geçmiştik. Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak bile düşmezdi.  Bırakın yaprağı ırakta Türkmenler bir, bir toprak altına giriyor.
Birde yeni Türkiye çıktı başımıza ne demekse, eskiye ne oldu anlayamadık. Kim bilir acaba yeni derken eskiye Fatiha okuyun mu demek istiyorlar.
Bakalım yeni Türkiye nasıl olacak. Bizlerin hayatında ne gibi değişiklikler olacak. Gelirimiz mi artacak, topraklarımız mı genişleyecek, terör sonlanacak mı? Yoksulluk bitecek mi. Yolsuzluk kelimesini duymayacak mıyız artık. Ama, tüm bunların olabilmesi için o yönde ilerlememiz gerekmez miydi?  İktidara 3(y) ile savaşmak için gelen sayın beyefendiler döneminde yolsuzlukta yoksullukta ve yasaklarda artış var nedense.
Lakin bizim bilmediğimiz bir tezide canlı tutmakta fayda vardır belkide. Hani derler ya  “Gecenin en karanlık anı sabaha en yakın olduğu zamandır”.
Bu tezden bakınca önce tırmandır, zirveden küt aşağı bir bakmışsınız her şey bir anda düzelmiş, bizim bile ağzımız açık kalmış neden olmasın. Hani bir söz vardır “Görünen köy kılavuz istemez”  unutun gitsin, o atasözü yanlış.  Hiçbir şey olmasa bile ismi yeter “Yeni Türkiye”.“Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağarmış”.  Bakın İngiltere’ye devletlerini hiç batırmamışlar. Binlerce yıldır ne kadar monoton hayatları vardır kim bilir, İngilizlerin. Hâlbuki bizde öylemi. Adrenalin var hayatımızda. Sabah işe gidersiniz, geri dönme ihtimaliniz nerdeyse yarı yarıya. Dünyada en çok devlet kuran Türkler, 1. Sırada yer almaktayız. Bu bizim iyi yönetememiş anlamını taşımaz, bakarız boyası badanası dökülmüş, restorasyon yapacağız diyerek bir ucundan bir kibrit çakar yakar. Sonra yenisini kurarız. Zaten eski ve tarihi binaları da aynı taktiği uygularız Avrupa insanı gerçekten çok saf eskiyi tamir etmeye kalkarlar. Neymiş efendim tarihi korumak gerekirmiş. Eski çanak çömlekle tarihmi korunur akılsız adamlar.
1 yıllık ömrü olmayan 62 hükümet daha kurulmadan, efendim neymiş cumhurbaşkanın etkisi altında kalır mı, biat eden bir başbakan mı olacak, kardeşim neyi tartışıyorsunuz daha kongrede Davutoglu 49 kere cumhurbaşkanına teşekkür etmedi mi etti. Köşkle uyumlu çalışacağız demedi mi dedi.  Adam diyor mu ki, yasalara uygun çalışacağız. Demiyor ki neyi tartışıyorsunuz. Sonra Tayyip beyde oturan cumhur olmayacağım demedimi. Yol, park yapacağım demedimi. Dedi. E o zaman neyi tartışıyorsunuz. Eline verilen kapalı zarftaki bakanlar kurulu listesini cebine koyup ertesi gün zarfı dahi açmadan köşke getirip hemen orada imzalatıp, meclise geri dönmedimi. Döndü, daha neyi konuşuyorsunuz.
Hani aslında bu durum bize yabancı değil.1950 kadar zaten tek partili bir sistem vardı. Daha sonra 60 yılında ihtilal oldu. Cumhurbaşkanı, Başbakan mı vardı. Komite tarafından yönetilmedik mi. Daha sonra askerin kılıcı demokrasi kılıcı gibi hep hükümetlerin başında sallanmadı mı? Muhtıralar ve sürekli kesintiye uğrayan bir yönetim biçimi.
Sonra 1980 ihtilalı, yine kesinti. Cumhurbaşkanı, başbakanı mı vardı. Tek adam evren degilmiydi. Söylediği her şey yasa yerine geçmiyor muydu? Sonra her şey rayına oturdu derken… Özal Cumhurbaşkanı oldu. Kim yönetiyordu ülkeyi, başbakan mı vardı. Çankaya köşkünden yönetilmedimi. Sonra tekrar parlamenter sitemine döndük. Demirel ve sezer zamanlarında.
Yani ne olmuş, zaman, zaman başkanlık,bazen parlamenter, bazen yarı başkanlık bazen dikta sistemi geçerli. Bazen komite karmakarışık bir durum hâkim. Zaten yönetim şeklimize merak etmeyin. Bununda bir süresi var. Bir bakarsınız tekrar eski veya başka bir sisteme dönmüşüz. Türk milleti olarak bizim yapımız bu. Aynı yerde takılıp kalmayız, sürekli deneriz. Ama bir türlü mükemmeli bulamayız.
Başkalarını da örnek almaya gerek yok. Onların gömleği bize uymaz, sıkar bizi. Mehteran takımı gibi üç ileri bir geri durmak yok, yola devam.
Zaten, Türk milleti olarak en çok tükettiğimiz şey ekmek ve ümit değil mi?Maşallah her ikisi de bol bizde.
Saygıyla kalınız…