Aslında Sırpların Osmanlı’ya karşı kaybettiği 1389 Kosova Meydan Savaşı’nın 600 yıl sonra gündeme gelen intikamıydı Boşnaklara uygulanan bu zulüm.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan soğuk savaş sonrası Kafkaslar ve Balkanlar gibi kritik bölgelerde söz sahibi  olmak isteyen ABD’nin yanı sıra, tek dinli, tek kültürlü bir Avrupa hayali içinde olan AB ve ırkçı Sırpların ‘Büyük Sırbistan’ düşünü destekleyerek bölgede etkili olmak isteyen Rusya’nın emelleri, Tito’nun ölümüyle dağılan Yugoslavya’nın üzerinde çakışıyordu.

Bu çakışma içinde adım adım yok edilmeye çalışılan ülkede birbirinden koparılan halklar arasında zaten var olan ayrışma daha da tetiklenerek düşmanlıklar pompalanmış, sonra uluslararası kuruluşlar tarafından bölge güya koruma altına alınmış ve özellikle Boşnaklar savunmasız bırakılarak tescilli bir katil sürüsü olan Sırpların insafına terk edilmişti.

Sırp lider Miloseviç, Kosova’da 1989 yılında 1 milyon Sırp’a hitaben yaptığı, intikam duyguları ve hesaplaşma arzusuyla dolu, halkı galeyana getiren  konuşmasında yaşanacak kanlı olayların ilk ateşini yakmıştı.

“Tanrı bazı milletleri üstün ve seçkin, bazılarını ise değersiz ve üstün olana itaat edecek biçimde yaratmıştır. Sırpların Müslümanlardan daha üstün oldukları bir gerçektir. Müslümanlar yok olmaktan kurtulmak istiyorlarsa, üstün olan bizlere itaat etmeye mecburdurlar” diyen Miloseviç’ten ayrı olarak, Bosna Sırplarının Lideri olan Radovan Karadziç ise; “Biz tek din ve tek kültürlü bir Avrupa için savaşıyoruz, amacımız Balkanlardaki İslam kalıntılarını yok etmek ve Anadolu’ya kadar sürmektir, bu büyük mücadelemizde Avrupa ve Batı dünyası bizi tam olarak desteklemek zorundadır” diyordu. (*)

Bu açıklamalardan sonra hazırlıklar başlamış, fanatik ve aşırı milliyetçi Sırplardan oluşan ÇETNİK grubu intikam duygularını körüklerken, gençlere el altından silah dağıtılmaya ve askeri eğitim verilmeye başlanmıştı. Kiliseler de boş durmuyor ve halkı Boşnaklara karşı kışkırtıyor, Bosna-Hersek’teki Sırp Partisi (SDS) Başkanı Karadziç, yapılacak bağımsızlık referandumundan “evet” çıkarsa ‘Boşnakların tümü yok’ olacak tehditlerini mecliste yapıyordu.

Boşnaklar 1. Ve 2. Dünya Savaşları sırasında da çok sayıda Sırp saldırısına uğramışlar ve katliamlara maruz kalmışlardı. Ama 20. Yüzyıl sona ererken karşılaştıkları bu soykırım ve katliam hepsinin üzerine tuz biber ekti.

6 Şubat 1992’de bağımsızlığını elde eden ve birçok ülke tarafından tanınan Bosna-Hersek’te 1992-1995 yılları arasında yaşanan işgal ve saldırılar sırasında 250 bin dolayında insan Sırplar tarafından katledildi. 170 bin insan sakat kaldı, 2 milyon kişi göç etti, 50 bin kadın tecavüze uğradı.

1992 yılının Nisan ayında yoğun bir bombardıman sonrası Srebrenica’yı ele geçiren Sırplar hiç vakit geçirmeden sivil halkı acımasızca öldürmeye başladılar.

Bosna-Hersek’in doğusunda bulunan bu kasabanın 27 bin kişiden oluşan nüfusunun %64’ünü Boşnaklar oluşturuyordu ve Sırbistan sınırına 10 km. uzaklıkta bulunan bu yöre stratejik bir öneme sahipti. 

Aylarca bombardıman edilen ve kuşatma altında kalan halk açlık, susuzluk  ve hastalıkla boğuşuyor, şehrin her tarafı yetim çocuklar, tecavüze uğramış kadın cesetleri, işkence ile öldürülmüş ve parçalanmış erkeklerle doluydu.

Sistematik bir biçimde devam eden bu soykırıma tüm dünya seyirci kalıyor, bölgedeki Birleşmiş Milletler Barış Gücü, UNPROFOR  katliamları sadece seyrediyordu.

Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in tüm dünyaya seslenişi ve yardım çığlıkları cevapsız kalıyor, BM ve NATO’nun duruma el koyması isteğine başta ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ve Almanya gibi ülkeler sırtlarını çeviriyordu. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand ve Başbakan Jacques Chirac vahşetin eriştiği boyutları anında öğreniyor, Saray Bosna’daki Fransız birliklerinin komutanı general Bernard Janvier’in ‘müdahale edelim’ talebine izin vermiyorlardı.

Nihayet Barış Gücü Komutanı Fransız General Philippe Morillon’un Sırpların komutanı General Ratko Miladiç ile yaptığı görüşmeden sonra Nisan 1993’te ateş kes ilan edildi ve BM Güvenlik Konseyi’nin 16 Nisan’da aldığı kararla yöreye ‘Güvenli Bölge’ statüsü verildi.  Ayrıca BM Gücüne bağlı Kanada birliğinin, gerektiğinde ise İngiliz birliklerinin Boşnakları koruyacağı belirtildi.

Buna karşın Sırpların durmayan saldırıları sırasında BM güçleri Sırplarla birlikte oldu. İlaç bulamayan ve açlık içindeki halka gönderilen yardımlar BM depolarında stoklanıyor, buradan erzak ve ilaç talebinde bulunan kadınlara alçakça ve ahlaksız tekliflerde bulunuluyordu.

Güvenli bölge kararı üzerine evlerini terkedenler ve güvensiz bölgelerde yaşayanlar akın akın Srebrenica’ya gelmeye başladı. Nüfus birden 60 bine çıktı. Bu sırada BM Barış Gücü Boşnakların ellerindeki silahları topluyordu.

Bu arada Türk Hükümeti’yle görüşme yaptıkan sonra ülkesine dönen Bosna-Hersek Başbakan Yardımcısı Hakkıya Turayliç, Saray  Bosna Hava Alanı’nda BM aracından indirilerek Fransız komutanın gözleri önünde öldürüldü.

Aralık 1994’te gönüllü arabulucu olarak bölgeye gelen ABD Eski Başkanı Jimmy Carter’ın Radovan Karadziç ile yaptığı görüşme sonunda 31 Aralık’tan geçerli olmak üzere 4 aylık bir ateşkes antlaşması imzalandı. Ancak bu ateşkes de Mart 1995’te yine Sırplar tarafından bozuldu. Srebrenica ve Zepa kentlerinin dünya ile bağlantısı kesildi.

SON VURUŞ, SREBRENİCA.,

Ve nihayet ‘Krivaja 95’ adı verilen ve Boşnakları tamamen yok etmek amacıyla planlanan kanlı operasyon 6 Temmuz günü Srebrenica’nın Sırplar tarafından bombardıman edilmesiyle başladı. 8-9 Temmuz’da bombardıman tüm ağırlığıyla devam etti.

İnsanlar ölüyor, sağ kalanlar sağa sola kaçışıyor, ölenler bir tarafa, yaralılarını  bile alamıyorlardı. BM’nin bölgedeki özel temsilcisi Yasushi Akashi ve UNPROFOR’un komutanı Bernard Janvier katliamı sadece seyrediyordu.

Çaresizlik içinde çırpınan halkı için bizzat İzzetbegoviç’in ve diğer Boşnak liderlerinin ABD Başkanı Bill Clinton ve BM yetkilileriyle yaptıkları görüşmeler sonucunda saldırıları durdurmak amacıyla İtalya’daki üslerinden havalanan NATO uçakları BM Genel Sekreteri Butros Gali tarafından durduruluyordu. 

10 Temmuz günü bombardımana devam eden Sırplar birkaç uyarı ve kınama dışında, BM ve NATO ile diğer ülkelerden güçlü bir tepki gelmediğini görünce, Mladiç’in “ Türklerden intikam alma vaktinin geldiği,  Srebrenica’yı  Sırplara armağan edecekleri” açıklamasıyla 11 Temmuz sabahı kesin saldırıya geçtiler. Bölgeyi korumakla görevli Hollanda askerlerinin gözleri önünde Sırplar önlerine çıkan herkesi öldürüyor, içindeki insanlarla evleri yakıyor, topladıkları Boşnakları otobüslere bindirerek infaz etmeye götürüyorlardı. Kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürülüyor, hamile kadınlar bile bebekleriyle katlediliyordu. Çetnikler en vahşi yöntemler ve işkencelerle akıl almaz öldürme metodları kullanıyordu.

Bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu soykırım, Ağustos ayının son günlerinde  NATO’nun düzenlediği hava harekatıyla son buldu. Ülke yakılıp yıkılmış, yüzbinlerce masum Boşnak emperyallerin iktidarı uğruna feda edilmişti. 

Asrın en büyük katliamı olarak nitelenen bu soykırımdan sonra 8372 kişinin cesedi bulundu. 1003 gün süren bu acımasız savaş sırasında tam 65 kez ateşkes ilan edilmiş ama her defasında Sırplar tarafından bozulmuştu.

Savaş sonrası Lahey’de kurulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi suçluları yargılamaya başladı. Uzun bir firardan sonra yakalanan Miloseviç burada yargılanırken 2006 yılında hücresinde ölü bulundu. Sırbistan İçişleri Eski Bakanı Stojiloviç meclis önünde intihar etti, eski başbakan Zoran Djindjiç ile azılı terör örgütlerinin lideri Raznatovic suikast sonucu öldürüldü. Sağlık Bakanı Kovac Madrid’de bir otel odasında, Milan Babic’de hücresinde asılmış olarak bulundu. Soykırımda etkin olan bir çok asker ve devlet adamı bu mahkemede yargılandı.

Bütün bunlar mazlum Boşnak halkının acılarını azalttı mı, hiç sanmıyorum.

Tam üç yıl boyunca mazlum Boşnaklara tüm dünyanın gözleri önünde uygar (!) batılıların destekleriyle uygulanan bu soykırımın yüreklerimizde yarattığı acı hala tazeliğini koruyor.

Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Genel Sekreteri iken 1995 yılı sonunda yönetime getirdiğim öneriyle 31 Aralık Yılbaşı gecesi saat tam 21.00’de evlerimizde bir dakika elektrikleri ve TV’ları kapatarak mazlum Boşnak halkının acılarına paydaş olduğumuzu, onları unutmadığımızı amaçlayan bir karar almış, bunu kamuoyuna duyurmuştuk.

2010 yılında ise; Genel Başkan Yardımcısı olduğum dönemde Türkiye Muharip Gaziler Derneği olarak dostum, Kara Harp Okulu eski öğrencisi Admir Valentic’in liderliğinde 12 Bosna-Hersekli gaziyi ülkemize davet etmiş, konuğumuz oldukları on gün boyunca yaşadıkları vahşeti, acı ve insanlık dışı olayları bizzat kendi ağızlarından dinlemiştik.

İnsanlığın bir utanç lekesi olarak tarihe geçen bu zulmün yıldönümünde, yaşamlarını yitiren Boşnakları rahmetle anıyor, Bosna-Hersek’li kardeşlerimize barış, huzur ve sağlıklar diliyorum.

(*) Soykırım ve Katliamlar (UHİM Yayınları)