‘’Her kitap avuçlarımın içinde tuttuğum bir hayaldir’’ 

(İngiliz yazar, Nail Gaiman)

11 Kasım 2017 Cumartesi günü okurlarımla buluşmak amacıyla ben de 36’ncı Tüyap-İstanbul Kitap fuarındaydım. 

Tıpkı daha önceki yıllarda da olduğu gibi…

6’ncı kez katıldığım Tüyap- İstanbul imza günlerimin ardında tam on bir yıl kalmış. İki kez de K.K.T.C’de imza günüm yapılmış, 2010 yılında Lefkoşa Deniz Kitap Evinde düzenlenene Can liderim, K.K.T.C Kurucu Cumhurbaşkanımız rahmetli Rauf Denktaş da katılmıştı.

Yıllar olağan akışına devam ederken, dün katıldığım 36’ncı Tüyap-İstanbul Kitap Fuarından yansıyanlara bir bakalım..!

Öncelikle aşağıda yaşanan gerçeklerin altını kalın çizgilerle işaretleyelim! 

Ama bu da yetmez, aşağıda yaşanan gerçekleri öncelikle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Ulaşım A.Ş’nin, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Trafik ve Asayiş Şube Müdürlüklerinin ve tabii ki, en çok da TÜYAP Yöneticilerinin dikkatlerine sunalım:

Nedir bu 36’ncı Tüyap-İstanbul’da yaşananlar?

İlk önemli husus,

Beylikdüzü’nde yapılan kitap fuarına ulaşımın tam bir cehennem azabına dönmüş oluşudur! 

Çünkü okurların büyük bir çoğunluğu fuar alanına gelebilmek için kullandıkları en önemli toplu ulaşım aracı, Metrobüstür.

Ancak özellikle hafta sonu fuara gelmek isteyen okurların, bu araçlarda çektikleri kalabalık sıkıntısı akıllara durgunluk verecek boyuttadır! 

Hele ki, İstanbul’un Anadolu yakasında oturuyorsanız; fuar alanına ulaşabilmeniz için Ankara’ya ulaşmanızdan daha fazla bir zamana ihtiyacınız var demektir. 

Metrobüslerin içinde yaşadığınız o unutulmaz anlar da cabasıdır!

Saatlerinizi harcadıktan sonra kitapların sergilendiği stantlara, imzalarını alabilmek için beğeninizi kazanan yazarlara ulaşabilmeniz, günün konularını dinleyebilmek salonlarda düzenlenen toplantılara konuşmalarına yetişebilmeniz içinse; bana göre adı ‘’sırat köprüsü’’ olarak anılması gereken bir yaya köprüsünü geçmeniz gerekecektir! 

Çünkü sizi fuara alanına getiren ‘’Tüyap son durağı’’ olarak anons edilen metrobüsten indiğinizde, sizi karşılayan, binlerce insanın fuar alanına ulaşmasını sağlayan bu yaya köprüsüdür…

Üzerinde bir santim boş alanın dahi kalmadığı, binlerce okurun ağır yüküne dayanmaya çalışan bir yaya geçiş köprüsü…

İşte tam da bu noktada dün; benim de aralarında bulunduğum bu yaya köprüsüne çıkarak fuara alanına ulaşmak isteyen binlerce okurun oluşturduğu salınım gücü nedeniyle, köprü bir salıncak misali sallanmaya başlamış, önemli bir felaket ile karşı karşıya kalınmıştır!

Ama bölgede bulunan emniyet güçlerimizin zamanında müdahalesiyle, yaya köprüsündeki yoğunluğun/ağırlığın azaltılabilmesi için köprü bir süreliğine de olsa geçişe kapatılmış, muhtemel bir felaket ancak böyle önlenebilmiştir.

Ama bu defa fuar alanına gelen on binler; yaya köprüsünden geçme yerine, altından geçen gidiş-dönüş çevre yoluna yönelmiş, yolun her iki kenarında bulunan bariyerler üzerinden atlamaları nedeniyle bu defa da ana yol trafiğe kapanmış, tam bir yaya-trafik keşmekeşliği yaşanmıştır.

En nihayetinde görevli trafik polisleri, ekspres yolu trafiğe kapatarak, olası bir kazayı göze alan bu vatandaşlarımıza ana yol üzerinde ‘’yaya geçiş güzergâhı!’’ oluşturmak zorunda kalmışlardır!

Şu önemli hususu da ifade etmem gerekir!

Ben metrobüsten indikten sonra imza günüme katılacağım salona gidinceye kadar, yaya köprüsü geçişi de dahil o kısacık yolu tam 45 dakikada, salona girdikten sonra ise; kitapevinin bulunduğu salona/standa olan mesafeyi ancak 20 dakikada aşabildim..!

Çünkü kitapların sergilendiği 14 salonun içindeki kalabalık nedeniyle değil yürümek, nefes almak dahi büyük bir beceri istemekteydi!

Çünkü salonlarda inanılmaz bir kargaşa hâkimdi! 

Çünkü binlerce yayınevinin/kitapevinin fuar alanına sığabilmesi için o kadar çok stand açılmıştı ki, bu yerlerde oluşan okur kalabalığı, buralara ulaşmak isteyen diğer okurların özensiz yürüyüşleri, iteklemeleri, üstüne üstlük salonlarda bulunan binlerce insanımızın oluşturduğu havasızlığın, gürültünün yarattığı olumsuz ortam; insanlarımızda bir pişmanlık oluşmasına yetmişti adeta…

Yüzlerdeki memnuniyetsiz ifadeler, buraya geliş nedenine hiç de uygun değildi!

Yukarıda sıralamış olduğum gerçekler; büyük umutlarla, hayallerle gelen genç evlatlarımızın, çocuklarımızın, ömrünün sonbaharında birkaç kitap daha okumanın peşinde olan yaşlılarımız için tam bir hayal kırıklığı idi…

Gerçekten de koştura koştura bu fuara gelen yüz binlerce insan aldıkları/alabildikleri bir kitap ile ‘’avuçlarında tutabileceği bir hayale’’ kavuşabildi mi acaba? 

Bilemem..!

Ancak yüz binlerce insanımızın fuar alanında yaşadıkları bu olumsuzlukları, eziyetleri bu fuarı düzenleyen yöneticileri görmüşler miydi, bu kargaşa ilgilerini çekmiş miydi? İşte bunu çok merak ediyorum…

TÜYAP- İstanbul;

İlk kez 1981 yılında bu gün ‘’The Marmara Oteli’’ olarak hizmet veren binanın altında faaliyete başlamış, 1986’da Tepebaşına taşınmış, 2002 yılından beri Beylikdüzü’nde hizmet vermeye başlamış, halen aynı yerde bu hizmetine devam etmektedir.

Sadece İstanbul’da değil, ülkemizin pek çok ilinde açılan TÜYAP Kitap fuarı aslında çok önemli bir görevi yerine getirmektedir. Böylesi bir fuarın varlığı, ülkemizin aydınlık yarınları için gerçekten de önemsenmeli, devletimizin en azından eğitim bakanlığımızca da desteklenmelidir.

Yıllar içinde inanılmaz bir nüfus patlaması yaşayan İstanbul gibi bir megakent de, bugün itibariyle ziyaretçi sayısı beş yüz bini aşan böylesine büyük bir organizasyon için; acilen tedbir alınması, ziyaretçilerinin yaşadığı ulaşım başta olmak üzere; fuar alanında dolaşırken yukarıda sıraladığım sıkıntıların, olumsuz görüntülerin acilen çözüme kavuşması gereklidir.

Az kalsın unutuyordum!

Böylesine büyük bir organizasyonun başında eğer ‘’uluslararası’’ yazıyor ise; bu organizasyonda kavrama uygun bir yapının, olumlu görüntülerin oluşması daha da önemlidir.

Fuarda yaşanan bu gerçekler çerçevesinde;

36’ncı Uluslararası TÜYAP-İstanbul kitap fuarına katılan tüm okurlarımızı sevgi ve saygımla selamlıyorum.