Geçen gün bir arkadaşım “ Korkmuyor musun?” dedi. Biraz şaşırdım. “Neden Korkayım” dedim. 

Sanıyorum ki bana kapıyı sıkı sıkı Kilitle. Ya da tanımadığın insanlardan çikolata alma filan diyecek.   

“Yok” dedi. “Hani yalnızsın ya, evlenmedin daha. Yalnız kalmaktan korkmuyor musun?

Ah canım ben bütün eski sevgililerimi evlendirdim de sezonu kapattım mı diyeyim?

Güldüm, ne cevap verilir ki böyle sorulara? 

Benim yaşıtlarım iyi bilir. Biz Şirinler çizgi filmiyle büyümüş bir nesiliz. Tüm güzel olayların sonunda Küt! Gargamel çıkar ortalığa… İçimize işlemiş bir defa söküp atamıyoruz…  Yakari vardı bir de hatırladığım kadarıyla her günü ayrı bir macera…  İşte benimki biraz öyle…

35’ten sonra biraz daha farklı algılamaya başlıyorsun hayatı. Tabii geçmişten gerçekten birşeyler öğrenebildiysen… Tecrübe yediğimiz kazıkların bileşkesidir demiş James Thurber…   İşte aynen öyle hissediyorsun. 

Seni daha önce korkutan konulara ya da kişilere bakış açın farklı oluyor. 

Ben artık zamanımı korkmaya değil, korkan kadınlara yardım ederek geçiriyorum. 

Çünkü korku salmaya, sindirmeye çalışan insanların ne kadar aciz olduğunu iyi biliyorum.

Bana Almanya’dan, Avusturya’dan, Gaziantep’ten ulaşıp yardım isteyen tüm kadınların sorunlarını elimden geldiğince çözmeye çalışıyorum.

Neden? Çünkü onlarla sıkı bir bağ kurabiliyorum. Aynısı olmasa bile benzer şeyleri yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.

 Ben halktan ayrı bir yazar olmadığım için tabanın ne hissettiğini, ne yaşadığını iyi biliyorum.

Azim ve beton hikayesi yani, anladınız siz onu…

Arkadaşıma gülüp geçtim ama yanıtımı buradan vereyim…

Ben neden korkuyorsam tam tersini yaparım. 

Kendimi hep rahatsız edecek bir şeyler bulurum. Yaşamak, öğrenmek ve yazmak benim hayat mottom. 

Dolayısıyla sorunlarla uğraşmaktan mutluyum.. 

Yani böyle iyi… 

İşte sonunda bu kafaya geldim. Darısı başınıza..