Sabah saat Ay Koç buruna geçene kadar boşlukta ilerleyecek. Saat:09:54 ‘da…
Yaklaşık 90 dakikalık bu boşluk sürecinde akışta kalmak yeni bir olayı hayatınızda başlatmamak daha yerinde bir davranış olacaktır.
Saat 11:34’de Ay Koç burcuna geçiyor.
Ay Koç burcundayken, bir çocuk gibi her şeye yeniden başlama isteği ve enerjisi ile dolarız. Neşeli ve meraklı bir şekilde her şeye ilgi duyar merakımızı gideririz.
Çoğu zaman yine bir çocuk saflığında sonu düşünülmeden de yapılan hareketler çoğu zaman koç burcu enerjisidir.
*
Gece yaraısı kesinleşen 01:36 itibari ile  Güneş Paralel Venüs açısı ile, ezoterik çalışmalar için uygun bir zaman dilimidir.
Özellikle taşlarla yapılan çalışmalar bu enerji altında daha çok değerlendirilmiş olur.
Öte yandan bu açı  gerçek aşkla da ilgilidir. 
İnsanlar bu zaman diliminde aşka tutulabilir. 
SABAH SAAT 09:53itibari ile  Ay’ın  Satürn ile üçgen açısı altında; kolay konsanter olur öğrendiklerimizin kalıcı olmasını sağlayabiliriz. Tam bir çalışma açısıdır. Özellikle evle ilgili çalışmaları destekler, bir anda kendinizi evi düzenlerken bulabilirsiniz. 
Akşamüzeri ise 19:05 Ay ile Merkür 180 derecelik açı ile karşıt duruma galiyorlar.
Bu açı ile de  Sözler ve fikirler ile duyguların çatışması mümkündür. Huzursuzluk görülür. 
Bugün biraz  zihnimizin huzuru üzerine çalışalım.
Sizinle bu konu hakkında bir Osho hikayesi daha paylaşıyorum
Osho'dan Zihinsel Huzur Hikayesi
Dünyanın bütün zenginliklerine sahipti, ama şimdi ise zihinsel huzur peşinde koşuyordu. Bir bilgeden diğerine gitmiş ve hepsi de harika tavsiyeler de bulunmuş ama tavsiye kimseye yardımcı olmaz. Sonuçta, sadece aptallar nasihat verir ve sadece aptallar nasihat alır. Bilge insanlar, nasihat vermekte gönülsüz davranır, çünkü bilge bir adam, bu dünyada bedava olarak verilen ve hiç kimsenin almadığı yegane şeyin nasihat olduğunu bilir.
Öyleyse neden uğraşsın? Bilge bir adam, önce nasihati kabul etmen için seni hazırlar. O sana sadece nasihat vermez; senin hazırlanman da gerekir. Seni hazırlamak yıllar sürebilir; önce tarlayı süreceksin ve ancak ondan sonra tohumu ekebilirsin. Sadece bir aptal, taşların, kayaların üstüne tohum atarken, aslında onları ziyan ettiğini aklına getirmez. Bütün bu bilgeler ona nasihatte bulundu ama hiçbir şey yerine oturmadı. Sonunda, bir şey sormadığı adamın biri, kimseninin tanımadığı bir adam – hatta köyün aptalı olarak görülüyordu – bir gün yolda giderken onu durdurdu ve şöyle dedi: “Sen gereksiz yere vaktini harcıyorsun: Bu adamların hiçbiri bilge değil. Onları çok iyi tanıyorum; ama aptal olduğum için kimse bana inanmıyor. Belki sen de bana inanmayacaksın, ama tanıdığım bir bilge var. Zihinsel huzur için kendine bu kadar işkence yaptığını görünce, sana doğru insanı göstersem iyi olur diye düşündüm. Sonuçta ban bir aptalım.
Kimse benden nasihat istemez ve ben de kimseye vermem. Ama dayanamadım: Seni bu kadar üzgün ve mutsuz görünce sessizliği bozdum. Komşu köydeki şu adama git.” Zengin adam hemen, içinde çok değerli elmaslar bulunan büyük bir torbayla, güzel atına binip gitti. Köye ulaştı ve adamı gördü. Bu adam, Sufilerin Nasrettin Hocasıydı. Hocaya sordu: “Zihinsel huzura ulaşmama yardımcı olabilir misin?” Hoca yanıtladı: “Yardım mı? Onu sana verebilirim.” Zengin adam düşünmüş. “Çok garip, önce o aptal tavsiye etti ve ben de çaresizliğim yüzünden, denemekten bir zarar gelmez dedim ve buraya geldim. Bu adam daha büyük bir aptala benziyor. ‘Onu sana verebilirim’ diyor.” Zengin adam konuşmuş: “Bana verebilir misin? Her türlü bilgeye gittim hepsi nasihat verdi; şunu yap, bunu yap, disiplinli yaşa, bağış yap, yoksullara yardım et, hastane aç, şunu yap, bunu yap. Bütün bunları söylediler ve aslına bakarsan ben de hepsini yaptım, ama hiçbiri işe yaramadı. Hatta daha da çok bela çıktı başıma. Şimdi sen onu vereceğini mi söylüyorsun?” Hoca cevap vermiş:
“Bu iş çok kolay. Şimdi attan in.” Zengin adam atından inmiş. Torbasını elinde tutuyormuş ve hoca sormuş: “Neden o torbayı kalbine bu kadar yakın tutuyorsun?” “Bunlar çok değerli elmaslar. Eğer bana huzur verebilirsen, sana bu torbayı vereceğim. ” Ama adam daha ne olduğunu bile anlamadan, hoca torbayı kapmış ve koşmaya başlamış. Bir an için şok geçiren zengin adam, ne yapacağını bile anlamamış. Sonra hocanın peşine düşmüş. Ama burası hocanın köyüydü; her sokağı, her kestirmeyi biliyordu ve koşuyordu. Zengin adam, hayatı boyunca hiç koşmamıştı ve çok şişmandı… Ağlıyor, hızla nefes alıp veriyor ve gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Dolandırıldım! Bu adam hayatım boyunca biriktirdiğim bütün emeğimi, her şeyimi aldı” diye bağırıyormuş. Böyle olunca da bir kalabalık toplanmıştı ve hepsi gülüyordu. Zengin adam, “Hepiniz aptal mısınız, bu köy aptallarla mı dolu; ben mahvoldum ve sizler hırsızı yakalamaya çalışmak yerine gülüyorsunuz” demiş. Kalabalıktan sesler yükselmiş: “O bir hırsız değil, çok bilge bir adamdır.” Zengin adam, “Köyümdeki o aptal yüzünden bu belayı başıma sardı!” diye söylenmiş. Ama bir şekilde, koşarak, terler akıtarak hocayı takip etmiş. Hoca, adamın atının hala durmakta olduğu ağacın altına gelmiş. Elinde torbayla ağacın gölgesine oturmuş ve zengin adam da ağlayarak gelmiş.
Hoca “Şu torbayı al” demiş. Zengin adam torbayı alıp göğsüne bastırmış. Hoca sormuş: “Şimdi nasılsın? Bir parça huzur hissediyor musun?” Zengin adam yanıtlamış: “Evet, çok huzurlu geliyor. Çok garip bir adamsın ve garip yöntemlerin var.” Hoca yanıtlamış: “Hiçbir gariplik yok; basit bir matematik. Sahip olduğun şeyi kanıksamaya başlıyorsun. Sana, onu kaybetme ihtimalinin gösterilmesi lazım; ancak o zaman ne kaybettiğinin farkına varıyorsun. Yeni hiçbir şey kazanmadın. Bu, huzursuz bir şekilde taşıdığın torbanın kendisi. Şimdi aynı torbayı kalbine bastırıyorsun ve herkes, ne kadar mutlu ve huzurlu olduğunu görüyor; mükemmel bir bilge! Evine git ve kimseyi rahatsız etme.”
Sağlıkla