Tiyatro, toplumların yaşamında, çok önemli bir kültür olayıdır. Tiyatro oyuncuları, aktörler, aktrisler, gerçek sanatçılardır. Bir sinema filmi, TV dizilerinden farklı olarak, sahnede, her oyunda, aynı performansı göstermek  mecburiyetindedirler. Tiyatro, canlı bir olgudur. 

Ben, küçük yaşlarımdan beri, anne ve babamdan, mülhem olarak, tiyatroyu çok sever, mümkün mertebe izlerim. Mülkiye sınavını kazanıp, Ankara’ya, Mülkiye Mektebi’ne girince, beni, Ankara’da, en fazla cezbeden husus, Ankara’nın zengin sanat ve kültür yapısıydı. Devlet Tiyatrosu’nu, Devlet Opera ve Balesini, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı izleyebilmek, benim için büyük bir keyif ve imtiyaz olmuştur. O yıllarda, bu performanslara giderken, özel hazırlık yapar, en güzel elbiselerimizi giyer, mutlaka kravat takardık. Palto ve şapkaların, vestiyere bırakılması mecburiydi. Vestiyer, parasızdı. Şimdi olduğu gibi, pejmurde kıyafetlerle, jeanle, kazakla, tiyatroya girilmezdi. Büyük Tiyatro, Vakıf Handa’ki Küçük Tiyatro, Türk Ocağı Salonlarındaki Üçüncü Tiyatro (biz orada son sınıfta Kral Oidipusu oynamıştık), Şinasi Sahnesi vazgeçilmezdi. Daha sonra, Ankara’da, özel tiyatrolar açıldı. Ankara Sanat Tiyatrosu, Meydan Sahnesi, çok başarılıydı, müdavimi olmuştuk. Cumhurbaşkanlığı Senfoni  Orkestrası, Dil, Tarih Salonu’nda, konserlerini icra ederdi. Daha sonra, istasyon yolundaki kendi konser salonuna taşındı. Cuma geceleri, klasik müzik konserlerini, İsmet İnönü ile birlikte izlemekten büyük gurur duyardık. En öndeki sıranın sağ koltuğu, Sn. İnönü ve Mevhibe Hanım’a aitti. Bazen, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başvekil, Adnan Menderes de konserlere, gelirlerdi. Milletvekilleri, Bakanlar, yüksek memurlar, konserlere gelirlerdi. Devlet Tiyatrolarında, Cüneyt Gökçeri, Ayten Gökçeri, Semih Sergeni, Bozkurt Kurucu, Tijen Parı, daha nice çok değerli dev sanatçıları izlemek, büyük bahtiyarlıktı. 

Ben, hep bizim, Türk sanatçılarımızın, dünya çapında olduklarına inandım. Onlar, büyük  yeteneklere, yüksek niteliklere, Allah vergisi değerlere sahiplerdir. Onlar, her şeye  layık Atatürk’ün çocuklarıdırlar. Onlara layık olmayanlar, her nasılsa, göreve gelmiş olan, yöneticilerdir. Dünya Tiyatrolar Gününü tesid ediyoruz. Ama, buruk kutluyoruz. Özellikle, son 14 yıldır, tiyatro, opera, bale, klasik batı müziğine, sanat ve kültüre önem verilmiyor. Sanatçıların özlük hakları, olanakları, devamlı kısılıyor. TBMM’de, Kültür Bakanlığı bütçesinde, sanat ve kültür için, gereken ödenekler ayrılmıyor. 

TBMM’de, İstanbul Milletvekili olarak görev yaparken, en önem verdiğim bütçe, Kültür Bakanlığı bütçesi idi. Kültür Bakanlığı Bütçesi hakkında konuşmamı yaptım. Hükümet sıralarında, Bakan Fikri Sağlar, Müsteşar Prof. Dr. Emre Kongar bulunuyordu. Bakan Sn. Sağlar’ın yaptığı çalışmaları övdüm, eksik gördüğüm hususları dile getirdim. Devlet Tiyatroları, özel  tiyatrolar, bale ve opera, Senfoni Orkestraları, sinema  sektörüne destek. Arkeolojik kazı ve araştırma bütçelerinin, kütüphaneler bütçelerinin arttırılmasını istedim. Konuşmamda, tarihi oyunlara, eserlere, repertuvarlarda daha fazla yer verilmesini, cihan imparatorluğu kurmuş olan ecdadımızın tarihinin, tiyatro temsilleri ile halkımıza yansıtılmasını istedim. Konuşmamı bitirip dışarıya çıkmıştım ki, Kültür Bakanlığı memurları ‘Milletvekilim, siz çıkınca, refah birkaç DYP milletvekili bir olup, bale, opera, senfoni, Tiyatrolar Bütçelerinde, kısıntı yapılması için önerge verdiler’ dediler. Derhal, komisyon salonuna koştum. Elimi kaldırarak, tekrar  müzakere istedim, oylamayı durdurdum. TBMM/Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, değerli dostum, Samsun Milletvekili, rahmetli İlyas Aktaş, benim hassasiyetimi biliyordu. Benim verdiğim önergeyi oylattı, mevcut Kültür Bakanlığı Bütçesini, arttırarak geçirdik.

Son yıllarda, tiyatrolara gereken önem verilmiyor. Eskiden, her gece, bazen, matine, suare oynayan tiyatrolar, sadece cumartesi, pazar günleri, fazla dolu olmayan salonlara, oynuyorlar. Bunun nedenlerinden birincisi, tiyatro salonları azaldı, kapatıldı, AVMlere taşındı. Bu, utanılacak bir durumdur. Tiyatro, tiyatro için yapılan sahnelerde icra edilir. Utanç duyulması gereken diğer bir konu da, İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nin durumudur. AKM çürümeye, yıkılmaya terkedilmiştir. İstanbul’un opera ve konser binası, salonu yoktur. İstanbul, Avrupa’da, opera binası olmayan yegane şehirdir. 

Tiyatro, konserlerin boş salonlara oynanmasının ikinci nedeni ise ulaşım, trafiktir. Özellikle, İstanbul’da, trafik faciadır. Dünyanın hiçbir yerinde, insanlar, 2-3 saatini, trafikte israf etmezler. Bir yere gitmek istiyorsun, gidemiyorsun. Böyle bir şey olabilir mi? Vatandaş yorgun, argın işinden çıkıyor. Evine gidebilmesi, insanüstü çabayı gerektiriyor. Güç bela evine, 3 saat sonra ulaşan kişi nasıl ailesini alıp, tiyatroya veya başka bir  kültür faaliyetine gitsin? 

Tiyatrolarda, genellikle üniversite öğrencilerini, gençleri, tiyatroya gönül vermiş, gerçekten fedakar vatandaşlarımızı görüyorum. Tiyatroya gitmenin, tiyatroları idame ettirmenin, gerçekten bir mücadele olduğu ülkede yaşıyoruz, ne yazık ki. Dünya Tiyatrolar Gününde, zorluklar, engellemelere rağmen, bu sanatı sürdürenlere teşekkür borçluyuz. Aslında, hayatlarında, baleye, operaya, tiyatroya, senfoni orkestrası konserlerine gitmemiş, hatta eşi ile dans bile etmemiş insanların yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu ortamda, sanat ve kültürün gelişmesini beklemek, safdillik olacaktır. Her şeye rağmen, Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun.