İdrak edilen her yeni yılda geçmiş yılın muhasebesini yapmak gereklidir. Bu değerlendirmeler, ülkeyi yönetenlerin yetenek, beceri, iyi niyet, Devlet Adamlığı niteliklerini ortaya koyar. Esasen, tüm iktisat teorilerinin  temel hedefi, fertlerin refah düzeylerini arttırmaktır. Bir ülkede ekonominin nasıl gittiğini anlamak için, 5 ana parametre bulunmaktadır. Bunları Türkiye açısından  değerlendirelim. 
Yatırımlar, alınan tüm tedbirlere rağmen, ülke için gerekli yatırımlar gerçekleşemiyor. 
Özel kesim, yatırım hacmi düşüktür. Bir ülke inşaat sektörüne bel bağlayarak gelişemez. 
Hükümet, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımların proje bazinda desteklenmesi, Türkiye Varlık Fonunun ihdası konusunda, teşvik tedbirleri getirilmesine rağmen, yatırımlar artmıyor. Kredi garanti fonu, vergi ve SGK borçlarının yeniden yapılandırılması gibi yeniliklerde, beklenen olumlu etkiyi yaratamamıştır. Yatırımların finansmanını etkileyen faktörlerden birisi de, ülkemizde tasarruf oranların %11 gibi, OECD ortamasının fevkalade altında olmasıdır. Bu durum yatırımların finansmanı için ayrılacak kaynakları menfi yönde etkilemektedir. Bizim gibi gelişen ülkelerde, yatırım finasmanı  için, yabancı sermaye girişi fevkalade önemlidir.
Ne yazık ki, dünyada mevcut 1.5 trilyon dolar olan, yabancı  sermayeden Türkiye’nin alabildiği pay komik düzeydedir. Yabancı sermaye girişinin, olmassa olmaz koşulu, bir ülkedeki güven ortamıdır. Türkiye’nin bu konudaki, değerlendirilmesini size bırakıyorum. Devleti idare edenler, faizlerin yüksekliğinden şikayet ederek, indirilmesini istemektedirler. Faizler, iktisadin ayrılmaz  faktörüdür. Faizler inerse, yatırımlar artar demektedirler. 
Yapılan bir araştırmaya göre, bankalarda mevduat bulunduranların oranı, %58 ile dar ve orta gelirlilerdir. Bu miktar, 775 milyar TL’dir. Bu dar gelirliler, yemeyip içmeyip, geleceklerini düşünerek, tasarruf yapmakta, bankaya para yatırmaktadırlar. Faizlerin  hesapsız, kitapsız, ekonomi kurallarının dışında, sırf birisi istiyor diye düşürülmesi, en fazla mevduat sahibi dar gelirlileri menfi yönde etkileyecektir.
Öte yandan bu durum, yaşandığı gibi, dolar ve euronun aşırı yükselmesi durumunu intaç etmektedir. İkinci parametre, büyümedir. Şüphesiz, büyüme, yatımların hacmi ile yakından ilintilidir. 
Türkiye, 2023  hedeflerine ulaşmak için her yıl ortalama en az % 7 oranında büyümelidir. Maalesef, son iki yılda, büyüme  hedefin altında kalmıştır. 2015’te %4, 2016’da da %3,2’lik büyümeyle hiçbir yere varamassiniz. Büyüme, 2017’de %4.4, 2018 yılında da %5 gibi fevkalade düşük düzeydedir. 
Türkiye’nin büyümesini, 2023 hedeflerini yakalayacak biçimde, arttırması elzemdir. Aksi halde, ekonomik kriz ve istihdam daralması riskiyle karşılaşılacaktır. Diğer bir parametre de, ihracaattaki endişe verici azalmadır. Bu hükümetin, 2023 ihracat hedefi, 500 milyar dolardır. 2016 yılı ihracatı, 145 milyar dolar olarak beklenmektedir. İthalat ise, 198 milyar dolardır. İhracat artacağına düşmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin ihracatının %55’i, Avrupa Birliği ülkelerinedir. Bu itibarla, AB ile ilişkilerde, bağırıp çağırmak yerine, daha dikkatli olunmalıdır. 
Denilebilir ki, Efendim biz  Afrika’da, Asya’da yeni pazarlar bulacağız. Sizin Afrika’da bulduğunuz pazarların sahipleri meteliğe kurşun atan, parasız, herşeyi  bedavaya, hibe ile elde etmek isteyen ülkelerdir. 
Ne yazık ki, başta Rusya ile yaşanan gereksiz kriz nedeniyle, Türkiye’nin turizm sektörü ciddi yara almıştır, turizmdeki gerileme %39 gibi fevkalade endişe verici boyutlardadır. Turizm gelirleri, 15 milyar dolar civarında  olacaktır. Anap iktidarının, Türkiye’ye kazandırdığı  5 yıldızlı, imrenilecek oteller ve tatil köylerinin çoğu, kapanmış olup, bu sektörde çalışanlar işsiz kalmışlardır. 
Diğer  bir parametre de istihdam ve işsizliktir. Resmi rakamlara göre, işsizlik oranı %9.9’dur. Bu rakam aldatmacadır. Elinde üniversite diplomasi olanlardaki işsizlik, %24 gibi ürkütücü boyutlardadır. İşsiz, iş bulmaktan ümidini kesmiş olanlarla  birlikte, işsiz sayısı 7 milyonun üzerindedir. Diğer bir değerlendirmede, enflasyondur. 
Tüm çabalara rağmen enflasyon, %8.8’den aşağıda tahmin edilememektedir. 
Türkiye, 726 milyar dolar milli gelir hacmiyle patanaj yapmakta, örte gelir tuzağından, çıkamamaktadır. Bu gidişle, iktidar 2023 hedefi olarak belirlediği, 2 trilyon dolara nasıl ulaşacaktır? (Anavatan Partimizin 4 trilyon dolar GSMH ve 1Trilyon dolar ihracat hedefi vardı. Eğer biz iktidarda olsaydık bu rakamları yakalardık). 
Yatırım, büyüme, istihdam, enflasyon, ihracat, turizm parametreleri olarak, Türkiye’nin 2017 yılı başındaki durumunu kısaca gözden geçirdik. Ekonominin  yanısıra Türkiye, 2017 basında, hayati sorunlarla mücadele ediyor, FETO, darbe girişimi, PKK ile savaş, Fırat Kalkanı mücadelesi, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü için fevkalade önemlidir. Hergün şehitler, zaiyatlar veriyoruz, ciğerimiz yanıyor. 
Bu hareketlar, büyük bütçeleri götürüyor. Türkiye’nin dış politika açmazlarını, hatalarını bir başka yazımda ele alacağım. Türkiye hiç kimsenin sebebini bulamadığı, Suriye sorunu nedeniyle 3 milyonun üzerinde Suriyeli’ye bakmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu konuda toplam 20 milyar doları, sıkışık bütçesinden harcamaktadır. Suriyeliler tanınan eğitim, sağlık, iş imkanları, Türk vatandaşlarının üzerindedir. Suriyelilerin yaşadığı birçok il ve ilçedeki halkımız bunlardan rahatsızdır. Halkımız bunların süratle  memleketlerine dönmelerini istemektedirler. Tüm bu değerlendirmeler gösteriyor ki, Türkiye ekonomisi olumlu yönde seyretmiyor. İş adamları toplantısında, müteşebbisler seslerini çıkartamıyorlar. Başbakan, herşey iyi olacak diyor, ne desin ki, kötü olacak mı desin, ama inandırıcı olamıyor. Türkiye’nin medarı iftiharı, benim kurumum, Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar, sıradan Kalkınma Bakanlığı kurdular. Ekonomi kuruluşlarının başında, ekonomiden anlamayan bakanları getirdiler, bazen doğruları söyleyen bir Başbakan yardımcısını da  eleştiriyorlar. Sonunu hep beraber göreceğiz, Türkiye’nin yaşamsal reformlara, tedbirlere büyük ihtiyacı var, Türkiye’nin birinci meselesi, Başkanlık Sİstemi, bunun için referandum değildir. Biz Devletten geldik, Devleti idare etmek, Devlet Adamı olabilmek, öyle kolayca ulaşılabilecek özellikler değildir. Ne var ki, hepimiz aynı gemideyiz, keşke mümkün olsa da, su almakta olan gemiyi, limana yanaştırmakta, bizlerin de katkıları olabilse.