2016, en kanlı ve en vahşi terör eylemlerinin yapıldığı, kan ve göz yaşının hiç durmadığı, askerimizin IŞİD terörünü önlemek adına Suriye’ye girdiği, Rusya’yla aramız düzelirken, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye silah yardımı yapan ABD ile ilişkilerimizin gerildiği, AB üyeliğimizin tartışılıp Şanghay İşbirliği Örgütüne üyeliğin konuşulduğu, Fetullah cemaatine mensup bir kısım askerin darbe teşebbüsünde bulunduğu, Rize’de Atatürk Heykelinin kaldırıldığı, cemaat ve tarikat vakıflarının yurtlarında erkek öğrencilere bile tecavüzlerin yaşandığı, genç kızların ve kadınların tecavüze uğradığı, şiddet ve cinayet kurbanı olduğu, dindar ve kindar nesil yetiştirmek uğruna eğitimin içine edildiği ve PİSA testlerinde acınacak hale düşüldüğü, ekonomide ve döviz kurlarında önemli değişimlerin yaşandığı, Başkanlık tartışmaları ve yeni anayasa çalışmalarının başladığı, ama bu arada Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Avrasya tüneli, Göktürk uydusu gibi devasa yatırımların hayata geçirildiği zorlu bir yıl oldu.
Yeni yılda her şeyin daha güzel olması için dua ediyoruz.
Bu coğrafyada yaşamanın ağır bir bedeli olduğunu biliyoruz. İçimizdeki örümcek kafalılara ve hainlere rağmen Türk milletinin kanıyla, canıyla bedelini ödediği Lozan’ın bir zafer olduğunu elbette biliyoruz. Anlaşmayı imzalandıktan sonra, İsmet Paşanın yanındakilere 100 yıl kazandık demesinin sebeplerini biliyoruz. Ülkemizde Lozan’ı tartışmaya açanlara, Yunan Dışişlerinin “Lozan’ı beğenmiyorsanız Sevr’i verelim” demesinin altında yatan manayı elbette biliyoruz. (Sevr’i vermek isteyenlere M.Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları 1922’de hakettikleri cevabı vermişti). Batı dünyasının 200-300 yıldır topraklarımız üzerindeki heves ve hayallerini elbette biliyoruz. Güneyimizde Akdeniz’e açılması düşünülen Kürt koridoru için küresel güçlerin şeytani hesaplarının olduğunu biliyoruz. Düne kadar ABD ve koalisyon güçlerinin en büyük düşman ilan ettikeri IŞİD’e operasyon yapan Türkiye’nin yalnız bırakıldığını ve sanki IŞİD’i destekler gibi kendi operasyonlarını durdurduklarını görüyoruz.
Türkiye, bölgesel bir güç olmakla beraber, büyüyüp, geliştikçe küresel çevreleri rahatsız etmekte ve onların plan ve projelerine ters düşebilmektedir. Her ne kadar bir zamanlar BOP’un eşbaşkanı olmaka övünüldüyse de, rahmetli İsmet Paşa, “süper güçlerle işbirliğinin kaplanla yatağa girmeye benzediğini” zamanında söylemişti ama gel de anlat... Cumhuriyeti kuranların Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve Ortadoğu’da bir çok cephede savaşarak yoğrulduğunu, çöken Osmanlı’nın hastalıklarına yakınen şahit olmaları nedeniyle engin tecrübe kazandıklarını, binbir bela ve entrikaya rağmen Türk milletini selamete çıkardıklarını unutmayalım.
Kötülük, zalimlik, gaddarlık, eza, cefa ve bela, şiddet, taciz, tecavüz, kazalar, ihmaller, hatalar, felaketler, sömürülme, acı, ölüm, kan ve gözyaşı, umutsuzluk, çaresizlik, zavalılı, cehalet ve yobazlık kaderimiz olmamalıdır...  
Her türlü, cepheleşmenin, bölünmenin, ötekileştirmenin bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük olacağını, bizi biz yapan milli değerlerimizi törpülemenin kimseye faydasının olmayacağını unutmamalıyız. Eğer bugün Bölücü PKK, radikal islamcı IŞİD, küresel maşa FETÖ, aşırı sol DHKPC vs. gibi örgütlerin açıktan ve sözde müttefiklerimizin bunlarla sinsi işbirliğine rağmen ayakta durabiliyorsak, M.Kemal ATATÜRK ve arkadaşlarının Cumhuriyetimizi sağlam temeller üzerinde kurmalarına borçluyuz. Geleceğimizi heba etmemek için çağdışı ve boş hevesler değil, ATATÜRK’ün ilke ve inkılapları bize yeter de artar bile...