Önce şunu söyleyeyim, TBMM’de bir Torba Yasa görüşülürken, dönemin Çevre Bakanı Sn. Doğan Can Akyürek’in de desteğini alarak, bir madde ekledim. Madde şöyleydi: “Seçim dönemlerinde, kampanyalarda, çevreyi kirletmemek amacıyla siyasi partiler sadece parti merkezlerinin ve seçim bürolarının önlerine bayrak, flama, propaganda malzemesi asabilirler. Gerekçe de; Doğayı ve çevreyi korumak, cadde ve sokaklarda görüntü kirliliğine meydan vermemek ve kullanılan maddeler dolayısıyla israfı önlemek. Bu yasa kanunlaştı. İzlenmesi ve müeyyide uygulanması görevi valilere ve kaymakamlara verildi. Ne yazık ki, her vesile ile çevreye verilen zarar ve kirlilik devam ediyor. Sıkıysa! Valiler ve Kaymakamlar, İktidar Partisine bu yasayı uygulasınlar.
25. Dönem Milletvekili genel seçimlerinde ortaya çıkan husus, partilerin hesapsız kitapsız vaatleri olmuştur. Bazı partiler ise İktidara gelme ümitleri olmadığından, bol keseden atmaktadırlar. Ancak, İktidarın ciddi alternatifi olan partiler hesaplarını iyi yapmalıdırlar. Neticede millete mahcup olabilirler. Meri Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanları tarafsızdır. Yani, tüm siyasi partilere eşit mesafededir. Bir partiyi desteklemek amacıyla, meydanlara çıkmaları pek içimize sindirilebilecek bir durum değildir.
Seçimlerde eksik olan husus, siyasi parti liderlerinin ağırlığı olan bir insanın başkanlığında, televizyon programında bir araya gelerek, vaat ve beyannamelerini açıklamalarıdır. Genellikle ileri demokratik ülkelerde bu yapılır. Demokrasinin özelliği herkes herşeyi söyleyecek, sonuçta takdiri millet yapacaktır. Yine demokrasinin vazgeçilmezi sandıktan çıkan sonuca, herkesin razı olması ve millete küsmemesidir. Bu seçim kampanyası gerçekten çok ilginç. Tanıdığım ve HDP ile alakası olmayan birçok kişi, sırf AKP az Milletvekili çıkarsın diye, HDP’ye oy vermeye karar vermiştir. Diyorum ki, keşke HDP bölücü ve etnik siyaset yapmasa, PKK ile işbirliği içinde bulunmasa, eskiden hiç olmayan Türk, Kürt ayrımını ortaya atmasa, sadece kendi bölgesinin ve halkın sorunlarını değil, tüm Türkiye’nin sorunlarına sahip çıkan, gerçek bir Türkiye Partisi olabilse, ben HDP’ye oy verenleri mazur görebilirdim.
Bizim nesiller, hiçbir zaman karşımızdakini Kürt’tür, Ermeni’dir, Musevi’dir, Levanten’dir diye düşünmedik. Bu topraklarda yaşayan herkesi bu milletin asli parçası olarak gördük ve ilişkilerimizi bu şekilde yürüttük. Kendileri kabul etmiyorlar ama, bugün Kürt diye, kendilerini ayrı bir kimliğe sokan vatandaşlarımız, bu ülkede şimdiye kadar her mevkiye ve unvana sahip olabildiler. Hala da olmaktadırlar. Tüm Türk vatandaşları aynı haklara sahiptir. Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nin Batı’ya nazaran, geri kaldığı doğrudur. Ancak, bu bölgelerarası dengesizlik, orada Kürtler yaşıyor diye değil, Türkiye’nin kalkınma özelliklerinden kaynaklanmaktadır.
Özellikle Özal döneminden beri, bu bölgeye büyük yatırımlar yapılmış, yeni yollar, enerji santralleri, okullar, havaalanları, fabrikalar, hastaneler, ezcümle birçok tesis kazandırılmıştır. Bu bölgeden toplanan vergilerin, batı bölgelerine göre, daha düşük olmasına karşın, bunlar yapılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatında görev yaparken, DPT Uzmanları olarak, bu bölgelere sık sık giderdik. Altını çizerek söylüyorum, tüm arkadaşlarımız proje önem ve önceliklerini Güney Doğu Anadolu’nun kalkınmasına yönelik olarak hazırlarlardı. Özellikle, DPT’nin bağlı olduğu Başbakan Demirel ve Özal bize daima “Türkiye’nin her tarafı, her ili, her ilçesi, her köyü Amerika’da olduğu gibi aynı medeniyet ve refah standartlarına kavuşacaktır” demişlerdi ve bu büyük çapta gerçekleşmiştir. Örneğin 35 milyar $ proje bedelli GAP Sulama ve Enerji tesisleri bu bölgede kurulmuştur. 1984’den beri PKK ve Kürt etnik grubuna mensup olan grupların tavır ve davranışları 40 bine yakın insanın kaybına ve 150 milyar $’ın üzerinde maddi kayba yol açmıştır. Bu para ile neler yapılabileceğini siz düşünün… Hiçbir vatandaş ayrımı yapmayan bizim gibi, insanları, bu hareketler çok kırmıştır. Biz onlara hiçbir şey yapmadık… Bunun telafisi oldukça zor olacaktır.
Bu seçimlerde CHP ve MHP diğer seçimlere göre daha etkili kampanya yürütmektedir. Özellikle CHP’nin beyannamesinde vurguladığı noktalar etkileyicidir. MHP’nin adayları ve söylemleri de vatandaş nezdinde fevkalade kıymetlidir. Bununla beraber, CHP ve MHP bizim mensup olduğumuz ANAP ve DYP çizgisindeki Merkez Sağ oyları ve seçmenleri kendilerine çevirmekte yeterli olamamışlardır. Bu gayret ve taktiği gösterememişlerdir. Milletvekili listelerinde Sn. Demirel ve Sn. Özal’ın ekibinde bulunan değerli insanlara yer verebilselerdi, AKP’ye giden ve asıl oyu %15 olduğu halde, ANAP ve DYP oyları ile %40’ları bulan, AKP’nin hanesine yazılan, Merkez Sağ oyları kendilerine yönlendirebilirlerdi. Burada sosyal demokrat, milliyetçi söylemlerden ziyade, tüm Türkiye’yi, tüm vatandaşları kucaklayacak ve onlardan oy alabilecek söylemlere ihtiyaç vardı. Sanıyorum bu hususu Sn. Kılıçdaroğlu yeni yeni hatırlamış ve Isparta’da yaptığı mitingde biz ANAVATAN’lı seçmenleri CHP’ye oy vermeye davet etmiştir. Tabiatıyla böyle olamaz. ANAVATAN’lı seçmenler milletvekili listelerinde kendi değerli kadrolarını görebilirlerse oy verebilirler.
Seçimler bir demokrasi şölenidir. Demokraside tüm rejimlerin en mükemmelidir. Ben Başkanlık sisteminin değil, Parlamenter sistemin Türkiye için daha uygun olacağını düşünüyorum. 7 Haziran seçimlerinin tüm Türk Milletine hayırlı olmasını diliyorum.