- Bölüm: 1 -

Takriben, 1965’lerden beridir ki, “Türk-Ermeni” münasebetleri menfi yönde gelişmeye başlamış ve her geçen gün menfi açıdan biraz daha gelişerek, Azerbaycan kamburunun da eklenmesiyle, günümüzdeki vahim noktaya erişmiştir. Vahim diyorum zira, Türkiye’den de destek gören Azerbaycan, Ermenistan’a saldırabilme ortamı kollamakta, Ermenistan ise, Federal Rusya ile olan müttefiklik bağına güvenerek, küçük Ordusu’nu, amaçlı silâhlarla donatmaya çalışmaktadır. 

Görülüyor ki, 2016 Temmuz’unun sonlarına gelmiş olduğumuz şu günlerde de menfi gidişte olumlu açıdan hemen hiçbir gelişme olmamış, olumlu olması açısından beklentiye rağmen, tam aksi daha da belirsiz bir hal almıştır!... 

Evet! Durum bu merkezdedir ve mezkûr felâketin kurbanlarının torunları olan bizler, Ermeni ve Türk kardeşlerimizden en azından bir teselli sözcüğü beklerken; Ermeniler kendilerini maddi dünyada boy göstermekle teselli bulmaya çalışıyor, Türk kardeşlerimiz içinde, bizleri gerçek manada sevenler ise, siyasi görüşleri dahilinde meseleye eğilmekte ve bu sebeple, bazı açılardan politik yaklaşımla hareket etmektedirler. 

Milliyetçi ve muhafazakâr kesimlere gelince, Türk Milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerinde durum tamamen değişik bir manzara arz eder. Meselâ: (Milliyetçi Cephede “Millî Bütünlük” esas alınmıştır ancak, bu dış görünümdür. Aslında, onlardaki düşünce yapısı, “Irk bütünlüğü üzerine” kuruludur. 

Muhafazakârlar ise, bilindiği gibi; Selçuklular devrinde İslâm’la tanışan Türk’ler, bütün resmi mezheplere karşı saygılıdırlar. Ancak, İslâmiyet’in dört büyük mezhep’inden birisi olan “Hanefilik” Türk ulusunda ağır basar.

Gayr-ı Müslimlere karşı bakış açıları ise; Avrupa Devletleri’nin tutumlarına bağlı idi ve bilhassa; İngiltere, Fransa, Vatikan vs. gibi Batı’nın güçlü sesleri zaman, zaman sessizce uyguladıkları taktiklerle, bilhassa dini alanda problemler zuhur ettirmekte ve böylece İmparatorluk dahilindeki azınlık teşkil eden Gayr-ı İslâm unsurların huzurunu kaçırtabilmekteydiler. 

Meselenin en hazin ve enteresan tarafı ise; Ermeni’lerin “Malazgirt meydan savaşında” Türk Ordusu saflarına geçmelerini bir türlü unutamayan (1071) Batı Devletler, Ermeni’lerden nefret edercesine kin duymuş ve bir Hıristiyanlık deyimi ile “Aforoz” etmişlerdi. 

Siz ona bakın ki, siyasi emellerine uygun düştüğü bir ortam zuhur edince; Hemen hepsi de Ermeni hamisi kesilmiş, Türkiye’yi “Soykırım” suçlamasıyla itham etme yarışında, birbirlerini adeta yaya bırakmışlardır... 

O malûm vak’ayı bizzat yaşamış bulunan Türkiye Ermeni’leri ise; öylesine bir kumpasa getirilmiş ki, başı, kıçı belirsiz sadece bir gövdeden ibaret sürü halini almış, dahası, bizzat yaşadığı o malûm trajedinin tamamına, günümüz Ermenistan’ı sahip çıkmış ve böylece Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmaya başlamış ki, bu durum günümüzde de aynen devam edip gitmekte olan bu durum; Türkiye açısından tam manada siyasi bir skandaldır!... Bu vaziyet ortaya, akıl almaz ve iflah olmaz bir durum meydana getirmiş, Türkiye ile Ermenistan aralarındaki açmazlar yetmezmiş gibi bir de “Ermeni-Soykırımı” problemi eklemiş veya ekletilmiştir. 

Yıllardır; Kitaplarımda, makalelerimde, konferanslarımda hep dikkatlere çekmiş ve hâlâ çekmekteyim; birilerinin uydurması(?) olarak boy göstermiş, “Soy-Kırım” tabiri ile dikkatlere çekilmiş olan “Ermeni Felâketi”nin siyasî gayelere göre değerlendirilmesi; ne Türkiye’ye ve ne de Ermenistan’a hiçbir kazanç sağlamaz ve günümüzde de asla sağlamayacaktır. 

Ünlü Fransız Filozof Yazarı Voltaire, (1694-1778) bu gibi meseleler bahsinde şöyle buyurmuşlar: (Bir anlaşmazlık uzun sürerse iki taraf da, haksız demektir.) 

Biz bu değerlendirmeyi günümüze aktaracak olursak, “Türk-Ermeni Anlaşmazlığı” babında her iki cenahın da haksız oldukları açıklıkla görülebilir!... 

Türkiye haksızdır, çünkü kendi iç meselesini dışa aktarmakla, düşmanın dahi pek beceremeyeceği bir maharetle, kendisine kötülük yapmıştır. 

Ermenistan’a gelince; Hiç beklenmedik bu durum karşısında, hayli sevinmiş, Ermenistan lehine kullanabileceği umuduna kapılmış ve fakat, kısa zamanda aldandığını anlayarak, gafil avlanmanın kamburu ile baş başa kalmıştır!... 

Bu karmaşık gelişmelerde talih en ziyade Azerbaycan’ın lehine gülmüş, onların o meşhur politik deyimi, tekrardan birinci plana çıkmıştır. (Bir Millet İki Devlet)

Gerçi Ermenistan, Federal Rusya’nın Müttefiki ve blok’unda bulunmasının güvencesi altındadır. Ancak, yarınların siyasi manevraları nelere gebe ise, orasını şimdiden kestirebilmek gerçekten pek zordur?... 

Meselâ; ABD. Türkiye sürtüşmeleri, Türkiye’nin komşularıyla iyi münasebetler kurabilme politikasına yeşil ışık yakması, Türkiye-Rusya mektup teatisi vs. Muhakkak ki, Ermenistan’ı derin, derin düşündürecek bir ortama itmektedir!... 

Zira, Türkiye-Ermenistan bahsinde, Federal Rusya, Türkiye’yi kazanabilmek gayesiyle, Ermenistan’ın “Milli Menfaatlerini” es geçebilecek bir ortam içinde bulunmaktadır. Böyle bir durumda; ABD’nin ve adına NATO denen, ABD’nin uydu Müttefikleri’nin Karadeniz’e inebilme tehlikesi de böylece ortadan kalkmış olacaktır. 

Mezkûr ortamı, dikkatle izleyen Türk Parlamentosu’nun muhalefet kanadının ikinci partisi MHP Lideri: “Tehcir zaruri idi!” iddiası ile bir türlü kapanmak bilmeyen bu yarayı daha da deşmiştir ki, makalemizin ikinci bölümü bu konuya atanmıştır. 

Yeni bölümde buluşabilmek inancı ile cümle okuyucularıma hayırlı yarınlar diliyorum efendim.