Belki de 17 Nisan’a uyuyamamaktı o gece…

Türk Ulusu olarak son iki ayımızı; ekonomik sıkıntılarımızı, işsizliğimizi, terörü, gençlerimizi, eğitimimizi, dış politika zafiyetlerimiz ve şehitlerimizi, kısaca her şeyimizi bir kenara bırakarak Anayasa Değişikliği Referandumuna yoğunlaşarak geçirdik. Hayatımızı, programlarımızı, geleceğimizi ki benim öyleydi 16 Nisan miladına göre ayarladık.

Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir derken biz toplum olarak evetçiler ve hayırcılar olarak bölündük. Elbette biz Atatürkçü düşünceyi savunanlar hayır diyecektik. Karşımızda bizimle orantısız bir güç vardı. Devletin tüm imkânları onların elinde idi. Ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Samsun’da da hayır’ı anlatmak adına o kadar engellemelerle karşılaştık ki… Ama çalıştık, dolaştık, anlattık…  Çünkü bizler yani Atatürkçü düşünceyi savunan biz yurtseverler için bu 18 madde, rejim değişikliği ve bölünme demek idi.

Tüm demokratik kitle örgütleri gibi ‘’HAYIR’’ ı anlatmak adına Atatürkçü Düşünce Derneği yurt genelinde tüm şubeleri ile tüm imkânları ile çalıştı. İnsan gücü ve maddi yetersizliklere rağmen elimizden gelenin fazlasını yaptığımıza inanıyorum. Birçok siyasi parti kanaat önderleri, bürokratlar, akademisyenler toplumu aydınlatmak adına bizlerin kapısını çaldı ve biz tüm örgütlerimizle bu aydınlanma toplantılarının ev sahipliğini yaptık. Yapmamız da gerekiyordu. Hiçbir iktidar, hiçbir siyasi düşünce, toplumu kucaklamayacağı belli olan anayasa değişikliği, Ülkenin Kurucu iradesinin önünde olamazdı.

Sonuç olarak 16 Nisan günü bu apar topar yazılmış Anayasa Değişikliği Referandumu için sandık başlarına gittik. Samsun da Oy ve Ötesi gönüllüsü olarak sandık başında müşahit idim. Çok şey yaşadık ama sandıklarımıza sahip çıktık. Laik, demokratik, parlamenter, sosyal hukuk devletimizin devamı için siyasi partiler harici yüzlerce gönüllü olarak çalıştık. 

Propaganda çalışmaları sırasında yaşadığımız orantısız güç sandıklarda da karşımızda idi. Ve sonuçlar açıklanmaya başlandı. O gece benim için sabaha kadar geçmedi. Binlerce şey düşündüm. Yenilgi gibi gelmişti önce bana her şey… Bunun üzüntüsü bütün benliğimi kaplamıştı.

Sabah yeni tanımama rağmen; sevdiğim, saydığım ve beni tanıdığını düşündüğüm bir büyüğümün telefonumdaki mesajı kendime gelmeme neden oldu. Üzülme diyordu. Rahmetli İnönü’nün bir sözü vardır diyordu. ‘’Mücadelenin bittiği sanılan yerde, Türk’ün mücadele azmi yeniden başlar’’ Elbette ne kadar doğru bir sözdü bu… Yılmak, bitmek, mücadele azmini bırakmak gibi bir hata yapma lüksüm yoktu benim. O sabah güneş daha bir parlak göründü. ADD Samsun Şube Başkanı olarak kaldığım yerden çalışmaya daha bir moral ve enerji ile başlamaya karar verdim.

Bu Referandum Türk siyasi tarihine beklide kara bir leke olarak geçecek. Mühürsüz oy pusulaları, zarflar ve birçok şaibeli durumlar olduğunu medyadan duyuyoruz. Hukuksuz, kanunsuz ve anayasaya aykırı birçok durum gerçekleşmiş. Bunların illaki takipçisi olacağız. Bildiğim bir şey var ki; kaybeden değilim ben ve benim gibi düşünen milyonlar… Yani ülkenin yarısı bu Anayasa değişikliğini istemiyor. 

Bu haliyle bu anayasa tüm toplumun kabulü değildir ve anayasa olma vasfını bu hali ile kaybekmektedir. Şimdi görüyoruz ki çoğu büyük iller hayır dedi. Ama Anadolu’nun il ve ilçelerinde halkın üzerinde o kadar çok baskı vardı ki biz bunu Samsun’da bile yaşadık. Siyasiler, Belediye Başkanları, Valiler, muhtarlar, emniyet güçleri ve medya ile kıpırdayacak yer bırakılmadı Anadolu insanına.

Ama bu referandumun esas galibi tüm bu baskılara göğüs geren ve birleşen Türk Milletiydi. Bu Ülkenin bir kurucu iradesi vardır ve hiçbir zaman siyasi partiler tarafından değiştirilememiştir. Bu kurucu irade Atatürk İlke ve Devrimleridir. 

Atatürkçü düşünce sadece ilke ve devrimler değildir. Atatürkçü düşünce refahtır, huzurdur, barıştır, medeniyettir, özgürlüktür, sevgidir, birleştirmektir, ileriyi görmektir, sorgulamaktır, direnmektir, mücadeledir, zeki olmaktır, yalan konuşmamaktır, samimi olmaktır. O zaman Atatürkçü düşünceyi savunanların mücadelesi artarak devam edecektir. Çünkü yaptığımız mücadele çağdaş ve aydınlık bir gelecek mücadelesidir. Ama artık bizim Halka çıkmamız gerekir. Halka dokunmak, anlatmak, aydınlatmak, onlarla paylaşmak artık kaçınılmaz yegâne görevimizdir. Bunu bu referandum bize bir defa daha göstermiştir.

Köy Enstitülerinin kuruluşunun 77. Yılını kutlarken; bu projenin baş mimarı Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, İsmet İnönü,  Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum. O zamanın şartlarında, akıl almaz bir örgütlenme modeli ile köylerde harikalar yaratmış yiğitlerdir onlar…  Uğur Mumcu; ‘’Köy Enstitüsü kurucuları, bir yenik ordunun yiğit komutanlarıdır. Öğrencileri ise yine bu yenik ordunun adsız askerleridir.’’ Diyerek o insanların mücadelelerini ne güzel anlatmış.

Köy Enstitüleri ruhu ile yeniden köylerden başlayacak aydınlanmanın baş neferi biz Atatürkçü düşüncenin savunucuları olacaktır. Ulu Önder bir sözünde: ‘’Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin bağımsızlığı ile kendi benliğine ve ulusal geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” demiş. Bunu bizler yeteri kadar yapmamışız ya da yapamamışız.

Şimdi Samsun’dan diyorum ki; Laik, demokratik, parlamenter Cumhuriyetimiz için, Hukukun üstünlüğü için, aydınlık ve çağdaş bir gelecek için, çocuklarımıza yaşanılabilir bir Ülke bırakmak için daha fazla, çok daha fazla çalışmaya söz veriyoruz. Bunun için ben varım ve hep var olacağım!..