... dünden devam

Bu tuzakların en önemlisi Annan planıdır. Bu plan ile Kıbrıs Türk Halkı AB'ye üye olacağı vaadi ile kandırılmış, tarafların çözüme odaklandığı bu süreçte; Güney Rum Kesimi AB'ye üye yapılırken, Kıbrıs Türk Halkı bu tuzak plana evet demesine rağmen AB'nin dışında kalmıştır.

Kıbrıs adasında 1955 – 1974 yılları arasında yaşanan acılarla dolu bu uzun süreçte, daima kan ve gözyaşı vardır.

Uluslararası insan hakları örgütleri, mahkemeleri ve barışın simgesi kimi sivil toplum kuruluşları da sessiz kalmışlar ve bu insanlık ayıbını sadece izlemekle yetinmişlerdir.

Tıpkı yakın tarihimizde Azerbaycan'da, Sırbistan'da, Afganistan'da Irak'ta, Libya'da ve yıllardan beri Filistin'de yaşanan savunmasız sivillerin, Müslümanların katliamlarına, işlenen savaş suçlarına sessiz ve tepkisiz kaldıkları gibi!

Soykırım / Genosit bir insanlık suçudur. Bu suçu işleyenler, uluslar arası mahkemelerde yargılanmalıdır. Bu acımasızlıkları planlayanlar, gerçekleştirenler, hem uluslararası hukuka ve hem de insanlığa hesap vermelidirler.

Zira gelecek nesillerin; bu insanlık ayıbının yaşandığı bölge insanlarının, bir daha böylesine bir ayıbın, bir insanlık suçunun yaşanması halinde cezasının ne olduğunu bilmeleri gerekir.

Ama ne yazık ki, tarih boyunca batılı ülkelerin acımasızca gerçekleştirdiği toplu katliamlar, soykırımlar; kendilerine medeni dünya sıfatını yakıştıran kimi ülkeler tarafından çifte standart uygulamaları ile tanımlanıp, sınırlı tepkiler verilirken! (Bkz. Amerika'nın topluca katlettiği Kızılderili kabilelerinin kendi topraklarında yaşadığı dram… Fransa'nın Cezayir'de katlettiği binlerce masum insan v.d…)

Dünyanın pek çok bölgesinde ve hatta Avrupa'nın göbeğinde yaşanan toplu katliamlar, sırf Müslüman, ya da İslam kimliği taşıdıkları için hunharca katledilen insanların yaşadıkları bu dram; 'etnik temizlik' tümcesi ile geçiştirilmiştir!

Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir ülke insanını katletmemiş benim ülkeme; tarihi gerçekleri görmezden gelerek, yaşananları saptırarak 'sözde Ermeni soykırımı' yaftasını asmaya çalışırlar. Asıl çifte standart bu değil de nedir?

Azerbaycan'da 1,5 milyon Azeri kardeşimizin yerinden yurdundan edilmesi ve yüz binlercesinin Ermeni çeteleri tarafından katledilirken, medeniyetin temsilcisi oldukları iddiasında bulunan batılı ülkelerin sessiz kalması nedendir?

1991 – 1995 yılları arasında Yugoslavya'da yaşanan iç savaşta, Avrupa'nın göbeğinde Sırp legal güçlerinin ve militanlarının, bölgede yaşayan Müslümanlara karşı giriştikleri toplu katliamlarda:

250 bin kişinin hunharca katledilmesi, 150 toplu mezarın ortaya çıkarılması, 20 bine yakın kadın ve kızın ırzına geçilmesi, 50 bini aşkın kişiye işkence edilmesi, özellikle Srebrenitsa'da yaşayan 8300 Boşnak'ın, Sırplar tarafından topluca öldürülmesi ve bu katliamlar yapılırken; Bölgede görevli 400 silahlı Hollandalı BG (barış gücü) askerinin bu insanlık ayıbına müdahale etmemesi, sessiz kalması; vahşi batının uygulamış olduğu çifte standartlara verilebilecek en çarpıcı örneklerden sadece ikisidir.

İşte Kıbrıs adasında da, 1963 – 1974 yılları arasında böylesi bir çifte standart yaşanmıştır! Çünkü o zaman diliminde de ada da BM'i temsilen BG askerleri de vardır. Rumların bu süreçte Kıbrıs Türklerine karşı girişmiş olduğu tüm katliamlar ve uyguladıkları soykırım girişimi, Birleşmiş Milletleri temsil eden BG askerlerinin varlığına rağmen ve onların gözleri önünde gerçekleşmiştir!

Irak'ta yaratılan 'kimyasal ve nükleer silahlar var' sözde senaryosu ile Amerika'nın bu ülkeyi işgali sırasında, milyonlarca Müslüman Irak'lının çocuk, kadın, yaşlı demeden havadan ve denizden ağır silahlarca bombalanarak katledilmeleri; yerleşim yerlerinin uçaklardan atılan napalm bombaları ile roketleriyle yakılıp, yıkılması bir insanlık suçu değil midir?

Devamı yarın...