1 Kasım 2015 seçimleriyle ilgili yazdığım, ‘Seçimler ve Analiz’ başlıklı yazım ve ‘ben Türk seçmeninin sağduyusunu beğeniyorum, demokrasinin semboli olan sandıktan çıkan millet iradesine saygı gösteriyor, başarılı olan AKP’yi tebrik ediyorum’ ifadelerim genelde kabul gördü. Okuyanlardan, bizim de düşüncelerimizi ifade etmişsin, şeklinde yorumlar aldım. Bu meyanda; sen AKP’yi nasıl takdir edersin, eğer seçmen sağduyulu olsa, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ve geldiği noktada, nasıl AKP’ye % 49.5 oy verir şeklinde tepkiler de aldım. Bu eleştirilerin, hepsi benim için değer taşımaktadır. 
Şüphesiz, demokratik toplumlarda her fert, fikrini, görüş ve önerilerini serbestçe söylemeli, yazmalı, nihai karar, millet tarafından, sandık yoluyla verilmelidir. AKP’ye oy verenler, öncelikle, kendi yaşam şartlarını düzeltecek ekonomik söylemlere itibar etmişlerdir. AKP’nin asgari ücret, gençlere yardım, ailelere yeni imkanlar, erzak, beyaz eşya dağıtımı, sağlık, konut vs. alanındaki vaatleri etkili olmuştur. AKP, hatta eş bulamayan kişilere, eş bulacağım demiştir. AKP’li seçmenlerin, özellikle kadınların, Başbakanın, Cumhurbaşkanının, bakanların, AKP’li milletvekillerinin eşlerini, kendilerine daha yakın gördükleri de bir vakıadır. 7 Haziran seçimleri sonucu, AKP karşısındaki % 60’lık blokun, bir araya gelip, hükümet kuramamaları, hatta sayısal çoğunlukları olmasına rağmen, TBMM Başkanlığını, AKP’ye hediye etmeleri, vatandaşta, ‘bunlardan bir şey olmaz’ düşüncesini hakim kılmıştır. Buna ilaveten, ANAP’lı, DYP’li vatandaşlar, kendilerine yakın gördükleri, AKP’ye oy vermeyi yeğlemişlerdir. Hep söylüyorum, ne CHP ne de MHP, eski Merkez sağda yer alan seçmenleri kendilerine kanalize etmek gibi bir davranış içinde olmamışlardır. 
Türkiye, ne yazık ki, çağ atlatan, büyük Türkiye idealini gerçekleştirebilecek, Türkiye’ye yapılan dev eserlerin altında imzası olan, ancak şu anda kendi köşelerine çekilmiş bulunan, Merkez sağ partiden ve kadrolardan mahrumdur. Türkiye’ye yıllarca hizmet eden, mega projelerin asıl sahipleri, Merkez sağın gerçek temsilcileri, ANAVATAN PARTİSİ ile DOĞRUYOL PARTİSİ yok edilmiş, bu partilerin birbirinden değerli kadroları, sahipsiz, ortada, siyaset yapamaz, partisiz konumda kalmışlardır. Oysa, şu anda gerçek bir MERKEZ SAĞ PARTİYE duyulan ihtiyaç, her zamankinden daha fazladır. Netice itibariyle, bu partilerin seçmenleri, AKP’ye oy vermişler, iktidara taşımışlardır. AKP, elde ettiği bu başarıdan dolayı şımarmalı, mağrur olmamalıdır. Zafer sarhoşluğuna girmemek fazilettir. Zira, herşeye rağmen karşıda, % 50.5’lik bir blok vardır. AKP, kendisine oy vermeyenleri de kucaklamalıdır. Siyasette üslup değişmelidir. Partiler arasında medeni ilişkilere ihtiyaç vardır. Sn. Başbakan Davutoğlu’nun buna riayet ettiğini memnuniyetle gözlemliyorum. Sn. Kılıçdaroğlu, zaten fevkalade medeni bir insandır. 
2019 yılına kadar olan süreyi, AKP olumlu yönde, ülkemizi büyütmek ve geliştirmek için kullanırsa iyi olur. Günümüzün konusu, Başkanlık sistemi ve buna dönük Anayasa değişikliği değildir. Türkiye’nin acil konusu, ülke- mizin bölünmesini ve terörü önlemek, halkın refahının ve yaşam koşullarının yükseltilmesine, işsizliğin ortadan kaldırılmasına ilişkin büyük yatırımların ve reformların yerine getirilmesidir. Dış politikadaki hatalar düzeltilmeli, Türkiye’nin, Avrupa Birliği ilerleme raporunda da belirtilen ferdi hürriyetler, basın üzerindeki baskılar, ifade özgürlüğünün sağlanması gibi noksanlar telafi edilmelidir. Türkiye, dünyada itibarlı, saygı duyulan, insan hak ve hürriyetlerine tam anlamı ile riayet eden ülke konumuna getirilmelidir. AKP,  Atatürk’e, Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlılıktan ayrılmamalı, büyük öndere yönelen saldırıları önlemelidir. 10 Kasım’da, büyük önderimizin aramızdan ayrılışının 77. yıldönümünde, Türk Milleti 7’den 70’e, Atatürk’e bağlılığını haykırmış, onun daima izinden gideceğinin andını içmiştir. Bu gösteriyor ki Atatürk’ün fani varlığı, aramızdan ayrılmış olup, kendisine duyulan bağlılık, her geçen gün özlemle güçlenmektedir. AKP, bilmelidir ki Atatürk sevgisi ilelebet payidar olacaktır... 
Bu seçimlerin sonuçları, Başbakan Davutoğlu açısından fevkalade önemlidir. Sn. Prof. Dr Ahmet Davutoğlu, sakin, alçakgönüllü, sevecen bir ilim adamının niteliklerini taşıyan, genelde olumlu davranışları olan, haiz bir karaktere sahiptir. 1 Kasım seçimlerinde alınan netice sonrası, Sn. Davutoğlu, rüştünü ispatlamıştır. Türkiye’de yürürlükte olan Anayasa ve Parlementer sistem, Başbakan’a öncelik vermekte olup, icranın başı olarak yetkileri oldukça geniştir. Anayasamıza göre Cumhur- başkanlığı sembolik konuma haizdir. İddia edildiği gibi, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, anayasadaki cumhurbaşkanlığı hükümlerini değiştirmemiştir. Hadise, sadece Cumhurbaşkanının seçim tarz ve usulü ile ilgilidir. Bu nedenle Sn. Cumhurbaşkanı, anayasal yetkilerinin sınırında kalmalı, yönetimde Başbakan ile ikilem gösterecek, Başbakanın yetki ve sorumluluğuna giren davranışlardan uzak durmalıdır. Bunu yapmadığı takdirde, Sn. Başbakan kendisini ikaz durumunda kalabilir. Zaten Sn. Davutoğlu, TV mülakatında, daha önceki Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar arasında çıkan ihtilafları [Sn Mesut Yılmaz, Sn Özal, Sn. Çiller, Sn. Demirel, Sn. Ecevit, Sn. Sezer] hatırlatarak, eğer bugün, Cumhurbaşkanı ile aramızda herhangi bir sürtüşme çıkmıyorsa, bu bizim aramızdaki yakınlık ve ilişkiden dolayıdır’  demiştir. Yani ben durumu idare ediyorum, alttan alıyorum da ondan yetki uyuşmazlığı çıkmıyor’ demek istemiştir. 
Ben, 1 Kasım seçimlerinden sonra, ileri sürülen eleştiri ve karamsar görüşlerin aksine, ileriye olumlu bakmayı, Türkiye’yi 4 yıl yönetecek iktidara, icraat imkanı tanınmasını düşünüyorum. Bir siyasetçi olarak, bir milletvekili olarak yanlış giden, ülkemizi endezesinden çıkaracak uygulamalara, muhalefet etmeyi iyi biliriz. Zaten, muhalefet partileri kendi iç kargaşa ve kavgalarından kurtulabilirlerse, muhalefet görevlerini yerine getirirler diye düşünüyorum. Muhalefet  CHP ile ilgili görüşlerimi, başka bir yazıda ele alacağım. 
Unutmayalım ki, Türkiye hepimizindir, hepimiz aynı gemideyiz, gidebileceğimiz başka vatan, başka Türkiye yoktur…